Bir çok fikir veya din adamının ifade ettikleri gibi, bin yıldır İslam toplumsal olarak imani ve ahlaki boyutta tam yaşanmıyor. Bunun sebebi ise; akıl ve kalbin imtizaç ettirilememesi ve bunun neticesi olarak da genellikle günahkarlık ile ahlaksızlığın birbirine karıştırılması oluyor. Biraz daha öteye gidersek dinin tanınmaması meselesi karşımıza çıkar.
Biz bu yazımızda akıl ve kalbin imtizacını başka bir yazıya bırakarak; din, iman, ahlak, günahkarlık ve davranış bozuklarına kısa kısa değineceğiz biiznillah.
Acizane benim anladığım kadarıyla İslam Dini kısaca tarif etmek gerekirse şöyledir:
İslam’ın iki yönü vardır; biri görünen yönü, diğeri ise isteyene görünen yönü.
İslam’ın İsteyene Görünen Yönü: Batıni İslam da diyebileceğimiz öğreti: Görünen Yönündeki iman, ahlak ve ibadetle beraber; ilim, düşünce, fikir, san’at, edebiyat, felsefe, sevgi, muhabbet, aşk, mana, hikmet ve hakikat gibi pek çok işlevleri içinde barındıran tasavvuf yönüdür.
Hz. Muhammed’in (asm.) iki türlü ashabı (arkadaş gurubu) vardır: Biri bildiğimiz Ashab-ı Kiram, ikincisi Ashab-ı Suffa yani sufi arkadaşlar gurubu.
Ashab-ı Suffa’yı Hz. Muhammed (asm.) onların istekleri ve kabiliyetleri oranında özel olarak onlarda hiçbir takıntı, kayıt, kalıp ve şekil kalmayacak şekilde yetiştirmiştir. Bir örnek:
Bir gün Hz. Muhammed (asm.) Hz. Ali’yi de yanına alarak onların bulunduğu barakaya gider ve kapıyı çalar, içeriden: “Kim o” diye sorulunca: “Ben Abdullah oğlu Muhammed” der, içeriden gelen cevap: “Biz böyle birini tanımıyoruz” olur. Bunun üzerine oradan ayrılıp biraz dolaştıktan sonra tekrar gelirler ve kapıyı çalarlar, bu kez kendini “Ben Allah’ın Elçisi Muhammed” diye tanıtır ve içeriden gelen cevap yine aynıdır, “Biz böyle birini tanımıyoruz”. Hz. Ali buna bir anlam veremez, kendi kendine: “Bunlar eğer inanmayanlar olsalardı ilkini tanırlardı, inananlar olsalardı ikinciyi tanırlardı, acaba kimdir bunlar? diye söylenir. Yine oradan ayrılıp biraz daha dolaşırlar ve bir müddet sonra üçüncü kez kapıyı çalarlar ve bu kez “Kim o” sorusuna Hz. Muhammed (asm.) : “Yokluğuyla Övünen” şeklinde cevap verince kapı kendilerine açılır. Yani onlar artık Hz. Muhammed (asm.) ile bir olmuşlar Hz. Muhammed’i (asm.) bir peygamber, kendilerini de bir ümmet olarak değil de hep beraber hiçliğe ulaşmış fertler olarak görmektedirler.
İslam’ın bu yönüne, belirli bir seviyede istekli ve bu istekle birlikte çaba sarfeden kişiler, kabiliyetleri oranında bir süreçten geçerek ancak ulaşabilirler.
İslam’ın Görünen Yönü: Zahiri İslam da denilen öğreti üç kısımdan oluşmaktadır, Başta İman, Ortada Ahlak ve Sonda Amel.
Amel ahlak için bir araçtır, ahlak iman için bir araçtır, iman ise; Allah’a ulaşmak için bir araçtır, dolayısı ile din bir bütün olarak amaç değil araçtır. Öteki dünya dediğimiz ahirette hiçbir işlevi yoktur. Aksi ise; yani aracı amaç yapmak ulaşamamaktır, ayrılıktır, geriye dönüştür ve Allah korusun bir yerlerde takılıp kalmaktır.
1 – İman: Bir kişiye Müslüman denebilmesi için hangi vasıflara sahip olması gerekir? Sorusuna, iki imam içtihatları neticesinde, iki değişik cevap vermişler ve bu cevaplarla imanda iki mezhep oluşmuştur. Bunlar:
İmanda Birinci Mezhep: İmam-ı Eşari’nin görüşü olan Eşari Mezhebi: “Bir kişiye müslüman diyebilmemiz için; onun iman etmiş, iyi ahlak sahibi ve ibadet eden biri olması gerektir” der
İmanda İkinci Mezhep: İmam-ı Maturudi’nin görüşü olan Maturudi Mezhebi: “Bir kişiye müslüman diyebilmemiz için; onun iman etmiş ve iyi ahlak sahibi olması yeterlidir” der.
