Şimdi şu ömürde bir hesap- kitap yapalım. 100 puana ihtiyacımız var. 99 puan yetmiyor. Önümüzde çok uzak duran aslında çok yakın olan köprüyü geçmek için.
1- Güne saat kaçta başladın. Güneş doğduktan önce başladıysan kendine 10 puan ver. Sonra başlamışsan puan yok...
2- Güne nasıl başladın. Sinirli, asık suratlı, uykusuz, zorunlu kalkış mı? Puan yok. Zinde, güler yüzlü ve kalkman gerektiğine inanarak başlamışsan 10 puan...
Kaldım ortasında hayatın,
Bir adımımla...
Sana yaklaşmakta elimde,
Ve senden uzaklaşmakta.
Şubatın altısı idi 2006 yılının şu şiiri yazdığımda... Hayatın ve dünyanın evet tam ortasında bir yerdeydim. Bugünde orada kalakalmışım ne bir adım öteye ne bir adım beriye gidememişim...Bitmez bu yaşantı. Son şiiri de yazmadan...
Artık bir şaire yakışır gibi yazanlar kalmadı... Ne köşe yazarları var içinde şiir yok yazının. Halbuki şiir yazıyı kuvvetlendirir ve tat verir... Adım başı yazar var... Ama şair yok, şiir yok kapısını tıklasan! Sana bir şiir daha söylemez kendi şiirinden başka. Kendinden başka okumaz bazen... Ve bazen bir şiire kafa yormaz... Sıradan yazar ama ben bir sıradan yazarım demez... Alkışlanır çoğu zaman ama o alkışı hak-etmez... Evet çok var bunlardan... Şiir nedir biliyor musunuz? Şiir şairini bulandır! Şiir şairin elinde olmalıdır... Herkeste şairdir baksanız... Tabi okusanız bir şiirini sizde bir hoşnutluk hasıl olmuşsa ona diyecek laf yok.
Yar
Gözlerimin önünden gitme
Bıkmam senden hiç
Ya beni de al götür gittiğin yere,
Ya sende gitme, gitme,gitme uzaklara
Hayalim karşına çıkar hep
Sanırım Arşimet’ti o Vecedtu Vecedtu diyen. Şimdi size aklıma gelen güzel bir öykücük paylaşayım. Okul sıralarındayken öğretmenimiz anlatmıştı. Bir Türk Arap misafirini ağırlıyordur... Öykü bu ya. Gayet güzel anlaşamasalar da birbirlerini anlıyorlardır. Bizim Türk iyi misafirperverdir... Akşam olur yemeğe otururlar. Sucuklu bir tarhana çorbası vardır sofrada ilkin. Arap misafir kaşığı her daldırdığında sucuğu yakalar. Vecedtu Vecedtu der. Bizimki pek çorbada bişey yakalayamaz. Arap yakalar vecedtu vecedtu... Nihayet bizimki de kaşığında sucuk yakalar. Ortaya şu ilginç sözü fısıldar. Bir Vecedtu da ben BULDUM... Aslında Vecedtu sucuk demek değildir, buldum demektir...
Ve Arşimet' e dönelim. O vecedtu vecedtu dediğinde bulunulan aslında zaten var olandı. Ama o zaman diliminde büyük bir keşif olmalıydı. Newton' un kafasına elma trak diye gelmese yine çok önemli keşiflerden mahrum olabilirdik. Ve elektriği keşfetmeseler Fatmagül'ü kim bilirdi. Şu Graham Bell adlı arkadaşım da iyi ki telefonu bulmuş. Ama her güzel keşif daha da gün geçtikçe güzelliğinden yitiriyor. Herkesin elinde cep telefonu bugün. O zamanlar hayat daha mı güzelmiş demekten kendimi alamıyorum. Bir kahvenin kırk yıl hatrı olsun olmasına da kahve içecek dost bulamıyorsun ki! Sanal kahve olsun içsek…
Teknoloji çöplüğüne dönmüşüz bugün!
10 nisan 2012
Bu anlattıklarımı size anlatmadım. Bu yazdıklarımı ben ona yaz dedim, yazmadı. Bir yol var. Yürüyorsun. Herkes bu yolda ama sen tek başınasın. Geri dönmek yok bu yoldan. Şimdi bu yolundan giderken önüne bir yol daha çıktı. İki yolunda başındasın. Kararını verdin ve mevcut yolundan yürüyorsun şimdi. Yine tek başına. Yol bu. Sende yolcusun işte.
__ Geri döndüm ben yok yürümüyorum dedi. Olmaz benim için yürümelisin. Bak bakalım yolun sonunda ne çıkacak? Diğer yoldan gitseydim keşke demeden yürü bakalım. Ve önüne üç yol çıktı. Yol üç oldu. Hadi bir yol daha seç. Yolun başındasın daha oyalanma hadi...
