Masada ayaklarım
Kitaplar, kalemlik ve tespih
Sonra dolu ıvır zıvır…
Tütün yanıyor bir kül tablasında
Büsbütün rahatım
Çözümsüz bir şey yok ki
Aynı avluda açtık gözlerimizi
Sen maviydin, ben âmâ
Geceydi, ıstıraplıydın
Ay aradın karanlığımda
Yalın ayak geçtin içimden, özgür
Tahakküm; beynimde dört harfe mahkûm…
Aşk mürekkebine batıp çıktıkça bu dehliz içine çağırıyor beni
Ey İntihar çığlık ol ve düş bileğime!
İzmir geçti uzaktan bir vapurun sırtında
Parçalanmış kıtada martılar ağlıyordu
Bir sonbahar akşamı Hergele Meydanında
Tevekkeli sözlerim içime kanıyordu
En son Attila’yı gördüm gecenin ortasında
Çirkin gözlerinden tanıdım seni
Sakalın suratını doldurmuştu
Ölüm beyaz bir örtüydü ve kanadı yaralı serçe uzanmış yatıyordu yanında
Beni şahit tutmuşlardı
Sen bilmiyordun
İki köpek gelip uzunca kokladılar ellerini
Ölen âşık
Aşk iksirine kabahatini yüklemeye çalışıyor
“Her sevda kana kana içilmezmiş!”
Köpek balığının dişlerine bulaşan kan mürekkebinde başlayınca yolculuk;
derin mavilere…
Ağzımda kiremit tozu var
Toprağın tadı, sabahın çiği
Soğukta kuşlar kıpırtısız
Asmanın üzerinde bir gemici feneri...
AKLIMIN ATIKLARI-1
Bir insanın var olması için arka çıkmak, tanrının tam da istediği şeydir… Böylece yamayamadığı deliği örten tanrı; iradesini firari bir sefile kaptırmaktan son anda kurtulur. Suç ve ceza kavramının yaşamda karşılık bulmadığı tek şey bireyin kendi el bombasının pimini çekmesidir. Böylesi bir durumda yaratıcı güç bütün korkunç senaryosunu diğer bir hesaplaşmaya aktarmış olur. İlginçtir ki eylemleşen bu kişisel kararda suçun nevi belli değildir…
Deneyimlenmiş, olumlanmış ya da tahta kurusu edasıyla yavaş yavaş beynimi kemiren kötücül tüm düşüncelerimi her zaman uyanık tutuyorum… Kahrolası tiranların gömüldüğü gibi, bir gün gelip bu skolastik inanışta etkisini kaybedecek. Tanrı paradoksunun yerini alacak şey daha alçakça ve haince de olabilir. Distopik bir duruma dönüşeceği ise muhakkak. İnsanoğlunun, zihninin berraklaşması neredeyse imkânsız. Sessiz propagandanın, yüksek sesle şarkılar söylemesi an meselesi. Akla kapalı kulaklar, görmeyen gözler ve idrak edemeyen bir yapı fazlasıyla var. Çelimsiz bir Çin veledi, Mısır firavunu veya demokrasiden dem vuran bir Avrupa parlamenteri de olabilir, bunu yapacak olan…
İnsanları korkutarak aynı çukura toplamanın, Nazi ölüm kamplarında işkenceyle yok etmekten hiçbir farkı yoktur. İyi niyet diye sunulan şeyin ardında gizli olan köleliğin toplum menfaatine, toplum için yapılması; yani kölelik kamulaştırılması ve arkasında beyin suyundan yaptıkları şarabı içen muktedirler bu defa farklı bir sömürmeyle nüfuz edecekler bilince… ki hareket kabiliyetleri her zaman kollektif olana yönelecektir. Kın içinde gizlenmiş çeliğin, keskin zorbalığı uydurulmuş kitapların, kan dökme biçiminden daha ağır sonuçlara çıkacaktır…
Nasıl mı?
Evrime müdahale eden gerçek tanrılar olacak bir gün. Bu defa kendi türünü yaratarak, bildiğimiz; felsefe, etik, sanat kavramlarından uzak, karanlık maddeyi yayacaklar… Salt kibirli ama ölümlü tanrılar”**Ne Tırakya’lının ki gibi kızıl saçlı, mavi gözlü; ne Habeş’linin ki gibi kara, basık burunlu olacak!” Derilerinin rengi, gözlerinin rengi, saçlarının rengi, boyu, kilosu, sihri, hançeri, yayı, oku, kalkanı, kılıcı, mızrağı, tabancası, atomu, hidrojeni olmayan tanrılar…
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!