Sevgili Rabbimin en güzel isimleriyle başlarım.
Bu soruların cevabına, ‘sonsuzluk’ kavramı hakkında küçük bir açıklama yaparak geçmek daha doğru olacak sanıyorum.
Etimolojik olarak ‘sonsuzluk’ kelimesinin ‘başı olup ta sonu olmayan’ gibi bir çağrışımı olmasına rağmen biz buna; ‘başı ve sonu olmayan’ gibi bir anlam yükleyerek kavramlaştırmışız. ‘Başı ve sonu olmayan’ derken, ‘öncesi ve sonrası yoktur’ derken, ‘ezeli ve ebedi’ derken de anlatmak istediğimiz olguyu belki de, farkında olmadan kendi zaman algılarımıza göre manalandırmış oluyoruz. Bu durum bazen yanlış anlamalara ve anlaşılmalara da zemin hazırlıyor. Aslında çoğu zaman tam olarak ifade edilmek istenen olgu ‘an’dır. Benim de kastettiğim ve tarif etmeye çalışacağım ‘an’, yani zamansızlık ve ona bağlı olarak da mekansızlık olmakla beraber, acizen bende alışılmışın dışına çıkmayarak ‘an’ kelimesi yerine ‘sonsuzluk’ kelimesini kullanacağım. Bu son cümlede de açıklanması gereken birkaç nokta ortaya çıktı:
a – Zamansızlık ‘an’ daki ‘sonsuzluk’ gibi, fakat ‘sonsuzluk’a kıyasla daha özel olmasına rağmen, bu eğer bize göre ise; itibari ve göreceli olarak iç içelikler vardır. Saniyenin binde biri de ‘an’dır, saniyenin milyarda biri de ‘an’dır, saniyenin trilyonda biri de ‘an’dır. Gerçekte ‘an’ ne saniyelerin trilyonda biriyle, ne de 10-43 saniyelerle ölçülebilendir.
b – Mekansızlık ‘an’a, yani sonsuzluğa bağlıdır, çünkü sonsuz hareket hızıyla hareket eden bir varlık için zaman olmadığı gibi, onu herhangi bir mekan da sınırlayamaz, her hangi bir şey onu kapsayamaz, her hangi bir nesne onu ihata edemez ve o da her hangi bir mekana sığamaz.
Şimdi artık konumuza geçebiliriz; sonsuzluğun bu tanım denemeleri ve tarifleri bu fakire göredir, her kes istidatı nispetinde nasiplendiğine göre bu fakirin heybesine düşenlerdir.
Allah sıfat ve varlık olarak sonsuzdur. İnsan Allah’ı ve Allah’ın sonsuzluğunu Allah’la; diğer isimlerin tecellilerinin sonsuzluklarını da O’nun isimleriyle görebilir, bilebilir, anlayabilir, hissedebilir ve hatta yaşayabilir.
Bizler, karşılıklı iki duvarına birer ayna kaplanmış bir odanın içine girip, aynaya baktığımızda sonsuzluğu görebilir ve bilebilir; lunaparkta hızla dönen bir dönme dolaba bindiğimizde sonsuzluğu hissedebilir; hiçliğe ulaştıktan sonra ikinci defa doğarak sonsuz yaşama ulaştığımızda ise, sonsuzluğu yaşayabiliriz. Fakat, bu yaşama başlangıçta sonsuzluğa fasılalı geçmeler olarak başlamakla birlikte, Sevgili Rabbimizin lütuf ve inayetiyle daha sonraları istediğimiz zaman sonsuzluğa geçmeler başlayabilir ve sürekli O’nun ile (bizim açımızdan) beraberlik hasıl olabilir.
Allah’ın sonsuzluğu mutlak sonsuzluktur, sonsuz hızla hareket eder; Kendi gibi olan insanın sonsuz hareket hızı Allah’ınki gibi olsa bile, bizim zaman ölçülerimize göre misallendirirsek, O’nun bir anda gerçekleştirebildiği yenileşmeyi, O’nun gibi olan insan belki ancak bir ayda, belki de bin yılda gerçekleştirebilir. Fakat yinede O’nun gibi olan insanın hızını, bizim zaman ölçülerimizle ölçebilmemizin hiçbir surette imkan ve ihtimali yoktur.
