Sahnedeki tarihe yalvarıyor perdeler
Tabloya keyif katanlar vakur ve sadeler
Uzun kıskançlık masalı bakışları kovar
Bahar bahtlı şehirde özge göz izleri var
Yağmurlu sokağı bitiriyor nardan kale
Yanakları kızılca, geliyor mahcup hale
Uçuk bir korkuyla doldu kalelerin içi
Kör misafirin dahi oldu gönüllü bekçi
Sahilde kavak ağacına usulca sokul
Her yaprakta inleyen soylu name İstanbul
Yüzü ayaz sığınağı, her köşesi kuytu
Hiç tehlike yok diyor gözlerindeki muştu
Ellerinde asalet, avucunda uçurum
Tüm boşluklara yeter bir sandık dolusu kum
Sinene doluşan beşer, bozma niyetinde
Büyük bir yangın başlar ağlayan suretinde
Tanımayan simaları öğüten değirmen
Bağra basar canları, acımasına rağmen
Her mekanı nefes alanlar eder manidar
İstanbul, manayı toprağa sindiren diyar
İhtişam gölgen olarak peşinde yorulur
Bu yaşına yaşanan maceralar sorulur
Gününde letafet çadırını kaplayan sur
Gecelerde uyumak güne aşina kusur
Ruhu yakan caziben ilelebet yanmalı
Huzur meyveleri tutmalı tutkunun dalı
Ey ışığın mabedi sevenden yana eğil
Asıl seven büyüten, senle büyüyen değil
İstanbul’da yaşamak hadisede bahane
İstanbullu yaşlanmak bir ömürlük nişane
Alnındaki kavruk idrak kendine gücendi
Kendinden olmayanı kendi okuyla yendi
Mavisi, yeşili güzele uçuran kanat
Yeniliyor izleyeni, izlendikçe sanat
Tarife başlayanın ilk satırları noksan
Çehren kalabalık, içine sığmıyor insan
Görev kaleme düştü, tarif için yerini
Tüm cümleler gece gündüz siliyor terini
Sendenim diyenin olmuş cebindeki cevher
Sen benimsin demeye ancak İstanbul değer
Kayıt Tarihi : 29.4.2005 20:36:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

TÜM YORUMLAR (1)