__Geri döndüm... Geri dönmek yok dedim sana başında. Hayır, geri dönmek yok. Çıktın yola. İşte bu yolda yürütmeye çalışıyordum onu. Ve daha çok yollara sokacaktım. Onun hangi yolda yürüdüğünü düşünmesini bile istemiyordum. Zoraki de olsa yürüyordu. Ve önünde dört yol var şimdi... Beş yol var... Altı yol var... Yedi yol. Her defasında bir yolu seç ve yürü. Yorulmakta yok. Mola vermekte.
Merhaba, bence o kadar uzun ayrılık olmadı. Yazmaktan hiç kaçmadım. Yazacaklarımsa hiç tükenmedi. Birkaç yazımda peygamberlere değineceğim. Peygamberleri okumaya küçük yaştan başladım. Onlar hayatımızın rehberleri. Öyle olmasa yüce kitabımız onlardan hiç bahsetmezdi.
Bir yoldayız, haliyle bu yolda Hz: Âdem’le başlayacağız. Hz Âdem insan neslinin ilki, atası. Her şeyi bilen rabbimiz O’na meleklerin bile bilmediği bilgileri öğretti. Her şey yeniden bir isme kavuştu, ya da her şey asıl ismini bildi. Zamanı mekânı anlamamız imkânsız. Ama takvimin yaprakları koparılmaya Âdem’le birlikte başlıyordu aslında. Bu yapraklar henüz yeryüzünde cereyan etmiyordu. Henüz yeryüzü insanla tanışmamıştı. Âdemi Âdem-den iyi bilen yine bizleri bizlerden iyi bilen rabbimiz insanı en güzel şekilde yarattı. Bu yeni eşrefi mahlûk şimdiden melekleri geçmişti. Âdeme secde ettiler her biri, tabi biri etmedi. Belki kibir lafı yerini buluyordu. Ve rabbimiz insana neler gerektiğini en güzel şekilde tasarladı. Havva validemiz Âdem’in ilk ihtiyacıydı, belki bunu peygamberlerin ilki de bilmiyordu. Onlar cennetteydi, Şeytan’sa baş düşmanlarıydı artık. Belki Şeytanı da tam bilmiyorlardı. Cennet’ ten de çıkarıldılar. Kovuldular mı desem. Aslında şeytanın pek suçu yoktu. Zira onlar yaratıcının kendilerine koyduğu çizgiyi geçtiler. Belki bir emirdi bu. Dokunmayın! Emri. Yeryüzünde ikisi vardı ve ikisi de kayıptı. Neden dinlememişler di ki, hayır dokunmalıydılar, dokunacaklardı da. Zira levh-i Mahfuz’ da belki yazıyordu bütün bunlarda. Her şey olması gerektiği şekilde tecelli edecekti, ediyordu da. Kâinatın efendisinin babası cennette gördüğü O’nun ismine dua etti, istedi ve affedildi. Aradan ne kadar yıl geçti peki? Habil le Kabil doğdu. İki evlat. Kaçıncı evlatlarıydı bunlar. Âdem kaç yaşındaydı? Havva validemiz bütün annelerin annesiydi. Biz üç çocuğa bakamazken layıkıyla. O hepimizi besliyor, seviyor, terbiye ediyor, öğretiyordu. Eşinden öğrendiklerini. Her şey biliniyordu, hiçbir şey sonradan insanlar tarafından bulunmadı. Ateş bugün ihtiyaçsa o zaman da ihtiyaçtı… Peki, bize ilk peygamber öğretmese ne kadarını bilebilirdik. Günümüze bu şartlarda gelebilir dokunmatik telefonlarla oynayabilir miydik? Âdem’den başkası âdem çekmedi. İlk cinayetin gözbebekleri tarafından işlendiğini gördü mü ilk peygamber. Neden? Aşk doğdu? Ama aşk bir masumun da kanını akıttı. Aşkın ilk cinayeti insanlığın ilk cinayetiydi bu.
Kabil Habil’i eminim ilk cinayetini seyretmiş, dudaklarını ısırmış yaptığının ne olduğunu anlamaya çalışmıştır. Akan sıcak kanını görmüş bir peygamber oğlunu katil yapmıştır. Cesedi toprağa gömmesini ise tasvirle yaratan ona göstermiştir. Karga kadar olamamıştır Kabil.
03.02.2012
(Bu yazıyı yaklaşık 1 sene önce yazdım- Fındıkçı artık iyice mağdur oldu. Çünkü simsarlar arttı. Fındık üreticiler için umut kapısıydı. Şimdi kimseler fındığı dalından bile koparmak istemiyor. Şu an fındık fiyatı 5 lira 80 kuruş civarında. Tabi kazanan halk olmuyor. Fındıklar emanete veriliyor. Fındık zamlanacak diye de sonra boşuna bekleniliyor. Bunun önüne geçilmeli. Fındığa develet elini koymalı, desteğini esirgememekli. Dünya için fındık çok önemlidir.Teşvik olmazsa bu millet fındık üretimini kesecektir. Şimdi geçen senenin yazısına bir bakın.29.08.2013)
Fındık umuttur. Fındık yüz akıdır. Fındık alınteridir. Fındık vazgeçilmezdir, anne sütü gibi değerlidir. Biz Karadenizliler için. Fındık alınterimiz.