Sonsuzluk; bilimsel olarak tanımlanamaz. Tanımlanamaz olanın tanımsızlığı, onun sonsuz hareket hızından dolayıdır. Çünkü O her an belki 10+100 iştedir. Farz edelim ki, biz bu hıza bir şekilde ulaştık, O ise çoktan 10+1000’lere varmıştır bile, çünkü Kur’an’da: “O her an bir iştedir” der.
Buna şöyle bir örnekle açılım sağlayabiliriz:
Bildiğim kadarıyla son hesaplamalara göre yaşadığımız evrenin çapı 156 milyar ışık yılıdır. (Bu yazıyı hazırlayıp yayınladıktan sonra yanlış hatırlamıyorsam, son gözlemlere göre 200 milyar ışık yılına çıkmış olduğunu bir yerlerde okumuştum.) Gözlemlenebilen en uzak galaksilerin birbirlerinden uzaklaşma hızı saniyede 60 bin km. olmasına karşın, gözlemlenemeyen sınır noktalarında ise, bu hız ışık hızından yüksek olabilir, biz yarı yola varana dek milyarlarca yıl geçeceğinden, genişleme hızının artması muhtemel. Bizim ulaşabildiğimiz en yüksek hızlarla bile bu evren sonsuz demektir. Ola ki biz ışık hızıyla hareket edebilsek ve ölüm meselesini de bir şekilde halletsek dahi, evrenin sürekli genişlemesi sonucu, biz daha yarı yola varmadan evrenin çapı belki de 250 milyar ışık yılına çıkacaktır bile, ayrıca yarıya varmak demek 80 milyar yıl demek olduğuna göre, bu zaman zarfında evrenin genel genişleme hızı da artmış olacaktır ve bu açıdan da yine sonsuz demektir. Yani biz bu durumda evreni önümüzdeki büyük bir masada duran bir fuarın hareketli bir maketi gibi görüp tanımlamaktan yoksunuz. O halde biz saniyede 300 bin km. hızlardaki varlıkları tanımlayamazken, nasıl olur da saniyede sonsuz hareket hızına sahip bir varlığı tanımlayabiliriz?
Fakat bu durum, tanımlanamaz olanın yaşanmasına ve ezoterik bir biçimde tarif edilmesine de engel bir durum değildir. Tarif edebilmek içinde deney, gözlem, bilimsel tez ve hipotezlerden yararlanabiliriz, fakat en doğru tarif ise ancak yaşandıktan sonra yapılan tariftir.
Bir köyü tanıyıp ta tanımlamak isteyen bir kişinin, önce araştırmacı bilgi birikimine akademik seviyede sahip olması ve köy hakkında bir ön bilgi edinmesi gerek. Sonra da o köyde 2 yıl yaşaması gerek. Sonuçta araştırmacının elde ettiği bu tanım, yine de en fazla iki yıl geçerlidir, çünkü iki yıl içinde köyün yüzde yüzünün bile değişme ihtimali vardır.
İşte bunun gibi biz de, sonsuzluğa ancak belirli bir olgunluk seviyesi ve belki bir davet ile geçebiliriz; bu geçişler de anlık gidiş gelişlerdir ve buraya döndüğümüzde sonsuzluk kim bilir kaç kez değişmiş olacağından (ki sonsuzlukta baş döndürücü anlık değişimler söz konusu) , tanımımız geçmişin tanımı olacaktır ve otomatikman tanım konumundan tarif konumuna düşecektir. Ancak bize sonsuz yaşam sürekliliği verildiği zaman bir tanım olabilir ki; o zaman da tanımlarımızı anlayacak kimseler aynı konumdaki kimseler olurlar ki, bu da yine yukarıdaki gibi geçmişin bilgisi demektir. Başkalarına asla anlatamayız, örneğin:
Sonsuz renk çeşitliliğini ve her bir renkten müteşekkil nurlardan oluşmuş ve her an her biri birbirinin güzelliğini geçerek yenileşen varlıkları dahi anlatamazken, Mutlak Güzelliği, yani O’nun Cemal’ini nasıl anlatabiliriz ki?
