Gecenin bir yarısı yoldayım, yorgunum
Seni düşünüyor, seni düşlüyorum.
Kışın soyunan, yazın giyinen ihtiyar çınarı
Renk renk şekerli külahları
Sakız satan çocukları
Bostan sulayan köylü kadınları
Bir bahçevan edasıyla bahçe çapalayan ninemi
Düşünüyor, düşlüyor ve ağlıyorum.
Hıçkırığım hıçkırığına karıştı
Sende ağlıyorsun denizkızı biliyorum
Fikir kuşu oldun, yaralı bir kuş
Uçamıyor ağlıyorsun
Bir kız gibi süslenmiyor
Beyaz ve hisli cildine değen
Nameleri duymuyorsun.
Hiç olmazsa sen konuş ihtiyar çınar
Anlat derdini, derdimizi
Rahleitedrisinden geçenleri
Hisleri, duyguları, ihtirasları
Sokakları ve kızları
Bir gelin gibi süzülen
Yaprakları anlat bana.
Şirvanlı kahvehaneleri
Maşandıralı odaları
Nara vuran leventleri
Cirit oynayan delikanlıyı
Sabır taşından akan ninnileri anlat
Ebrularla bin destanı anlatan Nedimi anlat
İstanbulu anlat İstanbulu…
Salık verdim duygularımı
Sadabat parkının hemen arkasında kaldı.
Güzel yüzlü avuntuları duymadım
Ben yaşadıysam hiç yaşamadım
Süleymaniyede bir bayram namazı kılmadım
Beyazıtta bir nargile
Çamlıcada bir ahududu içmedim.
Sesimi sesine verdim
Kulaklarımı kulaklarına
Ve kalbimi kalbine
Bir çift cariyeye değişmedim gülüşünü
Ben divitleri, maktaları
Ben zarif nakışlarını
Ve boynuz saplı kalemtraşını sevdim.
Ben şefkat kuyusundaki sebilinden
Bir cansuyu içmedim
Bir cansuyu dağıtmadım.
Ben gözleri kanlandıran yazılarını okumadım
Nisandaki yağmurunu tatmadım
Hep ağladım, hep ağlayacam.
İçindeki bakir duyguları açmadın bana
Yoksa nazar mı değdi?
Ne oldu söyle sana ne oldu?
Dilin tutulmuş, kalemin kırılmış
Mürekkebinde mi tükendi yoksa
İsyanım ve yalnızlığım hep sana
Ben mor salkımlı akşamların hüznüyüm
Hakikatle mağlup olmak ne kötü
Yada ne üstün bir zevk.
Yanına sokulmak acemiliği içindeyim
Kırlara yayılan taze otlar gibi serildim
Buram buram Anadolu kokan türküleri dinledim
Mıcırla yanan bir mangalı
Ve üst üste kesik öksürükleri
Hep seni düşledim hep seni
Bir elinde kuş lokumunu
Diğerinde simidi, kırmız şurubunu
Turşucuların günlük melodisini dinledim.
Ben acem halılarını, yastıklarını
Fıskiyeli havuzunu, oyma tavanı
Nargilenin ölü yılan gibi
Sallanan marpuçlarını görmedim.
Ben sevdim ama sevilmedim
Ben yaşadıysam hiç yaşamadım
İstanbullu olamadım, İstanbullu
Ben gözü dönmüş şehir uşaklarını gördüm
Pilavcı Muammer ağayı
Vefada Baki çavuşun kahvesini gördüm.
Bugün gülüp söyleyip
Yarın unutup geçmedim
Bir çocuk gibi harçlığımı verdim
Muheyya bir gülüşüne
Sesine ve nefesine
Bahsettiğin aklalem
Kırmızı begonyam nerde
Yardım et bana denizkızı
Oluklardan kopan buzlar gibi dağıldım
Üsküdarın serin sularıyla uyandım
Taşları göle atan bir çocuk edasıyla seslendim
Yoksa beni duymadın mı
Güneşin pembeleşmiş gözkapağında seni buldum
İçimde yaşattım eritmedim
Muhteşem vucudunla benliğimi hatırladım
İstanbul Ah…
Altın parmaklarını uzatıver gökyüzüne
Bulutların saçları dağılsın
Ateşten elbiseni çıkart
Akşamın mor ve yumuşak kaftanını giy
Deniz böcekleriyle yapılmış gerdanını tak
Takıver ne olursun bir kere
Bir kez göster vucudunu
Mazi çukuruna dalmış bir gözle
Gümüş bir bilezikle
Mercan bir yüzükle
Dalgaların sahile hamlesini göreyim bir kere
Gülistan olsun gönlüm şu kandil gecesinde
Ve sürmesinde, kınasında ve tesbihinde
Hulasa tövbekardır insanlar bu günde
Hissiyatsız hissime his ver ne olursun
Açıver duvağını bir gelin edasıyla bu günde…
29/04/1999
Kayıt Tarihi : 24.1.2002 00:37:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!