Güneş vuruyor çöle, kumlar kızgın
Kızmış saç gibi olmuş çölün ortasında
Kasveti toplayıp toplayıp yumak yapan bir ıstırabın koynunda
İki çocukla bir anne oturur, açlıktan kokuyor nefesleri
Ateşte bir tencere kaynatır
Kaynayan aş mı yoksa taş mı bilmez çocuklar?
Gözlerden akar sel gibi yaşlar sanki çifttir oluklar
Şehrin yüreği taş mı yoksa lav mı?
Bir tencere kaynar ateşte,
İçindeki aş mı yoksa taş mı?
Bir umutla avutur ve yatıştırır açlıklarını
Kim yumuşatacak bu taş kalpleri?
Üstüne yağar güpegündüz hüzün
Bulut bulut iner yere gökler sanki
Mavi gözlü kutlu bir adam görür onları, adı ömer
Bedenini sarar baştanbaşa bir keder
Koşup gider titrek seçeler gibi, sırtında un çuvalı ile döner.
Ölüm açlığından kurtarmak için koşar yardıma
Çuvalı bırakıp kahrını alır sırtına o kasvetli saatlerde
Çocukların gözüne diker kuyu gibi derin gözlerini
Sırlarını akıtır çocukların açlık ve sefaletten çıkık göz çanaklarına
Şefkatli elleri titrer, ıstırap akan saç tellerinin arasında
Kayıt Tarihi : 25.5.2022 00:43:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!