Bir salgın anında uçup gitmiş yaşamlar.
Anıların ardısıra dizilmiş,
Gecikmişliklerine sırtlarını dönmüş insanlar.
Anımsar mısınız bir zamanlar,
Bir yaşamım vardı benim.
Kirpiklerim ıslandığında hatırlananlar,
Esiyor bir ezgi varoşların arasından süzülüp.
Siyah beyaz bir film oynuyor gözyaşlarımda.
Bir keman çalıyor ağlarcasına.
Ürperiyor rüzgar, iç gıcıklıyor her nota.
Kapımın arkasında topuk sesleri
Gelip gelip gidiyor maziden
Sahil esintisi olsaydı yanlızca bu titreten,
Biliyorum ağlamazdım kayalara
Konuşmazdım Ay'la
Alkol olsaydı beni bende bırakmayan
Yürümeli şöyle bir sahilden diğerine
Geçmeli boğazı, meydan okurcasına yenilere
Hiç yaşanmamış sayıyorum sensiz geçirilmiş zamanları. Ölüyüm yokluğunda, varlığınla yaşıyorum.
Bu bekleyişin ardından sürüklenirken, umut rehberim oluyor, gözlerin güdülerimle oynuyor. Şakalaşıyorlar geleceğimiz üzerine. Seninle ilgili yaşanmamış ne varsa, senin manalarına katıyorum. Yaşanmışlar birer yol çizgisi, kaldırım taşı. Manalar T.C. Karayolları haritası. Kaset çalar'a bir kaset koyuyorum, yeni yıkanmış saç kokunu çalıyor. Yollar uzun, yollar acımasız, her bir adımım aşkımdan eksiliyor. Kavuşmaya binyıllar var, ömrüm yeter mi bilmiyorum. Yollar uzun, yollar aldatmaca, kıvrıla kıvrıla başka bedenlere çıkıyorlar. Soruyorum annem'e 'Anne daha çok kaldı mı? Gelmedik mi? '. Cevaplıyor: 'Geldik evladım, geldik, gelmeni hiç istemediğim yerlere'.
Dağları çiziyorum yollara, yeşil ovalara iniyor yollar. Yeşil gözlerinin üzerinde konaklıyorum. Kamp ateşi yakıyorum gözbebeklerinde. Aşk ateşi yakıyorum, kirpiklerinden çalı, çırpı toplayıp. Sonra kıvrılıp uyuyorum, fırtına öncesi kararmış bulutlar gibi üzerimi örten, saçlarının altında. Gözlerinin verdiği güvenceyle, ne bir haşere rahatsız ediyor beni, ne korkulu düşler. Ne gelecek, ne geçmiş... Ama uyanıncaya kadar tüm ömrü bu dumanlı ateşin.
Uyandığımda hiç yoksun, terkediyorsun. Rüyalarımda gelip uyanınca giden bir peri kızı mısın? Yoksa deli beynimin yarattığı boş bir imge mi? Korkuyorum bin yıllık bu öykü, birkaç bin yıl daha sürer mi? Uyanınca sönmüş olurmu bu ateş, bu maratona ömrüm yeter mi?
Hiç yaşanmamış sayıyorum sensiz geçirilmiş zamanları. Ölüyüm yokluğunda, varlığınla yaşıyorum.
Sen açasın diye şakıyorum her sabah. Solduğunda kırılıyor kanadım, ölüyorum. Soğuklar bastırıyor her ölümle. Sanıyorlar soğuktandır ölümüm. Sen her halükarda yılda 7 kez açacaksın. Yılda 7 kez doğup,7 kez ölen bir serçeye armağansın. Soğuklar vergi memuru, her ölüşün ardından cenaze levazımatçısı. Aşkımın %7 sini tahsil ederler devlet adına. Sonra gelip gübre niyetine gömerler cesedimi toprağına.
Bunların hangisisin sen?
Hangisiydim ben?
Seçemiyorum bu kadar uzaktan.
Belki de hiçbiri değiliz artık.
Fakat onlar 'Ben' olduklarının farkında baştan.
Peki sen?
Çift odalar,
Bir açılır, bir kapanır kapılar.
Ses getirirler
Beni götürürler
Tenine değdikçe dudaklarım,
Tutunamaz yanar gider.
Sonsuz bir sürgünden bahsederken, alemi yoktu gelmenin. Gelmeseydi, Kabataş'taki çaycı 5 kuruş daha kazanamazdı fazladan o kadar. Belki kızıl yüzsüzü göremezdim, göreceğim başka günlerden ziyade. Tam da sonsuz bir sürgünden bahsederken... Ne alemi vardı ey alemlerin uzakta olan, nice elsizlerin yüzleri değmişi.
(Gözleri kör olasıca alkol, hep senin suçun zaten)
Bir gece eksik oldun dualarımdan. Tanrı'ma bir bisikletim, bir basket topum, bir 4 sene gardiyanı, bir de senin için dua ettim. Bir gece yoktun dualarımda. Yanımda... Bir gece yanımda... Sarılıp ağlamak, göğsüne yaslanmak ve nice çocukça kavramları özlemeye başladığım, yaşamın uğursuz yüksek basamaklarında, sende kavramlaştı yeniden. Ve seninle koptu yeniden. Şimdi, bir gece dualarımda yoktun.
Hava karanlık, camdan karşı dairenin loşluğu sızıyor,
Yüzünü seçemiyorum
Ama biliyorum
Sesine susuyorum,
Var mı böyle bir şey?
Uyanıyorum geç vakitlerde,
Dilim damağım bir nevi sahra,
Tenim taklamakan,
Kana kana içemiyorum dudaklarından.
Bizden büyük…
Bir perde uçuşur vücudunun siluetinden sıyrılıp
Gece soğuk hava sıcak bedenler terli
Dudaklar birleşirmiş güzel bir şarabın uykusundan uyanıp
Çok kirli bir aşkmış bu toplamımızdan misliyle misli
Gözlerimi dikip baktığımda
Ufka karışır topraklar
Dümdüz bir diyara işlenmiş fıstık fıstık ağaçlar
Karşımda Cerablus'un ışıkları
Fırat'la yıkanır gözlerim
Kurur bir Ocak rüzgarıyla
Bebişim;
Gözlerindeki pırıltıyı söndüremeyen o kadar acıya diyeceğim tek birşey var; İyi ki var olmuşlar. Bu kadar sıkıntıdan sonra hala sağsalim gülebiliyorsan, hayatı yenmişsin demektir. Varlığın ne kadar da çok şey ifade ediyor bir bilsen. Seni üzdüğüm her saniye adına özür...
Sevgil ...
Sevgili Ibrahim,
Çogumuz siire yasanmisliklari yazarak baslariz, senin gibi. Sonra yeserir yeserir serpiliriz. Yasanmamisliklari, hayalleri, düsleri yazmaya baslariz. Bir sair ancak en son varacagi noktada gerçek sair olur. Yani daha çok yolumuz var... Senin bu yolun ilk devresini tamamladigin ...