İki İstasyonlu Tren
Islak bir hüzünle,
Bir bahar sabahı,
Bindim bir yolcu trenine,
İki istasyonlu.
Seyahat ettim yıllarca,
Mutlak bir kaderle,
İnilmez basarak frene,
Fren yok bu trende.
Ayarladım aynaları,
Oturdum bir pencere kenarına,
İzledim aynalardan,
Yol boyunca bu dünyayı.
Doğruyu söyler aynalar,
İkiyüzlü değiller onlar,
Neler gördüm neler,
Yol boyunca aynalarda.
Dünyalar rengarenk,
Fırçasında sanatçının,
Birçok saklı hazineler,
Sayısı kaptanda olan.
Uyumlar ve iklimler,
Daha nice mevsimler,
İşaretler gördüm,
Renk tonlarını ayıran.
Solmayan renkler içinde,
Mevsimlerce mevsimler,
Bu treni aydınlatır geceleri ay,
Gündüzleri ise güneş.
Yok sırtlarında binekler,
Onları taşıyacak,
Sonsuz bir güven içinde,
Geceyi süsleyen lambalar.
Cisimler kum gibi,
İç içe geçmiş, kaynayan,
Gördüm nice isimleri,
Nesneler denizinde.
En güzel rengi gördüm,
Kır çiçeklerinde,
En güzel şiir bu,
Şimdiye kadar gördüğüm en güzel söz.
Gördüm uyumu bu şiirde,
Ve en güzel rengi,
En büyük şair bu,
Şimdiye kadar gördüğüm en güçlüsü.
Sır diye bir şey olamaz,
Böyle çiçekler ülkesinde,
Kör bir deliğe düşüyordu aklım,
Her okuduğumda.
Bu şiirde, bu ahenkte,
Bu sözde, bu renkte,
Gördüm sanatçıyı,
Ve en büyük sanatı.
Çakallar gördüm,
Hırlayan, bir kuyuda,
İndim kuyuya onların yanına,
Ve bir ip ördüm seslerinden.
Yılanlar gördüm,
Ahlaksızlık kokan kuyuda,
Tiksindim ve hastalandım,
Ve atladım çıktım dışarı.
Ne aptallar gördüm,
Dalları olmayan edep ağacında,
Birçok nehir gördüm,
Kaybetmiş denizlerini.
Uçarken trenim,
Son durağa doğru,
Kesiyorlardı iplerini,
Beyaz ve siyah fareler.
Geri gitmiyor bu tren,
Yoktur geri vitesi,
Bilmiyor akarsular,
Köprülerin kıvrandığını.
İnekler gördüm,
Sırtlanlar için et saklayan,
Sinekler gördüm,
Dünyayı ağzından öpen.
Sonsuz değil yolculuk,
Uzun olsa da,
Kan gibi akıyor aşk,
Bu yolun damarlarında.
'Bana aşık ol!' der yolcuya,
Bunun üzerine baş kaptan,
Zümrütten yapılmış bir konak, sınırda,
Ödül olacaktır sevgiliye.
Bir gül gülümsediğinde,
Çölün ortasında,
Bülbülleri gördüm,
Deli gibi dolaşan.
Karınca taşır sırtında,
Kaf Dağı'nı,
Eğilmiş tozların içine,
Ter ve kana bulanmış.
Gözleri kapandığında,
Kurtulur bu yükten,
Alır hakkını,
Terazide.
Karıncaların uzuvlarını,
Ve etini parçalayan,
Birçok sırtlan gördüm,
Her köşede.
Tırmanmış bir yamyam,
Kaf Dağı'nın zirvesine,
Türkü söylüyor,
Elinde kırık sazla.
'Annem, annem, güzel bana,
Hayat güzel bana,
Önemi yok ne ilkbaharın, ne de yazın,
Ve ne de kışın önemi yok'.
Cinler ve periler dolaşır,
Kaf Dağı'nın damarlarında,
Şeytanları gördüm,
Terazinin gözlerinde.
Aç yılanlar gördüm,
Bir serçe için savaşan,
Bir kemik için,
Birbirlerini yiyen köpekler gördüm.
Yapışmışlardı sırtına,
Ormanlar kralı aslanın,
İliğini ve kemiğini,
Emiyordu bitler.
Emeğin kanını içen sinekler,
Dolu dolu piyasada,
Kabirde yaşadığımı gördüm,
Huzur içinde.
Başları vardı bazı ayakların,
Ayakları vardı bazı kafaların,
Günah vardı bazı gözlerde,
Bazı gözlerde ise bulut.
Gözyaşı akıyordu yüreklerden,
Yağmur yağarken bazen,
Ağlar gibiydi timsah,
Bazı gözlerde.
Ben kendimi gördüm,
Trenin dikiz aynasında,
Dünyayı gördüm içimde,
İnsanda insanı.
Sona eriyor sonuçta,
Sonsuz yolculuğum,
Sıfır noktasıdır bu,
Dünyanın kesiştiği yerde.
Yürüdüm yıllarca,
Bıçak sırtında,
Sonsuz sonsuzluğun,
Ve sonun ortasında.
Bir kavşakta bir ışığa,
Diğer kavşakta diğer ışığa giden,
İki yol gördüm,
Biri narlı, biri nurlu.
Yerin ve göklerin sevgilisini,
Gördüm yolda.
Kayıt Tarihi : 24.1.2024 02:11:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!