Ayrıca akıl ve mantık planında da sonsuz sonsuzluklar var kabul edilebilir, bir tane sonsuzluğu kabul etmekle bin tanesini veya sonsuz sonsuzluğu kabul etmek arasında hiçbir fark yoktur, çünkü akıl sayısızlığı idrak edemez, buna bağlı olarak mantık da ölçüp biçemez, o halde sonsuzluk akıla ispat edilebilirse, sonsuz sonsuzluklar da akıl için akıl dışı olamaz, ama önce aklın ikna edilmesi gerek.
Sonsuzluğun tarifini yapmayı birde quantum fiziğinden destek alıp mantığımızı tersine ve yüzüne yürüterek, gördüklerimizle ve yaşadıklarımızla harmanlayıp, misallerle deneyebiliriz.
Hareket hızı yavaşlamaya başlayınca zaman devreye girer. Hareket hızı yavaşlarsa ve tamamen durursa, zaman da giderek kısalır ve durur. Hareket hızlanıp ta sonsuza varırsa, zaman da giderek uzar ve ortadan kalkar. Bu tespit mikrodan makroya doğru gidişte bizim zaman algılarımıza ve ölçülerimize göredir, hem aynı zamanda bizim zaman ölçülerimizin belirli bir diliminde her hangi bir varlığın yapabildiği eylem sayısı, kat edebildiği yol uzunluğu ve hareket sayısı ile karşılaştırılarak temsili bir yaklaşımdır. ((Çünkü sonsuzluktaki hareket hep doğru bir çizgi boyu gidiş değildir, değişkendir, titreşimli, dönüşümlü ve helezonik bir yörünge izler.)) Buna birkaç örnek verebiliriz:
1 – Zamanın uzun olduğu boyutlardan birisi, fotonlar boyutudur; bir fotonun bir günde kat ettiği mesafeyi, bir insan hiç durmadan yürüyerek, ancak 15 bin yılda kat edebilir, yani fotonun bir günü bizim 15 bin yılımıza eşittir. (Fotonun katettiği yoldan kasıt eylem veya harekettir)
2 – Hücre üstü beden boyutunda, yani yaşadığımız boyutta zaman kısalmış, çünkü burada bir ömür yaklaşık 70 yıldır. Bizim 70 yılda yapabileceğimiz hareketleri, hücre bir günde yapabilmektedir, hücrenin bir günü bizim 70 yılımıza eşittir.
3 – Bizim alt boyutlarımızdaki evrenlerde (tek ve iki boyutlu evrenler) ise, bizim bir günde yapabildiğimizi, onlar belki 10, belki 100 yılda yapabilir veya hiç yapamaz.
Kur’an’da da birkaç yerde Allah öyle günlerden bahseder ki; bir günü bizim zaman boyutumuza göre; 50 Bin yıl uzunluğunda ve yine bir günü bizim zaman boyutumuza göre; 1000 Yıl uzunluğundadır, yani makrodan mikroya gidildikçe zaman uzar, tersine döndükçe de kısalır.
Oralarda sonsuz başkalaşım, değişim, dönüşüm ve gelişimin sonucu bitmeyen sürekli bir yenileşme vardır. Yani ardı arkası gelmeyen sürekli değişimlerle, bitip tükenmeyen ve sonu olmayan mükemmelleşmeler yaşanır o alemlerde. Sonsuzlukta yaşayanlar için başlangıç ve son olmadığı gibi, yaratma ve yaratılma da yoktur ve ne doğurmuşluk vardır ne de doğurulmuşluk.
Yukarıda ‘buralarda’, ‘oralarda’ şeklinde kullanılan ifadeleri tarif için kullanmak zorundayız, yoksa sonsuzlukta burası orası diye bir yerler yoktur, çünkü sonsuzlukta mekan da yoktur.
