Gökte,
Kara kara bulutlar,
İnsanın,içine işleyen bi rüzgar.
Kıyıda,
Tekneyi parçalamak için bekleyen kayalar.
Denizde,
Tek başıma dolaşıyorum,
Eski hazan bahçelerinde.
Karşılaşıyorum,
Geçmişin derinliklerinde.
Kimi bir dost,kimi bir sevgiliyle.
Bir yaprak uçuyor,ayaklarımın dibinde.
Üç arkadaştılar,
Birlikte yürüdüler.
Kasaba meydanında ki
Kağnının önünden geçtiler.
Birinci seslendi.
Kentin,kenar mahallesi.
Mahallenin,köhne meyhanesi.
Eski masalarda,mey şişeleri,
Ve yanlarında mezeleri.
Tezgahın gerisinde,yaşlı meyhaneci,
Yüzüne vurmuş geçmişin izleri.
Yağmur çiseliyordu İstanbul’a.
Islanarak Nisan yağmuruyla,
Yürüyorduk İstanbul sokaklarında;
Sıcaklığımız birleşti avuçlarımızda.
Açmış Laleler,yol kenarlarında,
Selamlıyorlardı,ıslak yapraklarıyla.
Bir ev düşlüyorum.
Koy içinde
Bir balıkçı köyünde.
Daracık,bozuk döşemeli,
Arnavut kaldırımı sokaklar.
Beyaz badanalı,
Şu şehir kabristanında,
Güller açmış mezarlarda,
Dönmüş sanki gülistana.
Ağalar,beyler altında.
Sarılmış ak libaslara,
Biçare yatarlar kara toprakta.
Yaklaşıyoruz beklenen ana.
Yıl,yıl; saat,saat; dakika,dakika.
Gidiyoruz ağır ağır,menzil-i maksuda.
Tüm sevilenlerin gittiği o meçhul sona.
Çalan bir telefon,ya da gazeteden,
Seni görmesem,
Sesini duymasam,
Elini tutkmasam,
Varlığın yeter bana.
Uzak ta olsan,
Hasrette duysam,
Aktı denizin üstünde,
İnce uzun bedeniyle.
Belki de,
Yem bulur ümidiyle.
Bir şey gördü ilerde
Atladı hışımla üzerine,
SÜPER...