Her ne zaman gitsem
çeker beni kucağına
bir ana memesi gibi
Tünel, Beyoğlu, Galata
Taksim, Beyazıt, Babı-ali,
Beni çekiyor kendine,
Takılmış beynime zinciri…
Üretmek ve yaratmak
Üreterek geldik ilk insandan beri
Bu ikisinin arasında yaşamak
Ve yaşanamayandan ötürü,
Yaşamayana tapmak
Yaşamın bu illegal dürtüsü
Merakı sınava tutmak
Tersten yaşama kültürü…
Yaratmak olunca sanatçının ideali,
Düşünmezmiş maddeyi,
O maddeye çevirdiği için hayali
Zor bulurmuş ekmeği…
Yani yaşayanların deyişi…
Bu gidişte gördüm ki,
Hiç doğru değilmiş bunlar
Beyoğlu baştanbaşa sanatçı çiftliği,
Tünel’den taksime kadar…
Geçiyordu sanatçı sayısı yirmiyi
Bilet Milet de yok, kapıdan çevirmiyorlar
Kendin belirliyorsun dinleti değerini
Özgürlük diye buna derim ben
Kalkmış bütün zorlamalar…
Yeni bir şokla yeniledim kendimi
Hiç düşünmemiştim bu güne kadar
Hayata tersten girmeyi…
Bu seyahatim bana bunu da öğretti.
Sanatçılar sanatçı olduğu için yoksullaşmıyor
Yoksul oldukları için sanatçı oluyorlar…
Bundan sonra ciddiye almam ‘’egemen güçler;
sanata ve kültüre karşılar’’ diyen hiçbir sözü.
Gördüm ve öğrendim ki, bütün meyveler gibi
Sıkınca çıkıyormuş sanatçının da özü…
Ve Beyoğlu’nda sanatın her çeşidi.
Egemen güçler boşuna savunmuyormuş doğal seçilimi,
Sanatı da çekip çıkarıyorlar insanın yüreğinden,
Lokmayı söküp çıkarır gibi midesinden…
Kan damlası akıtmadan ve incitmeden…
Kendime gelişim
Bununla da sınırlı değildi…
Dolaşmaktan çıkmıştı pestilim
Günlerden cumartesi
Oturacak yer arıyor gözlerim,
İnsanlar anlaşmış gibi bugün sokağa çıkmak için
İğne atsan yere düşmeyecek sanki
Gözlerimi yukarılara diktim,
‘’Can çıkmayınca umut kesilmez! ’’ demişler
Dinlenmek için bodrum da bulunmuyor ki
Her yer beton kat kat,
Yukarılara diktim gözlerimi…
İsa gibi uçabilirim deyi
İşte o zaman tanıdım kendimi
Bir baktım ki,
Alev alev tutuştu, binanın cephesi
Anladım ki bütün suç bende,
Hayır! Hayır! Bende de değil
Bütün suç bana yumuk deyen annemde
Gözlerimin yumuk olmadığını kanıtlamak için
Fazla zorlamışım gözlerimi
Zorlanınca aşıyormuş insan kendini
Çakmak çakmakmış benim de gözlerim,
Ama şimdiye kadar beni kimse keşfedememiş…
Yine dönelim yangın safhasına…
Bina sahipleriyle pazarlığa tutuşmadan
Peş peşe geldi beş tulumba…
Çığlık çığlığa…
Bina kurtuldu kısa bir anda.
Oysa kurtulan olmamıştı,
6-7 Eylüldeki sessiz çığlıkta…
Ses acının eseri
Sessizlik şok’un ve şaşkınlığın…
Fotoğraflar para etmiyor ki…
Kayda geçirsinler yaşanan her anı…
İşte o anda, yanan bina yakınında,
Sanatçı yoktu fotoğraf dalında.
Vicdanların fotoğrafı,
Acıların fotoğrafı,
Düşüncelerin fotoğrafı,
Hayallerin fotoğrafı,
Niyetlerin fotoğrafı…
İşte bunlar çok teferruatlı…
Biz sade insanlarız,
Kaldırmaz zekamız bu kadar detayı,
Yeter bize, gözlerimiz ve kulaklarımız.
Ve onları bir ömür boyu devlete kiraladık
Söz konusu devlet olunca,
Her şeyi teferruat saydık…
Geleceğimiz kolaylaştırılmış bizim için
Bizim için yaşamış atalarımız
Bütün zamanları aydınlatan bir kitap,
Bütün zamanları aydınlatan bir lider
Bütün milleti temsil eden bezler…
Ve şaşkınlığa meydan vermemek için
Silinmiş bütün başka izler…
Sırtımda Atakürküm
Yok düşünceden yana derdim
İstanbul sokaklarını baştan sona yürüdüm…
Ve tarihini okudukça yüzünden, kendime geldim.
Kayıt Tarihi : 5.6.2010 23:43:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
sevgiyle kalın e mi
TÜM YORUMLAR (2)