Ramazan ayında oruçluyken girdik tarlaya. Sıcaktı, oruç tuttuk o sıcağın altında. fındık dallarından güzelim yeşil yeşil fındıkları kopardık tek tek. Çuvalladık. Kuruttuk. Ve işte iç oldu. Pazara çıkacak. Ya kilosu ne kadar. Geçen senenin 2-3 lira daha altında! Ne o fazla olmuş bu sene. Bereket varmış. Yemeyin beni de fındığımızı da o zaman. Beni yemiyorlar da fındığımızı çatır çutur yiyecekler...!
Bilmem sokakların durgunluğunun ve yine sokakların gürültüsünün farkında mısınız? İnsanların suratlarına bakınca 'kireç gibi' olduklarını görebiliyor musunuz. Somurtkanlığın sokaklarımızda gezdiğinin, birbirinden uzaklaşmak isteyenlerin aramızda yaşadığını sizde idrak edebiliyor musunuz? Ayak üstü iki laf yapılmıyor artık... Herkesin bir koşturmacanın parçası olduğunu de gördünüz mü...
Güneş doğuyor ve batıyor bu arada. Ve sayılı günler geliyor saya, saya. Ama hayatta hep hesap- kitap içinde olduğumuzu, hayatı istediğimiz gibi yaşayamadığımızı söylesem bana katılır mısınız....
Ve seçim de bitecek... Niye yaşanıyor bu gürültü, niye bu kavga, niye bu 'Seçilme arzusu', neyi kazanacağız ya da neyi kaybedeceğiz o gün geldiğinde görmüş mü olacağız şimdi... Ya bugün niye görmüyoruz bunu. Asıl halk ne kaybedecek ne kazanacak....
Nasılsak öyle yönetileceğiz yine... Seçim bitecek ama göreceksiniz ki halkın cebinden çıkan çıkmış ama yine hiç bir şey girmemiş cebine...
Ses çıkarsak kötü, meydanlara çıksak kötü, yırtınsan kötü...
Derdini daha başka nasıl söyleyeceğini kimse bilmiyor... A seçeneği var B seçeneği yok...
2012 Eurovision Şarkı Yarışması neticelendi malumunuz. Can Kardeş güzel bir şarkı seslendirdi. 7. Oldu. Bu şarkı yarışmasında Hadise de, Sertap Erener de yarıştı. Bu İngilizce seslendirilen şarkıların kim bana Türkçesini söyleyebilir? Can Kardeş neri neri nayy benzeri şeyler dedi ki gayet ahenkli. Ama şarkısının konusu neydi. Hadise Düm tek tek dedi. Tınısı güzeldi. Şarkının sözleri neydi. Neye düm tek tek dedi durdu. Ya biz hepimiz İngiliz olduk da ben mi bilmiyorum. Bir Allah'ın kulu da çıkıp bunlar ne diyor, demiyor. Hele Sertap Erener. Şarkınızda ne dediniz de 1. oldunuz. Biri bana bu konuda malumat verir mi? Ey Türk Gençliği Birinci vazifen Türk İstiklalini, Türk Cumhuriyetini... İyi de Atam. İstiklal ne demek? Biz bırakın ÖZ Türkçe'yi, Türkçe' yi bilmiyoruz sanırım. Hepimiz İngilizce öğrendik ama!
04 Haz.2012
Bugünkü ders Dersim: Zülm ile abad olanın ahiri berbad olur. Bu konu kapanmaz böyle. Niye halk oyunu Akp ye veriyor sizce, zira muhalefet özür dilemesini bile bilmeyip şiddetle karşı çıktıklarından. Suçlu bugünkü Chp değil belki ama suç dün suçsa bugünde suçtur... Ben büyüklerimin borcunu ödeyemiyorsam ne oturayım onların koltuğunda... Bence Dersim' de zülm vardı. Çok analar ağladı. Ateşi körüklemek isteyenlere soruyorum şimdi, bu ateşi niye söndürmek istemiyorsunuz.
Dünkü ders Van: Kula bela gelmez Hak yazmayınca, Hak bela yazmaz kul azmayınca. Demiştim. Van insanı karanlığı yaşadı. Ve aydınlık bekliyor..GÜneş doğudan doğuyor sanmayın aslında güneş hep Batıya doğuyor.. DOĞU SIZLIYOR, İNLİYOR. Ben batının daha beter belalara gebe olduğunu sanıyorum... DAHA BETERİ NEDİR DERSENİZ, onu bilemem. Ama kullar çok azdı.
AZİZ ÖĞRETMENLERİMİZİN (hergün günü olmalı-hergün hatırlanmalı) ELLERİNDEN ÖPERİM.
Hocam size nasıl ulaşabilirim ?