İstanbul’da boğazda
Gece birkaç genç durdular
Yakamozların gözleri önünde
Bütün martıları vurdular
Balıkçı gözyaşlarını sildi
Tekneden suya yavaşça eğildi
Bir martıyı aldı kenar gölgeden
Böyle değildi buraları eskiden
Hatırı vardı tam kırk yıl bir kahvenin
Kayıklar gezerdi temiz su üzerinde
Aşk vardı bütün sözlerin içinde
Dedi balıkçı ve iç geçirdi
Bende görmedim doğrusu
İstanbul’un bu halini bana
Dedem ve ninem anlatmıştı ama
Sanki yaşamıştım onların gözlerinde
Kaybolmuş bir İstanbul'u içlerinde
Sözüm ona yıldızlar
Ve bütün Samanyolu ellerinizde
Vaki oldu mu şimdilerde hiçbir yıldızı
Çıplak gözle görmek gökyüzünde
Martının kanatlarını okşadı
İncitmemek istercesine yavaşça
Bu kadar insan yoktu dedi, yoktu
Ben bilirim bunu yakınen yaşça
Taşı toprağı altın diye
Atıldı bütün hazine avcıları şehre
Buldukları bütün yerleri
Bir bir kazdı demirden elleri
Sonra on uzun ağaç misli belki de daha fazla
Kocaman kuleler diktiler bir hızla
Gözlerini para bürümüştü
İstanbul’un ağaçları bir bir düştü
Altın boynuz o güzelim Halici
Bitirdiler bir yakıcı bir yiyici
Ne zaman desem bunu bir gence
Hadi be moruk hadi işine...
Böyle oldu işte seneler sonra
Şimdi de martıları vurdular
Onlar için sadece bir eğlence
Geceler gündüz, gündüzler gece
Elimden bir şey gelmiyor artık
Cebinden bir kağıt çıkardı yırtık pırtık
Boğazını temizledi hafifçe
Anlamam şiirden ama size yazdığım
Birkaç dörtlüğü okuyayım;
Çevir felek çarkını çevir dönsün
Yeniler doğsun eskiler ölsün
Ebedi bir gençliğe adansın herşey
Yalan kalesine her gün bir tuğla konsun
Nasıl olsa ölüm diye bir şey yok
Saatlerin hepsi kırılmış dünya dönmüyor
Bir taraf gündüz diğeri hep gece
Pusulaya gerek yok kimse yönleri bilmiyor
Kuzey güney doğu batı
Artık birer antika, hafızalarda kaldı
At her şeyi geri dert etme yaşa
Nasıl olsa takılmayacak ayağın taşa
Harca bitir şehir büyük ve geniş
Hep ye dinlen ve getir geviş
Biraz tebessüm Fatih köprüsüne baktı
İnci inci yaşlar yanaklarından aktı
Adını Fatih koydular dedi oysa O;
Köprüler olmadığı vakit gizlice
Gemileri halice indirmişti sessizce
Yaşı bu martıları vuranların yaşıydı
Ama o koca bir devleti sırtında taşıdı
Ve daha neler dedi beyim daha neler
Söylesem de artık anlaşılmayan sözler
Elindeki martıyı yavaşça suya bıraktı
Sonra ardından uzun uzun baktı.
İstanbul yaşıyordu onun sözlerinde
Ve İstanbul ölüyordu onun gözlerinde
İstanbul’da boğazda
Gece birkaç genç durdular
Yakamozların gözleri önünde
Bütün martıları vurdular
İstanbul gözyaşlarını sildi...
Kayıt Tarihi : 29.4.2005 05:46:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Tuncer Uğursal](https://www.antoloji.com/i/siir/2005/04/29/istanbul-un-gozyaslari-2.jpg)
TÜM YORUMLAR (4)