İbrahim Arslan Şiirleri - Şair İbrahim A ...

İbrahim Arslan

Kadınlar Günü 1 gün değil, her gündür millet! ! Her gündür ey adamlar...

En güzel şiirlerle anlatmalı seni. Ey sevgi bahçesinin 'Gül'ü... Her günü, her dakikası seninle geçmeli ömrün... Hergün seni anmalı, her gün senle başlamalıyım güne ve her günü seninle bitirmeliyim yine. Sen beni ütüleyen, yıkayan, seven, büyüten, yetiştiren, Adam eden, Kadın! ! !

Sevgi Yazıları

Devamını Oku
İbrahim Arslan

Bende Mus'ab bin Umeyr gibi ölmek isterdim...!

***

Ey bayrak seni çok sevdik biz.

Devamını Oku
İbrahim Arslan

Şu güzel ülkemizi, Türkiye'mizi bir odaya benzetirsek;
Üçünü de bir odaya toplamıştı biri, ama kim?
Sağırdı birinin adı, dedi ki: Siz beni duyabiliyorsunuz ama ben sizi duyamam. Nedir bu başımıza gelen. Yukarıdan mı geldi aşağıdan mı, sağdan mı, soldan mı? Kuldan mı geldi, Allah'tan mı? Bu odada ne işimiz var, söyleyin... Ama ben sizi duyamam. Duyamazdı, istese de duyamazdı!

Kör olan da dedi ki: Siz beni görüyorsunuz, lakin ben sizi göremem. Bir derde müstahak olduk kesin. Şimdi ben konuşuyorum ama beni bu odada bir duyan var mı bunu bile bilmiyorum... Siz benim halimi görüyorsunuz lakin ben sizi göremem... Göremezdi evet! Yani istese de göremezdi!

Devamını Oku
İbrahim Arslan

(Eskibir Şiirim)
Kavuşmadan, bıraktın beni gittin.
Ateşe attın, yaktın beni gittin.
Ben bitmezdim, sen bitirdin!
Ben senin gibi -bırakıp- (terkedip) gitmezdim...
...

Devamını Oku
İbrahim Arslan

Sen de Beni sevdin mi?
Hayat. Eylül. Ve Ben
Gözlerine bakıyordum. O gözlerinde boğulabilirdim hayatın. Onu ağlattığım için şimdi ne kadar kahrediyordum bilseniz. Suçum yok diyordum. Ama tek suçlusu bendim onun böyle ağlamasının. Onu çok seviyordum evet. Ama aşık değilim diyordum. Aşkı hiç yaşamadığımı, ona hiç aşık olamadığımı üç yaşındaki bir çocuk gibi neden pervasızca diyordum ki. Her yazdıklarım, her şiirim Hayat'a idi. Eylül gelmişti hayatıma birde.
Bundan, bugünden üç yıl önceleri. Evlendiğim ve sevdiğim kadının en sevmediğim tarafı yazdıklarımı ' hiç' okumamasıydı. Bense hayatımı yazmak, hayatımı paylaşmak istiyordum. Tüm doğrusu, yalanlarıyla. Bu yüzden hayat Eylül'ü çıkardı karşıma. Ben Ankara'da O ADIYAMAN'DA. Ama yine de yakınlaştık. Hayatıma şimdi birde o girmişti. Artık iki hayatım vardı. Beni çok seven bir Hayat. Ve benim kapıldığım bir düş, olmayacak bir rüya. Bir kadın belki hayallerinde ki bir kadındı bu adamın.
Sen de beni sevdin mi?
O 'asla' diyordu. Kocasını da sevmiyordu üstelik. Beni de sevmiyordu. Onun da sevdiği biri vardı. Her yürekte biri vardı. Ama ben neresindeydim şimdi saçma öykünün. Sanki bir labirentin içindeydi. Her kapısı labirentin açık ve kapalıydım. Her kapıdan dışarı da çıkabilirdim, içeri de girebilirdim.

Devamını Oku
İbrahim Arslan

1- Bazıları elma ağacı niyetine bir çalı bile dikseler, o çalı bir gün onlara elma verir...
2- Bazen gözünün önündeki dünyayı görmezsin...
3- Namerdin yağıyla kavrulacağıma, kendi suyumla çekilirim...
4- O kadar kirli olan yeryüzüne bu sağnak yağmur bir kaç damla gibi gelir...
5- Kimseye gerektiğinden fazla değer vermeyeceğim artık, zira: bazıları gerçekten değersizdir...
6- Aptallar bugünü, daha aptallar dünü, akıllılar da yarını düşünür... Yarına ne ektiğinize bakın... Yoksa dikenler size böğürtlen verdi, verdi...

