Dökülüyor kağıda,
kirpiklerimdeki sen.
Fakat ne gözün doyar,
ne de miden.
Herkesin karşı cinsin ateşine,
Sevgili boğazının,
tam üstünde
ömrüm yettiğince oturup,
organlarım alev alana kadar çay içip,
martılar senle ben gibi,
ortadan ikiye ayrılana kadar
Tıkanır boğaz ve lal olur dilim,
Terk eder beni edatım, yüklemim.
Bağır beni öyle, uzun uzadıya.
Benliğimi haykırmaktır, afrozim.
Nü bir sanat eseridir suretim,
Sema ışıkları yaktı,
geceden çıplak kalmış insanların mabedine.
Gözlerim akşamdan kalma,
bir hazine merhaba dedi yine.
Kader yazdı, okudu
bu korkunç ve üzücü masalı kendisine.
Mutluluk,
Everest dağının tepesine konulmuş bir hazine.
Gözümüzü hırs, kalbimizi ise his bürümüş.
Tek amaç zirveye ölü ya da diri ulaşabilmek.
Dünya ortasına çizilen,
hayali bir Ekvator çizgisi.
Bu çizgiyi ayrı dünya insanları belirledi.
Bir tarafı zengin, diğer tarafı köle.
Bir tarafı savaş, diğer tarafı barış.
Bir tarafı ben, diğer tarafında ise sen ve o.
Buruk bir hüzün ile acı bir sevinç,
hakan olmuş yüreklerde,
ağızlarda ise kekremsi bir tat
ve bir daha görmeyi istemeyeceğin
bir yığın yüz.
Burnunu yalayan portakal çiçeği gibi,
Dimağımın kıvrımları labirent bir yol.
Kışı iple çekerken,
çiseleyen güz akşamı.
Çiy taneleri saçlarımda,
sarkaç gibi her salise yere çarpmakta.
Oksijen tüpüne bağımlı,
Zamane çocukluğuydu,
topun sahibi ile kurulan takım,
taşlardan kurulan yamuk çizgili kale.
Kan ter, toz toprak, içersinde onlarca çocuk,
o bağırışlar arasında,
koruyup kollayan tiz bir anne şefkati.
Dü Bara (2-2)
Leyllerin, acımasız bir Ay'a hamile kalıp,
acı içinde kıvrandığı gün doğdu.
Haslet ana, toprağa bağlı bir ağacı,
yerinden söküp atarcasına,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!