Birinci mezhebi; ameldeki mezheplerden Şafiler, Malikiler ve Hanbelilerin bir kısmı, ikinci mezhebi ise; Hanefiler ve Hanbelilerin bir kısmı benimsemiştir. Bazı alimler birinci mezhebi; medenilerin, yani şehirli veya modern müslümanların mezhebi, ikinci mezhebi ise; bedevilerin, yani çöller, dağlar ve kırsal kesimlerde yaşayan müslümanların mezhebi olarak sınıflandırmışlardır.
İman kişiye, duruma, topluma, zamana ve mekana göre değişiklik arzeder. Mü’minlik için amentü’nün 7 maddesi olmasına rağmen, Kur’an bunlardan sadece 1 maddeye inanan bir müminlikten de bahseder:
Kur’an’ı Kerim’de, Al-i İmran Suresi; 64. Ayette Allah Peygamberimiz Aleyhisselatı vesselama şöyle der:
“De ki: “ Ey Kitaplılar (İncil, Tevrat vd.leri-Hristiyan, Yahudi vd.leri) , hepiniz bizimle sizin aranızda ortak kelimeye gelin: ‘Allah’tan başkasına tapmayalım. O’na hiçbir şeyi eş tutmayalım, Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi Rabler olarak tanımayalım’…”, yani sadece “Amentü billahi” ve başka bir ayette ise bunlardan sadece iki maddeye inanılan bir mü’minlikten de bahseder:
Al-i İmran Suresi: Ayet:114’te:
“Allah’a ve ahiret gününe inanırlar, iyiliği emrederler, kötülükten vaz geçirmeye çalışırlar, hayır işlerinde de birbirleriyle yarış yaparlar. İşte onlar salihlerdendir.” der. Bu ayette sadece Allah’a ve ahiret gününe, yani sadece “Amentü billahi ve’l yevmül ahiri”ye inanmanın yeterli olduğu görüldüğü gibi.
2 – Ahlak: Bu günkü anlamıyla değil gerçek anlamıyla, hemen hiçbir zaman değişmez, dinin olmazsa olmazıdır. Dinde ahlak eğitimi demek, ene (benlik-kişilik) eğitimi demektir. Aşırı Gadap veya Eksik Gadap diye tarif edilen kötü ahlakı içeren haller, klinik olarak ‘Davranış Bozuklukları’nda genellikle Nevrozlar Gurubuna girer ve ‘Nevrasteni’ ile ‘Nevropati’ kısımlarında incelenebilir, dine göre Aşırı Gadaplı biri Nevropat olup, Eksik Gadaplı diğeri ise Nevrasteniktir, ayrıca söz konusu çok ve az Gadaplı kişiliklerden Psikozlar Gurubuna giren kişilikler de olabilir. Örneğin:
Eksik Gadaplı Kişilik; belirgin olarak, eksik gadabın oluş sebebine göre, Fobik Nevroz, Kaygı Nevrozu ve her hangi bir Nevroz'la özdeştir ki: Bu hal bazı durumlarda münafıklık demektir.
Aşırı Gadaplı Kişilikler ise; bazıları Uyum Bozuklukları Gurubundan, Sosyapatik Kişilik sınıfına, bazıları Psikozlar Gurubundan Paranoid Kişilik sınıfına girer. Bu durumların bazıları münafıklık olmakla beraber, bazıları da bir nevi şirktir.
Aşırı Şehvet ve Eksik Şehvette, bazı durum ve hallerde, kimi Nevrozlara, kimisi de Uyum Bozukluklarına girer. Aşırı şehvet, Cinsel Uyum Bozukluklarına girer, Eksik Şehvet nedeniyle meydana gelen bozukluklar ise; Nevrozlardan, Kaygı Nevrozuna girer. Bunlar da büyük ve küçük günahlardır.
Ahlak eğitimi konusu ülkemizde öyle ihmal edilmiştir ki; sosyolojik bir afet şekline dönüşmüştür. Bu ihmal sonucu,dinin ikinci kısmı olan ahlak kısmının içeriği amel kısmına dahil edilerek eritilmiştir. İnsanda yer etmemiş duygu, düşünce ve yanlış muhakemeye bağlı olarak, günlük hayatta yaptığı hatalar, işlediği günahlar ve haramlar dinin amel kısmında değerlendirilmesi gerekirken, aksine daha sonraları ahlaksızlık ile günahkarlık birbirlerine karışmış ve öyle değerlendirilmeye başlanmıştır. Örneklemek gerekirse:
Günahkarlık: Sebebi, her hangi bir davranış bozukluğu olmadan yapılan kötü fiillerdir.Yani insan yanılarak veya kimi zaman zaruret sebebiyle böyle hatalar yapabilir. Yalancı şahitlik, içki içme, nefsi müdafaa dışında adam öldürme, kumar oynama, zina etme, anaya babaya isyan etme ve akrabayı ziyareti terk gibi.