Kısacası sonsuzluk kesintisiz hareket, kesintisiz yenileşim demektir. Örneğin kuarktaki hareket saniyede milyar kere de olsa, daha altlarda yüz milyar kere de olsa, harekette kesinti vardır dolayısı ile sınırlıdır. Bir film şeridindeki 24 karenin hızla ışığın önünden geçmesi sonucu biz hareketi kesintisiz görürüz, oysa ki her karenin arasında bir siyah kuşak vardır, bir durma-başlama, bir değişim vardır.
Bulunduğumuz boyutla sonsuzluğu kıyaslamak mümkün olmasa da, “buradan oraya bakmak” veya “oradan buraya bakmak” gibi ifadeler saçma gibi de gelse, bizim bu aleme göre olan algılarımızı ölçü alarak tarifi bir de öyle denemeliyiz.
A) Oradan bu aleme baktığımızda burası bir rüyadır, bir hayal gibidir veya belki de holografik bir yapıdır ve burada yaratılmış her hangi bir şey de yoktur. Bunu şöyle örnekleyebiliriz:
Otobanda 120 km. süratle giden bir arabanın yan penceresinden, 10 m. mesafeye kadar olan alana gözümüzü odaklarsak, nesneler bize nasıl görünür? Hele bu hızımız 10 000 km.ye çıkarsa, nesneler bize ne şekilde görünür? Nesneler bize tek boyutlu ve hız arttıkça da saydamsallıkları giderek artan bir şekilde görünmeye başlar. Ya bir de atom altı alemdeki hızları, ışık hızını düşünürsek, sonsuz hareket hızına sahip olanların bu alemi nasıl gördüğüne dair bir kıyas yapabiliriz.
Kendimizi bir an için öyle bir ortamda mantığımızla birlikte hayal ederken, kendimize göre bir hız sınırını aştığımızda yaşadığımız heyecanlarımızla birlikte düşüncemizi de devreye sokalım ve o hızlarla hareket ettiğimizden kesinlikle kuşku duymayalım. O zaman vücudumuzdaki atomlarla ve hatta atom altı parçacıklarımızla hareket ettiğimizin farkına varacağız ve büyük bir heyecan duygusu yaşayacağız.
Buna da bir kaç örnek daha verebiliriz:
1 – Kendi küçüklüğümüzü hatırlayalım veya yeni yürümeye başlayan minicik, sevimli bir yavruyu izleyelim, koşarken duyduğu heyecanı hissedelim, her denemesinde düşmesine rağmen yine koşmaya çalışır, halbuki daha henüz yürümeyi bile beceremeyen bu yavrucuğu koşma isteğine yönlendiren hızdaki zevktir. Pekala bu minicik yavru bu zevki nasıl öğrendi? Hatta bir bebekte bile bu heyecanı teşhis edebiliriz:
Kucağınızdaki bir bebeğe hızla dönerek daireler çizdirin ve bir taraftan da onu izleyin. Duyduğu heyecanı tanımlayamazsınız. Buradan çıkan sonuç; demek ki bu duygu ve buna bağlı olarak sonsuzluk isteği bizde doğumdan itibaren var olan bir duygudur. Kundaktan mezara kadar hızdan heyecan duyarız.
Yaşlı bir insana bunu uygulatamayız çünkü, kalbi bu heyecana dayanamaz.
2 – Geçmişimize gidip ilk defa bir salıncağa bindiğimiz zaman ki duyduğumuz heyecanları hatırlayalım.
3 – Finişteki bir oto yarışçısına hislerini soralım, o duyduğu heyecanı dile getiremez, hatta tıkanmış gibidir ve bir süre konuşamaz bile.
Konumuzun başına; biz sonsuzluktan geldiğimiz gibi, eğer yeteri kadar istersek sonsuzluğa gidebiliriz tespitiyle dönebilir ve sonsuzluktan buraya bir göz atabiliriz.
B) Yukarıdaki otoban örneklerini yaşamadan buradan oraya bakamayız, ayrıca bakabilmemiz için yukarıdaki misallerin tam tersini düşünmemiz gerek, yani yakınımızdan geçen o hızlara sahip bir nesneyi asla göremeyiz ve bu hız sonsuza ulaştığında ise, o nesneyi görebilmek bir yana onu ne gözlemleyebilir, ne de deneyimleyebiliriz.
