İstanbul’dan uzak, uyanıp bir soğuk yatakta
Hiç kandırmadım bulunduğum şehri,
Ayaklarımda ürkek bir soğukla.
Perdemi aralayıp izlediğim bu dağlarda
Martı çığlığı ve derin bir deniz kokusu var
Nasıl kaçtıysa ellerimden yüzün
Avuçlarımdan iğrendim bugün
Arkanı dönmeden yürüdüğün zamanlar
Gök kuşağını andırır yollar
Ve inan ben de usanmadan izlerim
Nasıl buldun beni? Nasıl sarıldın gene boğazıma, gün batımıyla?
Sen değil miydin dönmeyeceğini söyleyen bir daha yalvarsamda?
Bir teslimiyet yaşıyorum ilerleyen saate doğru akarken sabrımın son kırıntıları. Zik-zaklar çizerek ilerleyen bir kararsızlığın pençesindeyim, ne büyük bir kabus ki bu, bir olumlu parça taşıyorum insanlığıma itafen hala gözlerimde. Aynaya baktığım nadir anlarda, gözgöze geliyorum onunla. Utanıyorum eğiyorum başımı kalbime doğru! Çünkü bir antlaşma yaptım ben şeytanla. Ruhumu bir hiç pahasına sattım. Kazandığımla ikinci el bir aşk satın aldım. Başkası için söylenen şarkıları kendime yamadım. Son kullama tarihi yaklaşmış gülücükleri sakladım. Hiç cevaplanmayan çağrıları, umutsuz bekleyişlerime kattım.
Tanrıdan bana kalan olumlu tek parçam, bir öpüşme sahnesine gözyaşı döken, bir aynanın utancında asılı kalan, sevgiliye umutla bakan, ben ruhumu şeytana satarken bir kalbin ardına saklanan kahverengi gözlerim. Saatin tik-tak ları, gururumun zik-zakları, kabullenilmiş bir yenilginin telefonun sessizliğinde asılı kalan yasakları. Ey gurur sen değil miydin dönmeyeceğini söyleyen bir daha? Vurup kapıyı giden, beni bir şeytanın hayaliyle baş başa bırakan..? Bak teslim oldum işte, bağışlanmakta değil dileğim, kahrımdan ölmekte. Yalnız bırak artık beni, bak zaman akmıyor, bak acı gitmiyor sen başucumda dururken, sevgili aramazken, ömür geçerken, nasıl düşünebilirim hepiniz kalabalık yaparken? Utanmıyorum, utanmıyorum dedim işte… Utandığım zamanların efendisi olabilirsin, ama bakma sen gözlerime, geçici senin hükmünde, hükümsüzlüğünde bu gel- gitlerin pençesinde.
Ben yatırdım varımı yoğumu bu işe. Batsakta çıksakta beraberiz yalnızlığımla. Ve son kuruşumuzla tattığımız son lokma umudu da, son çabamızla pişirdiğimiz son parça aşkı da paylaşırız biz. Sen karışma! Ne sanıyorsun sen kendini böyle? Her dilediğinde el atmaya ne hakkın var senin huzuruma, açtığım her kapıdan fışkırmaya, kaybedeceğimi hatırlatmaya ne hakkın var senin her fırsatta?
Gözleri yeşildi ve boynu kalın,
alnı açık olsada bahtı kapalıydı hasanın
İlk eşi zatüreye, ikincisi kazaya
derken üçüncüye gözü gibi bakardı ya,
oda kaçmaz mı çapkın bir çobana
Ellerini avuçlarıma gömmediğin anlarda
Kendi elimi tutarım usulca
Gözlerimi yumar parmaklarımı okşarım
Kurbağalardan dizilme bir tespih çeker gibi
Her sabır bir prense döner diye umarım
Dönseler, ben o prensleri bile kıskanırım
En kötüsü bitti az önce
Kötülerin şahıydı şahbazı oldu
Sen gittiğinde kaldım öylece
Bu gömdüğün son çocuğumdu
Boş ver bir hezeyandı geçti gitti
Ben yüreği çocuk bir koca adamdım
Yüreği koca ufak bir kadının sofrasında
Sessizliğinin gölgesinde ben hep gülüşünden korkardım
Bu korkuyla üşürdü damarlarımda un ufak bir cesaret
Gölgesinde titrerdim, ansızın dalıp gittiğin anların
İstanbul’un adı
Gülüşünle anılırdı
Bahar gelir güneş yağar bu şehre
Kara kaldırımlı geceler davetkardır yeniden
Çıkıp tepelerden en sensizine
Sussam cihana yayılır isyanım
Her dilden bir sözcük silinse
Ve dudaktan bir dil
O zaman kurur dudaklar öpüşmez kimse
Kuruyan her dudaktan ince ince kanarım
Çatlarsa dudağın belki sana da ulaşırım
Gözlerinin penceresinde kara sürmeli parmaklık
Baktığın yerde hapistir bir yanım
En yangın yerinde sönmez bu ayrılık
Dumanı yayılır öksüz kalırım
Duvarları soğuktur kör topal koğuşumun
Donar ranzalarında öteki yarım
Bebişim;
Gözlerindeki pırıltıyı söndüremeyen o kadar acıya diyeceğim tek birşey var; İyi ki var olmuşlar. Bu kadar sıkıntıdan sonra hala sağsalim gülebiliyorsan, hayatı yenmişsin demektir. Varlığın ne kadar da çok şey ifade ediyor bir bilsen. Seni üzdüğüm her saniye adına özür...
Sevgil ...
Sevgili Ibrahim,
Çogumuz siire yasanmisliklari yazarak baslariz, senin gibi. Sonra yeserir yeserir serpiliriz. Yasanmamisliklari, hayalleri, düsleri yazmaya baslariz. Bir sair ancak en son varacagi noktada gerçek sair olur. Yani daha çok yolumuz var... Senin bu yolun ilk devresini tamamladigin ...