Beyler yayılmışlar zevki sefa da,
Sen yine iş yollarında.
Dosdoğru git oğlum sen,
Hep sağdan, sola hiç yanaşma.
Sakın yolundan şaşma,
Kızıllara asla bulaşma.
Kederlenip hüzünlenip,
İsyan yokuşlarına sapma.
İç çekip homurdanma,
Şiş göbeklere, kokanalara kem gözle bakma.
Minnet et onlara,
el pençe divan dur, şerefsiz varlıklarına.
Nimet veriyorlar ya sana iş yollarında.
İliğini, kemiğini terinle bırakıp tezgahlarına,
Ekmeğini kırıyorsun ya, düş sofralarında,
Yüreğini salıyorsun ya oltaların ucunda,
Fırsat denizlerinde ki köpek balıklarına.
Beyler beylensinler boş ver.
Senin yerine düşünen vardır seni,
Sen yeter ki yarınsız kalma.
Ne olursa olsun,
Onurunu sergilerde açma.
20.06.07
00:03
Kayıt Tarihi : 20.6.2007 00:38:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Emeğimden çok, ruhumu satmamı ister işveren... İşçi olduğum için, günden güne eriyor içim. Örgütsüzüm, sendikanın lafını bile edemem, bırakın sendikayı, her öğün yemek yerken aşağılanmaya bile ses çıkaramam. Şefler, müdürler, beyefendiler, hanımefendiler, cam bardakta su içebiliyorlarken, ben de asker usulü demir bardakta içmeye zorlanırım suyumu, tabi bardak bulabilirsem. Onların masaları ötededir biz işçilerden, ekmekleri dilimlidir, bense çeyrek ekmeğimi banarım yemeğime, onlardan ötede işçi kardeşlerimle. Her öğünde boğazıma dizilir yediklerim, gidip hepsinin suratlarına haykırmak isterdi yüreğim; “sizde insan mısınız? ” diye. Bunu yapmak bir yana, bizi dinleyecek adam gibi bir adem oğlu bulamayız kendimize. “Bu haksızlık zorumuza gidiyor” diyebilsek bile, aşağılayan bir tebessümle alırız cevabımızı, otururuz kıçımızın üstüne. Çok küçük bir ayrıntı gelebilir sizlere, yaşadığımız aşağılanmaları anlatmak için, ufak ama önemli, yakıcı bir durum, biz işçilerin derdi. İşveren maaşlarımızı ne zaman, ne kadar isterse verebilir, “maaş günüde geçti” diyemezsin, sendika olmasa da geçerli olan yasal haklarımız hep buharlaştırılır. 24 saat çalışan bir işyeri olduğundan, bir ayın üç haftası zaten akşamları ve geceleri çalışırız. Gece farkı diye bir hak iddia edemezsin, fazla mesailerin kırpılır ses çıkaramazsın, mee demeye çalışınca da, dışarıda senin yerinde olmak isteyen binlerce koyun işşiz var diye cevabını alır, yine oturursun kıçının üstüne. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi birde, arkadaşlık, kardeşlik kavramlarına düşman işverenler, bizi birbirimize kırmak isterler. İspiyon, yalakalık, iftira, yüze gülüp arkadan hançerleme gibi, küresel dünyanın vazgeçilmez, normal görülen şerefsizliklerini, yani gün gün içimize, iliklerimize kadar işleyen kapitalizmi, sevmemizi şırıngalarlar kanımıza. Emeğimizden çok, ruhlarımızı satın almak ister işveren, onurlarımızı ayaklar altına almak ister her an. Fatsalı Kenan ağabeyimin onur isimli şiiri gelir aklıma o an. “Seni ayaklar altına aldırmaktansa, ömür boyu hapis yatarım.” diyen. İşçiyim, emekçiyim, örgütsüzüm, sahipsizim. Günden güne kepazeliğe, adiliklere maruz bırakılıp, faşizmin kanlı koynunda, uyumaya zorlanırım. Ve içimden, durmadan haykırırım; “ Hey gidi Proleterya, sen bu hallere düşecek adam mıydın? ” 17.Ağustos. 2004 Birgün’de yayımlandı
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!