Tekfir kelimesinin konumuz ile ilgili sözlük anlamı: Başkasının kafirliğine hükmetmedir, 'kafr'in anlamı ise; ışığı örten veya gerçekleri örten demektir.
Tekfir Psikolojisi günümüzde ortaya çıkmış bir davranış bozukluğu olmamakla birlikte, günümüzde inanılmaz boyutlara ulaşmıştır. Adeta bir salgın hastalık gibi hemen hepimizin semtine en az bir kez uğramıştır. Bu hastalık bazılarımızda pek oyalanmaz, bazılarımızda yıllarca kalabilir ve bazılarımızda ise kronikleşir, Rabbim muhafaza buyursun.
Tekfir Psikolojisi masumane ve sinsi bir şekilde, insanın her hangi bir dünya görüşüne veya dine yönelmesi, o dine veya dünya görüşüne inancının fanatikleşmesiyle (taassup) birlikte başlar ve bu inancını fanatikçe yaşamına geçirdiği zaman ise yerleşir.
Masumane dedik; masumane olan, insanda söz konusu dünya görüşü (veya din) fanatik bir şekilde inancın ardından yaşanmaya başlanınca, ilk başta Sahiplik Psikolojisi baş gösterir. Öylesine ağır basar ki, insan o dünya görüşünü kendi çocuğu gibi sevmeye, kıskanmaya ve korumaya başlar, gözünden bile sakınır olur. İşte tam bu noktada enaniyetinden (benliğinden) çıkması ve gerçek Sahibe yönelmesi gerekirken, bunu başaramaz ve enaniyetini kalınlaştırır. Bu hisler bilinçaltına yerleşmeye ve kalıcı olmaya başlar ve takıntılar baş gösterir.
Zamanla bu kez biliçaltının yönlendirmesi ile aklı, dinin sahibi olduğu yönünde kanıt toplamaya başlar ve bunları bilincine yükler. Ona göre kendinden başka kimse o dünya görüşüne veya dine kendi kadar sahip çıkmıyordur. Bu başlangıçta bir dönem için özümseme açısından olumludur, fakat bu dönem uzadıkça kişi şekilcilik ve kalıpçılığa yönelir ve giderek şekilciliği pekişir.
Biliçaltının emrindeki hisler ile şekilcilik ve bilincinin emrindeki akıl ile takıntılılık hali bir süre için yararlıdır, çünkü bu süre içinde kişinin öğrendikleriyle biliçaltını pekiştirme ve bilincini üst bilince çıkarma vazifesi görür. Bu süre maksadı aşacak şekilde uzadığı takdirde, yerleşik bir davranış haline dönüşüp alışkanlık baş gösterir. Artık o kendini bu kalıp ve şekillere göre değerlendirir ve acımasızca yargılar.
(Burada şunu antiparantez vurgulamak gerekir: Bu hal sağlıklı bir davranış biçimi olan muhasebe ile karıştırılmamalıdır. Olumlu bir davranış biçimi olan kendini muhasebe etme davranışına yönelimin önü, yukarıda bahsettiğimiz kişinin Sahiplik Psikolojisine yönelmesiyle tıkanır ve önce kendini sonra başkasını tefrit etme davranışına kayar.)
Bu acımasızca yargılama süreci boyunca, dünya görüşü veya din çerçevesinde kendi oluşturduğu kalıp ve şekillere göre manevi dünyasını dizayn eder ve yapılandırır. Bu süreç boyunca nefsini zecr ve zulümle susturur ve hapseder. “Küçük savaştan büyük savaşa döndük” hadisi artık onun için değildir, çünkü o nefsinin hesabını görmüştür. Susturduğunu ve hapsettiğini sandığı nefsi, şeytanıyla (ham bilinci) işbirliği yapar ve onun vesvesesi ile gözünü başkalarına çevirir.
İşte bu hal, kişinin Sahiplik Psikolojisinden Tekfir Psikolojisine geçtiğinin göstergesidir. O artık kendi kusur ve hatalarını göremez olur ve hep başkalarının hataları ve kusurları ile meşgul olur veya kendi kusur ve hatalarına makul sebepler ve mazeretler uydurup tavizkar davranır ve fakat başkalarına ise en küçük bir esneklik şansı bile veremez. Onun gözünde artık falanca fasıktır, filanca müşriktir, ötekisi kafirdir, berikisi münafık.
Yalnız şunu belirtmemiz gerek; bu hastalık eğer kronikleşmemiş ise, insanın bu duruma gelene dek geçtiği aşamaların her birinde ve her zaman bu davranış bozukluğundan dönüş imkanı vardır.
Bu duruma düşmemenin veya düştükten sonra kurtulmanın yolu ise üç aşamalıdır:
Birincisi: “Bir günü bir gününe uyanlar zarardadır” uyarısına uyarak, sürekli kendini geliştirme ve yenileme halinde olmaktır.
İkincisi: Kendi enaniyetinden çıkarak, yani benliğini aşarak kendini dışarıdan seyretme kabiliyeti kazanarak, kendinin hata ve sevaplarını objektif bir biçimde değerlendirebilmektir.
Üçüncüsü: Kendini havf (dalalete sapma endişesi) ve reca (salahatta olma sevinci) dengesinde tutarak sürekli muhasebe içinde olmaktır, çünkü Tekfir Psikolojisi kendini kurtulmuş sananların bir hastalığıdır.
Sevgili Rabbim hepimizi bu duruma düşmekten muhafaza etsin. Amin.
En doğrusunu Rabbim bilir ve O’nun bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur.
1. Ağustos. 2005
Ali OskanKayıt Tarihi : 21.3.2007 21:34:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
bilgi edinmek istediğim ikinci konu da şudur
sayın bush da incili üstad edindiği için mi ırakta kapıları kırıp çocukları katlediyorlar.
papa hazretlerinin üçüncü bin yılda dünyayı Hıristiyanlaştırma planları içinde ırza tecavüz ve işkence de var mı
isterseniz yorumcular değil de şairin kendisi bizi bilgilendirsin
saygılarla
peygambere dil uzatsa bana ne
biz peygamber avukatımıyız peygamber
kendini değil papaya tüm ınsanlara karşı
savunamazmı senin burnunun dibindeki
müslüman dediğin ALLAH a küfrediyor
kimsenin gıkı çıkmıyor peygamber denildimi
ortalık ayağa kalkıyor yoksa sence peygamber
haşa ALLAH tan dahamı üstünde kimse ses
çıkarmıyor değil papa cümle alem dil uzatsa
benim onlara karşı sevgimde ufacık bir değişme
olmaz biz onların avukatlğını değil kendi kulluğu
muzun gereklerini yerine getirmeye çalışalım
sizin Ali beyin bütün şiir ve serbest yazılarını
konple bir daha baştan sona okumanız dileklerimle
selamlar saygılar
Çok güzel şeyler yazıyorsunuz.
Muhterem Papa Hazretleri de galiba kendini kurtulmuşlardan sanıyordu ki hak bir peygambere dil uzattı.
Saygılarımla.
sanki o anda karşılıklı kendini yargıçlığa
soyunmuşları konuşuyormuşuz gibi zannettim
kendimi İnsanlarınbaşkalarını yargılamayı
bırakıp kendilerine savcılığayönelecek kadar
üst bilince yükselmeleri dua ve dileklerimle
bütün mahlukatı kendilerininyargıcı kendi dışındakilerinavukatı olma adına kucaklıyorum
selam vedua ile
TÜM YORUMLAR (5)