Düşündüğümüz uygarlık karşıtı anarşiyi sizinle paylaşmadan önce aklınızda bulunan anarşizm kelimesinin kendimizce açıklamasını yaparak olağan sorular ve cevaplardan yazıyı ayıklamak istiyorum. Benim ve benim gibi düşünen uygarlık karşıtlarının hayalindeki anarşizm tamamen sol kimlikten arınmış örgütlenme (burada sendika,parti vb. öncü örgütlenmeleri kastediyorum) , politikadan ve sınıfsal mücadeleden ayrılmış tamamen anti-otoriter ve özgürlükçü bir mücadeledir.
Devrim savaşının temelini,doğrudan eylem bilinci ve kendi kendine örgütlenip görevi bittiğinde kendini yok eden birlikteliklerden oluşturur. Her birey kendini özgürleştirme bilincini kavramış ve diğer arkadaşlarına birikimlerini aktarırken liderlik vasıflarından kendini arındırmıştır. Kişi önce kendini sonrada dünyayı özgürleştirme bilincine erişmiştir. Bu bilince sahip bireylerden oluşmuş birliktelikler kendi aralarından doğrudan eylem doğrultusunda sistem ve dolayısı ile uygarlık karşıtı mücadelelerini sürdürürler. Bizi diğer anarşistlerden ayıran özellikler birlikteliği oluşturan bireylerin tamamen kendi istekleri (ki bu istekler tabi ki mücadelemiz ile aynı doğrultudadır) doğrultusunda her zaman her an doğrudan eylem yapmalarıdır. Türkiye coğrafyasındaki anarşistlerin temel sorunu olan eylemsizlik ve doğrudan eylem bilincini kazanamamayı üzerimizden atmış durumdayız. Her ne kadar bazı eylemlerimiz diğer anarşistler tarafından beğenilmese de mücadelemiz bu doğrultuda sürmektedir. Hedefimiz her fırsatta otoriteye,sisteme ve uygarlığa olan kinimizi ortaya çıkaracak eylemler yapmaktır.
Kendimizi size anlattıktan sonra sıra mücadelemizin teorik kısmına gelmiştir. Hedefimiz (ismimizden de belli olduğu üzere) uygarlığı ve dolayısı ile tekno-endüstriyel sistemi yıkmaktır.Şimdi bu yıkımın gerekliliğini anlatacağız.
Tekno-endüstriyel sistem,sanayi devriminden sonra dünya ve üzerinde yaşayan varlıkları daha fazla etkilemekte ve kendi sonunu getirmektedir. Bilim ve teknolojinin gelişmesiyle mevcut meşru otoriteler güç kazanmış ve anarşist mücadele ciddi güç kaybına uğramıştır.Şirket ve patronların giderek güç kazanması sosyalist devrimi ve onun teorilerini giderek büyük bir çıkmaza sürüklemiştir.Karl Marx ve diğer komünist düşünürlerin teorileri giderek gerçekliliğini yitirmektedir.Buna karşın tek çıkar yol olan anarşizm ise otoritenin sonsuz gücü ile yarışamaz hale gelmiştir.Sistem yaşamın her deliğine sızmış ve biz farkında olmadan bizi kendine muhtaç hale getirmiştir.Bu muhtaçlığın temeli tekno-endüstriyel sistemdir.Bu sistem tamamen otoriter ve özgürlüğü kısıtlayan bir düzeni savunmakta ve bizi bu düzenin bir parçası yapmaya zorlamaktadır.Sistem varlığını sürdürebilmek için bizi ve davranışlarımızı kısıtlamak zorundadır.Her ne kadar diğer kendine özgürlükçü diyen ideolojilerin (komünizm,komünist anarşizm vb.) savunduğu özgürlük politik devrimle geleceği masalı ortalıklarda dolaşsa da biz gerçeği gözler önüne sürmeye başladık ve devam edeceğiz.Sistem şekil değiştirse de sonuç olarak iskeletini kaybetmeyecektir.Özgürlük her zaman kısıtlanacaktır.Çünkü özgürlük sadece maddi veya düşünce ile ilgili değildir.Özgürlük propagandasızlıktır,eğitimsizliktir,anayasasızlıktır.Özgürlük psikolojik sınırlanmasızlıktır.Politik devrim,bilim sürecini engellemeyeceği ve diğer politikalarla yarışta bilimi destekleyeceği için(örneğin Sovyetler Birliği) psikolojik denetleme giderek artacaktır.Propaganda ve eğitim teknikleri ile beyninizi sulandırmaya devam edecektir.Sosyalist bilim adamları sizi programlamaya başlayacaktır.Yada en basiti yiyeceklerinizin genetiği ile oynayıp sizi kendine bağımlı hale getirecektir.Gerçek domates yiyememek özgürlük müdür? Genlerinizle oynanması özgürlük müdür? Koca bir makinenin küçük bir dişisi olmak özgürlük müdür?
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
*
Önemli Not :
İşbu yazının kaynağı ''www.hayvanozgurlugu.com'' isimli sitenin forum sayfalarındadır.
Söz konusu yazının altında yazarlarını ve kaynaklarını belirtmiş olmama rağmen ya sistem, ya da sayfa editörleri tarafından belirttiğim kaynaklar silinmiştir... / Suçlunun(!) hangisi olduğu konusunda en ufak bir fikrim yok.../ Bu boktan durumun neden olduğundan ve de nereden kaynaklandığından da...
Velhasıl-ı kelâm, durup dururken adımızı hırsıza çıkaracak olması ihtimalinden dahi korktuğum bu durumu ''Yetkili Şair'' olmadığım için düzeltme şansımın da olmamasından dolayı (maalesef) bu yorum kutusu altından yapıyorum...
Yapıyorum; çünki yanlış anlaşılmalara mahal vermemesi adına bu uyarıyı yapmak durumundaydım... //
İzanınıza...
Dostlukla...
Dip Not : Söz konusu yazılara ve tüm kaynaklara yukarıda verdiğim linkten ulaşılabilir.../
B E R Z A N
*
Bu şiir ile ilgili 1 tane yorum bulunmakta