Devamını Oku
İbrahim Arslan

(99 tarihli eski bir şiir- bir şairin bir şiirinden esinlenmişim)
Zaman yoksun hayadan, rezil böyle!
Öyle ki zehirli bir yılan gibi...
Aynalar bakmayın yüzüme öyle.
Zamana ben pusu kurmuşum gibi...
...

Devamını Oku
İbrahim Arslan

Soma'da çıkan kömürler yüreğimizi de yakacak her seferinde... Belki üşüyeceğiz, ısınırken titreyeceğiz... Hayır o kömür değil, o altın! O kömür değil hayır o gerçek bir maden. Üzerinde kaç işçinin alın teri var. Emeği var, haysiyeti var. Üzerinde kaç işçinin 'Canı' var.
Yer üstünde çalışırken ne bilebiliriz yer altında çalışmayı! Yerin dibine girip her gün kömür çıkarmanın, kömürü işlemenin zorluklarını nereden bilebiliriz yer üstünde. Bunu madencilerimiz biliyor, en iyi onlar anlıyor. Sobalarımızda yanan kömür o işçilerimizin sayesinde bizi ısıtıyor. O canını veren bu uğurda, terini akıtan işçilerimizin sayesinde...
Soma' da çıkan kömür değil, yanan kömür değil... Soma'da yanan hepimiziz. Bu canlar bizim için kömür oldu.... Yüzlerinde ki kömür karası değil 'Nur'dur onların.
Soma 'altından' ya da üstünden ne siyaset yapılmalı, ne acılar deşilmelidir tekrar tekrar. Devlet kendi içinde imtihan veriyor. Devlet işçilere sahip çıkmalı, onların haklarını ödemelidir.
O işçiler Soma'da altın gibi kömür çıkardılar bugüne kadar! Biz o altın yüreklerinin 'vebali altında' ezileceğiz bugün! Keşke bu elim günler hiç yaşanmasa idi.
Keşke! Keşke hiç demesek!

Devamını Oku
İbrahim Arslan

Askerlik yapmamışsanız bilemezsiniz. Yani kadınları ilgilendirmeyen mevzuu. Ve her askerlik yapan erkek bilir 'Tanrımıza Hamdolsun' ne demek. Çoğumuz bunu 'Allah'ımıza Hamdolsun' şeklinde söyleriz. Halbuki askeriye de tanrı vardır da 'Allah' yoktur, haşa!

İşte bugünlerde bu tabuyu yıkma zamanı artık geldi de geçiyor. Tanrı çoğul bir kavramdır ve dinen/ dinimizde yeri yoktur. Biraz da bu konuda yoğunlaşalım gelin. Artık askerimiz Allah'ımıza Hamdolsun desin! Zorla güzellik niye! Niye bu tanrı dayatması!

Bir takım askerimiz 'emir demiri keser' mucibince istemeyerekte olsa bu geleneğe karşı çıkamaz. İçinden 'Allah' der. Hani yeri gelir hep birden 'ALLAH'IMIZA HAMDOLSUN' denir. Başta bir rütbeli de varken de denir bazen, ama emir tekrarı yaptırılır...

Devamını Oku
İbrahim Arslan

Güneş doğdu. Sarayında uyumamıştı bu gece. Gece yarısına kadar yıldızları seyretmiş, kalbini açmıştı yaratıcıya... Rüzgarla haşir neşir olabiliyor, hayvanlarla konuşabiliyor, cinlere emredebiliyor, rüzgara hükmedebiliyor ama yine de kendisini yanlız hissediyordu... Yaratıcı ne muazzam imkanlar vermişti kendisine. Acaba daha ne isteyebilirdi... Herşeyi vermişti kendisine ama yok muydu hiç veremeyeceği... Hazreti Musa düşüp bayılmıştı... Dağlar yarılmıştı yaratıcı tecelli edince...

Ah Süleyman, dedi... İşte ne kadar yanlızsın... Bir kuşun huzuru yok sende! Bir baykuşun şükretmesine tanıklık etti... Bir yaprağın, bir ağacın... Rüzgar nereye yetişmeye çalışıyordu böyle...

Herkes, herşey kendi halindeydi... Herşey normal seyrinde işliyordu. Sabah ictimasında kuşlardan bir eksik vardı... Hüdhüd kuşu neden yoktu? Başına buyruk hareket ediyorsa vay haline, dedi Süleyman... Herşey görev yerine dağıldı. Hayatında bir eksik vardı ama bu eksiğin adını bilmemek canını sıkıyordu...

Devamını Oku