Her şeye İstanbul’da başlamak, bu muhalde biteviye,
Doğmaya, yaşamaya, sevmeye ve ölmeye.
Ona doğmak, onunla yaşamak, onu sevmek ve onda ölmek,
Hayat felsefem elbet, arzum duamın kabulü ile şereflenmek.
Bir zarafete İstanbul demek, suyunu ab-ı hayat bilmek,
Şebnemlerin sabahı ıslattığı İstanbul’da, havasını içmek.
Her kula nasip değil, zehri sevdayla bala çevirmek,
Mübalağa değil, bunun adı İstanbul’u sevmek sevmek.
Müstesna bir semtinde dahi mütevazı bir ruh-i hünsayla,
Mazideki asrı şu an dahi yaşamak onun ikramıyla.
Her vakit İstanbul’dur; yelkovan suru, akrep burcu,
Yedi tepesine yağar- aşikar değildir her göze-, ona sevdalı nuru.
Anası gibi yıkar sahilini köpük köpük dalgalarla,
İstanbul’un aşiyanı, onu sahiplenen ayinesi Marmara.
Boğaz köprüsü uzaktan, salınmış gibidir Avrupa’dan Asya’ya,
Bir hareket cümbüşü sanki, karıncalar girmiş bir hizaya.
Acıktı mı güvercinler Eminönü camii meydanına konar,
Az mı attım bir tas dolusu yemi çocukluğum gibi sana azar azar?
İşte sevdam böyle başlar, Çengelköy’den Üsküdar’a taşar,
Bu kalb, bu ruh ile ancak senin toprağında yaşar.
Çocukluğum sana yadigar, bugünlerim avuçlarında ey dildar,
Kapansın ellerin beni bırakma İstanbul, gönlüme ol dar.
Sen nakıs iken, Osmanlı’da tam olan bize münhasır belde,
Her asırda, mübarek bir sözle sen bize, biz sana şayetse.
Ozan anlatamaz dillere destan tarihini, olsa da söze hükümran
Seni yazdı bir yüzyıla yalnız, şairin Fatih Sultan!
Resmedemez o asil ve eşsiz suretini hiçbir kul,
Seni yaratan Sanatkar ne yücedir İstanbul!
Yosun gözlü, deniz kokulu, aşk bağırlı haspam,
Zülüflerini dökmüş Fatih’e, bu ne naz, bu ne endam.
Medine’den doğup, sende batan güneş Eyüp Sultan,
Akşemsettin, Yuşa Peygamber seni eylemiş vatan.
Beyoğlu’nda gezersin, Taksim’i süzersin, değişik bir buudu sezersin.
Süleymaniye bir hudut, ahvalin çehrene vurur bu mabedi başka seversin,
Bir şeyleri anlatır gibi bakar, dertlidir aslında o da benim kadar,
Ama mağrurdur ser verir, sır vermez gönlünde bir Sultan Süleyman yatar.
Sultanahmet, Ayasofya ayrı devrin hayat menkıbesi,
Yek toprakta birleşmiş bize has sanat silsilesi.
Ya Resulallah, kutlu sözündeki bir geçiş, sanki bir zaman tüneli,
Fatih camii ve güzel kumandanın mübarek türbesi.
Baharat kokuları sinmiş Mısır çarşısı ve Kapalı çarşısı,
Kitap kokan sahaflardan okursun Beyazıt’ı ve insanları.
Vapurun maziye taşıdığı anıları bilir dededen yadigar Topkapı,
Anlatır babam giderken eski İstanbul’daki yaşamları:
Bir şarkıdır ağzında “beş dakikada Beşiktaş”, Gülhane Parkı,
“Çekilin yoldan, geliyor vatman” denilen Beyoğlu tramvayı.
Galata Köprüsü artık farklı İstanbul gibi, benim gibi, her şey gibi,
Martılar yüzer oldu sularda balıklar uçtu gitti.
Bir şey hep aynı kaldı yüreğimde, dün gibi, bugün gibi, hatta yarın gibi,
Ben büyüdüm, İstanbul büyüdü ben onu sanarken bir Kuleli.
Çengelköy oldu, Üsküdar oldu ve İstanbul oldu sevgisi.
“İstanbul’u sevmek” anlatılamayan lakin yaşanan bir aşk hikayesi.
Türkü’nü, Kürdü’nü, Laz’ını, Çerkez’ini, Ecnebi’sini bir araya getiren Salı pazarı,
Ve bir ayrılık türküsü söyleten Haydarpaşa tren garı.
Gönül İstanbullu ya Fatih’in yüreğinden,
Ayrılıklar da sevdalı bu aşk-ı muhabbetten.
Örtüp üstüme geceleri; toprağını taşını seninle bir rüyayı paylaşmak,
Kabil mi Kanlıca’ya gidip seni yüreğime mayalamak.
Çamlıca yolunda, İstanbul kolunda bir bakış saklanır hafızana,
İstanbul bu kadar “azizdir” ve “İstanbul’u dinliyorum” der şair gönlündeki seyr-ü sedayla
O’nun toprağındaki hadikalarda asra güller ekilir, zaman-ı lale derilir
O sırra doğanlar, doyanlar bu güzide döşekten firdevs-i alaya yetişir.
Yüreğimin ateş böceği, bir tarihin mana halesi,
Semadaki ulvi ellere inen nurların, dua vesilesi.
Senden ayrılmak varsa şu ömrün zaaf perdesinde,
Hızır gelsin o darda kalmış kuluna bir martı kisvesinde,
Gözlerindeki İstanbul’u çalayım gönlün vuslat tellerinde,
Islak kanatlarındaki deryadan yudumlayım bir nebze,
Selam söylesin İstanbul’a sesindeki o özlem dolu bağırış,
Benim için dolaşsın İstanbul’u karış karış.
İşte bu şehristan bu endişe-i hasretten kalbe taşınmış,
“İstanbul’u sevmek” bir aşk hikayesidir yaşanmış.
NUR YÖRÜK / 1997
Bahriye Nur YörükKayıt Tarihi : 28.4.2005 18:21:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (1)