Ahlaksızlık: Sebebi, her hangi bir davranış bozukluğu olan kötü fiillerdir. Irza geçme, yalancılık, ikiyüzlülük, korkaklık, gurur, kibir, kendini beğenme, övünme, alay etme, kin, nefret, tembellik, hüzün, kıskançlık, sövme, cimrilik, şöhretperestlik, tenperestlik, basit cahillik, birleşik cahillik vb.ları. Yukarıda da değindiğimiz gibi, bunların hemen hepsi, psikolojinin de alanına girer ve başta gelen davranış bozuklukları olup, Nevrozlar, Psikozlar ve Uyum Bozuklukları başlıkları altında incelenir. Acizane bana göre en tehlikelisi ise: Nörozlardır. Bu hal psikoz, nevroz veya her ikisinin kronik hale dönüşmesinden sonra, beyni yanlış kullanmadan meydana gelebilir.
Basit Cahillik: Bilmediği bir konuda, biliyor görünmek olup, bilmediği ortaya çıkınca utanç duyan bir kişiliktir. Bu davranış başlangıçta ilim öğrenmeye teşvik açısından yararlıdır fakat takınılıp kalınırsa birleşik cahilliğe veya bir başka bozukluğa dönüşebilir.
Birleşik Cahillik: Bir konuyu bilmediği halde o konuyu bilmediğini de bilmeyerek biliyorum sanmaktır. Bu kişilikteki bir kimsede iki bozukluk ortaya çıkar:
1) Bilmediğini bilmemekle idrakinin olmadığı,
2) Bilmediğini bilmemekle beraber bildiğini sanmaktır. Bu iki noksanlığın birleşik olarak bir kişilikte olması demek bu kişiliğin, Kur’an’daki Kafirun suresinde ifade edilen kişilikle benzeşir. Birleşik Cahillik başlığı ile anlatmaya çalıştığımız kişilik, tek tip bir kişilik olmamakla birlikte, aynı başlık altına sebep aynı tezahürü ayrı kişilikler olarak girer. Bazıları klinik vak’a olarak, Psikozlar Gurubundan Şizofrenik Kişiliklerden Paranoid Tip (sanrılar ve bazen varsanılarda görülebilir) ve Hebefrenik Tip (varsanılarla tanınır ve bazen sanrılarda görülebilir) alanlarına girer.
Bu kişiliğin tedavisi olmamakla birlikte, eskiden müzik dinleterek ve matematiksel işlemlerle meşgul ederek iyileştirmeye çalışılmış, şimdi ise yine müzikle beraber Somatik ve Psikolojik Tedavi Yöntemleri uygulanıyor. (Yalnız davranış bozukluklarını kesin çizgilerle birbirinden ayırmak ve aynı zamanda, hangi davranış normal hangi davranış normaldışı olduğunu tespit etmek de güçtür, bu sebeple yapılan ayırımların bir çoğu yapay olabilir.)
Famakolojik Tedavi Yöntemleri: Farmakolojik Tedaviler hemen her bozuklukta uygulanır, bu tedavilerin kesin çözümde tam başarılı olamamasının yanında, yan etkileri de vardır.
Psikolojik Tedavi Yöntemleri: Bir diğer adı Psikoterapi olan pek çok tedavi yöntemi kullanılır, başlıcaları şunlardır: 1 – Bireye Dönük Yöntemler; psikanaliz, danışandan hız alan tedavi, gestalt tedavisi ve davranış tedavisi. Psikanaliz; ferdi, bozuk davranışı hakkında bir içgörü sahibi olmayı, Danışandan Hız Alan Tedavi; kendini gerçekçi bir gözle değerlendirebilmeyi, Gestalt Tedavisi; kendindeki hali hazırdaki güdülerinin farkında olmayı, Davranış Tedavisi de; bozuk davranışlarını değiştirmeyi amaçlar. 2 – Grup Psikoterapileri; bireysel psikoterapilere göre hem daha ekonomik, hem de bireyin bozuk davranışlarının grup baskısı ile düzelmesini amaçlar.
Buradan yola çıkarak acizane bana göre; dinlerde Cennet ve Cehennem ismiyle ifade edilen yerleri de tarif etmeye çalışalım:
Cennet ve Cehennem hiçbir şekil ve durumda ceza veya mükafat yeri değildir, onlar insanların dünya yaşamında kendilerini sonsuz hayata uyumlu bir hale getiremeyenleri için yani, sonsuz hayatın sosyopatları için bir nevi “Davranış Bozuklukları Tedavi Sanatoryumları”dır
(Bu konuyu ayrıntılı bir biçimde içeren “Cennet ve Cehennemin Hakikati” isimli yazımıza müracaat ediniz.)