Ancak aynı hızda yan yana giden iki araçtakiler, hızları hangi yükseklikte olursa olsun, birbirlerini ve araçlarını görebilirler. Dolayısıyla o hızlara ulaşmadan buradan oraya bakamayız. Örneğin; 1000 km.veya daha üzeri bir hızla giden bir nesneyi (atom veya atom altı boyutlarda bu hız çok küçük bir hız olmasına rağmen) , biz bu hıza ulaşmadan onu olduğu gibi ne görebiliriz, ne de tanımlayabiliriz.
C) Buradan buraya baktığımızda; atom altı parçacıklardan 10-33 cm çapındaki Planck kesitinde 10-43 saniyede yaşanan foton geçişini gözlemleyebiliyoruz, fakat daha alttakileri deney ve gözlem yapabilmemiz şu anda mümkün değildir. Ayrıca deney ve gözlem sonucu elde edilen bilgi geçmişin bilgisidir, mazidir o anın bilgisi değildir, çünkü; beynimiz gördüğümüzü idrak edene dek parçacığın milyarıncı nesli oluşmuştur ve bu eksik bir bilgidir.
Deney ve gözlemimiz gözlemlediğimiz parçacığı şayet etkilememişse. Eğer etkilemişse (elektronun çift yarık deneyinde olduğu gibi) , bu da yanlış bir bilgidir.
Öyleyse bu yanlış ve eksik bilgilerle biz bu dünyanın oluşumu ve varlık alemini yanlış ve eksik tanımlarız. Bu sebepten varlıklara baktığımızda bize kesintisiz bir hareket gibi görünür.
D) Sonsuzluğa geçerek sonsuzluğa ve oradan buraya bütüncül bir şekilde baktığımızda, atom altı alemde enerjiden itibaren değişim ve dönüşümün ardından atom üstü alemde ise; başkalaşım ve gelişimi izleriz, bu çok yönlü bir değişimdir.
İşte, her hangi bir insan, Allah'ın isimlerini ve sıfatlarını kendinde tecelli ettirmesini sözlü ve fiili dua ile isteyerek kısmen de olsa sonsuzluğu, daha bu dünyadayken Allah'ın yaşatmasıyla yaşayabilir inşallah.
Sevgili Rabbim bizleri kendisinde sürekli ve sonsuz eylesin. Amin, amin, amin.
Sevgili Rabbim geçmişimiz ve geleceğimizdeki her anımızdan ve o bütün anlarımızdaki her hal ve durumlarımızdan, bedenimizde görev almış ve alacak bütün kuarklarımız ve kuark altı ışınsal zerre veya dalgalarımızla birlikte Senden razıyız, Allah’ım yine saydığımız bu hal ve durumlarımızdan ve her anlarımız için geçmişteki ve gelecekteki bütün aza ve zerrelerimizle Sana sınırsız şükürler ederiz.
Sevgili Rabbim en doğrusunu Sen bilirsin.
Bizim ise; “Senin bize öğrettiğinden başka bir bilgimiz yoktur. Sen her şeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın.”
11. Mayıs. 2005
Ali OskanKayıt Tarihi : 18.3.2007 19:05:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
AÇIKLAMA Bu yazının kaynağı, bazı bilimsel ögeler taşımakla beraber pozitif bilimsel bir bilgi değildir, biraz felsefi ve biraz da tasavvufi olmakla beraber daha çok duyumsal, düşünsel, mantıksal ve yaşamsal tecrübi bir bilgidir, zira sonsuzluk ancak bu şekilde kavranabilecek bir olgudur. Amacı; Quantum Fiziğinin bilimsel verilerinden de destek alarak, metafizik olguların da gerçek olunabilirliğine, bir nebze olsun katkıda bulunmak için hazırlanmış bir yazıdır.
Doğan , yaşayan , ölecek olan haberdardır
her andan.....................................................
Gönülden kutlarım Gönlünü...........
bu yazı için tüm arkadaşlar adına
sahsınızı kutlar teşekkür ederim.
Anlayabildiğimiz kadar faydalandık.
Tebrik ve selamlar
TÜM YORUMLAR (4)