AH LİNA!
İnsanı ne çok vurur güz, ah Lina!
Parmaklarında donar, titrer zaman,
Acılar gâzel taşır odalara
Türküler sancıyla döner duvardan…
Kırk kapıyı, kırk kırdım açtım da
Nâsip kapıyı bulamadım ben,
Ne verdinse savurdum saçtım da
Zerre kendime alamadım ben.
Uyandım rüya dediklerine
Bir tek dal titrese, gönül bağında
Salkım salkım zehirdir nazı bana…
Bin ezâ bin rahmet, her yaprağında
Zemheri güler, ağlar yazı bana…
Bir yel eser, bulutları getirir
Çöle yağmur yağsa n’olur, ziyandır,
Dolup dolup boşa yağıyom emmi!
Beynim kuru et, kafatasım tandır
Kendi ateşimde kaynıyom emmi!
El düğüne gider, ben musalla-yön,
Diyâr bizim ama gülü değişik
Güllerin yaprağı, dalı değişik
Güllerden yaptığım balı değişik
Tükenip bittiğimizi bilen yok!
Eşek bizim ama çulu değişik
Bir ağ atsam gönül nehrime
Mahi diye taş taş, dert gelir…
Varsam sılaya, hâk şehrime
Dostum diye baş baş, dert gelir…
Gülemem ben, bende yok huzur
Artık sızını umursamıyorum
Ne varsa bir bir yansın, küle dönsün!
Buncadır, hep baş üstünde tuttuğum
Bu sevda, yangınımla çöle dönsün!
Ne kuytu, ne insan kalabalığı…
Bin yıl önceki dal, şimdi de aynı
Armut, dibine düşüyor Ferdâne!
Leylâ denen, yitirince izânı
Mecnûn kalbini, deşiyor Ferdâne!
Geceni mehtap mercan süslese de,
‘’Azlık, yokluk demek değildir!’’ sevgili,
Bir gülüşün vâr kılsa yeter, beni!
Bir gülüşün yâr kılsa, yeter beni!
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!