Davranış Bozukluklarına neden olan, çok çeşitli sebeplerden birisi de şudur: İnsan, hayatında karşılaştığı sorunları, kendi başına bilinçsiz bir şekilde, çözmeye çalışıp çözemezse, engellerle karşılaşır, onları da aşamazsa, bu kez iç çatışmalar önüne çıkar ve bunlarla da başa çıkamazsa, savunma mekanizmalarına başvurur. İşte bu savunma mekanizmaları (bir açıdan kendini kandırma ve avutma da diyebiliriz) , zamanla insanda yerleşir ve davranış bozukluklarına dönüşebilir.
Kısacası ahlaksızlık demek, genel anlamda bir kişilik sapması ve buna bağlı olarak davranış bozukluğu demektir; ayrıca insanda yer etmiş duygu, düşünce ve algılama bozukluklarından kaynaklanan davranışlardır. Bildiğim kadarıyla Türkiye'de, ahlak konusunu başlı başına bu anlayışla ele alıp, bir öğreti şeklinde sunan eserlere, 16.yy.dan bu yana pek rastlanmaz, en azından ben kendi çapımda, bu konu ile 17 yıldır ilgilendiğim halde, Kınalızade Ali Efendi’nin 1564 yılında yazdığı Ahlak-ı Ala-i’sinden başka bir eseri, duymadım ve görmedim. Bu eser, yazılışını takip eden ilk bir iki yüz yıl, Osmanlı okullarında ders kitabı olarak okutulmuşsa da, sonra unutulmuştur. Ali Efendi bu eseri yazarken Aristo ve Yunan Felsefesi, Nasiruddin Et-Tusi’nin ‘Ahlak-ı Nasıri’si, Celaleddin Devvaninin ‘Ahlak-ı Celali’si, Hüseyin Vaız’ın ‘Ahlak-ı Hüseyni’si ve İmam-ı Gazali’nin ‘İhya – Eyyühe’l Veled’inden yararlanmış ve onlardan alıntılarla kendi görüşlerini desteklemiştir.
3 – Amel: Bu da iman gibi, şartlara göre değişebilir. Amel; ibadet, din, şeriat, muamelat, ve fıkıh gibi başlıklar altındaki meseleleri içerir ve bu başlıklar da çoğu zaman ‘amel’ (uygulama) yerine kullanılır. Dinin amel bölümü içine girenler şunlardır: 1 – İbadetler. 2 – Yapılması günah ve sevap olan fiiller. 3 – Yenilmesi ve içilmesi haram ve helal olan yiyecek ve içecekler. 4 – Günlük hayatta müslümanın yapması veya yapmaması gereken işler, yani emirler, yasaklar vd.leridir.
Bu üç kısmın ilk iki kısmı, Adem’den bu yana gelmiş geçmiş bütün dinlerde, hemen hemen aynıdır. Yalnız son amel kısmı, her dine göre değişmiştir.
En doğrusunu Sevgili Rabbim bilir.
”O'nun bize öğrettiğinden başka bir bilgimiz yoktur. O herşeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yapar.”
(10. Haziran. 2005 - İzmir)
Ali OskanKayıt Tarihi : 9.7.2008 03:00:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Ayetlerde insanlara asil amaclarinin Allah,in rizasini kazanmak olması gerektigi haber verilmis ve sonsuz ahiret hayatlarini cennette gecirebilmeleri icin din ahlakina uygun bir yasam sürmeleri konusunda yol gösterilmistir.
Ancak Kuran ayetlerini gözardi ederek yasamayi tercih eden kimseler ahiret hayatini unutarak dünya menfaatlerini asil amaclari haline getirirler.
Bu sekilde sadece dünya hayatini gözetmek ve dünyevi cikarlara hirsla sarilmak insanlar icin büyük bir aldanistir.
Dünya hayatina yönelik bu tür bir bakis acisina sahip insanlarin en belirgin özelliklerinden biri 'tamahkarlik'tir.
Tamahkarlik gösterip basit menfaatlerin pesinden kosmak, kisiyi daima kücük düsürür.
' Gerçek su ki bunlar, carcabuk gecmekte olan (dünyay)i seviyorlar. Önlerinde bulunan agir bir günü birakiyorlar.' (İnsan Suresi, 27)
sayin yazar-sair Ali Oskan bey kalemleriniz daima yazsin gercekten uzun da olsa bu degerli yazi hafizalarimizi diritip asla unutmamamiz gerekenleri animsatiyor...
selam-sevgi ve saygi ile
yakup icik
TÜM YORUMLAR (1)