İ - (Düz Yazı) Allah Görülebilir mi? (2)

Ali Oskan
302

ŞİİR


6

TAKİPÇİ

İ - (Düz Yazı) Allah Görülebilir mi? (2)

Rüyet-i İlahiye mümkün müdür yani, Allah görülebilir mi? yazımıza devam edelim biiznillah:

İlk yazımın başlarında onun ayet meallerini kullandığım ve 30 yıldır Kur’an çalışması yapan sevgili Hakkı Yılmaz ağabeyin, henüz üç cildi tamamlanıp yayınlanmış ve yakında dördüncü cildi yayımlanacak olan “Nüzul Sırasına Göre; Tebyinü’l Kur’an; İşte Kur’an” isimli eserinden örnekler verelim:

19-25. Ayetler:

“kuşkusuz bu, değerli bir elçi sözüdür, güçlü, Arş`ın Sahibi`nin yanında çok itibarlı, itaat edilir, güvenilir. Arkadaşınızı cin çarpmış değildir. Ant olsun o, O`nu açık ufukta gördü. O gayb hakkında cimri de değildir. Bu, kovulmuş şeytanın sözü değildir.” (Tekvir Suresi, Birinci Cilt; 157)

7-10. Ayetler:

“Ve O, en yüksek ufukta idi. Sonra yaklaştı, ve hemen sarktı. İki yay uzunluğu kadar, ya da daha yakın olmuştu. Hemen de kuluna vahyettiğini vahyetti.

Bu ayetlerle Allah’ın Muhammed`e ilk kez nasıl vahyettiğinin (Alak suresinin inişi) tasvir edilerek, heyecanlı bir sahne sergilenmiştir. Müteşabih ayetleri ve mecazları anlamayan zihniyet, Bu ayetlerdeki ifadeleri çarpıtarak fiillerin öznelerini Cebrail olarak yorumlamıştır. Bu zihniyet sahiplerine göre, Peygamberimiz orada Cebrail ile karşılaşmış, birbirlerine yaklaşmışlar, peygamberimiz Cebrail`e (haşa) kul olmuş, Cebrail de ona vahyedeceğini vahyetmiştir. (Haşa) ! ” (Necm Suresi; Birinci Cilt; 407)

11 - 13. Ayetler:

“Gönlü, gördüğünü yalanlamadı. Siz onun gördüğü şeyden kuşku mu duyuyorsunuz? (onun gördüğü şey hakkında onunla mücadele mi ediyordunuz?) Ant olsun onu, başka bir inişte de gördü.

Bu ayetler, ilk vahy anında olanların bir zan (sanı) , bir rüya, bir hayal, bir halüsinasyon olmadığını, sağduyunun kesinlikle yanılmadığını vurgulamakta ve bu sahnenin iki kere yaşandığını açıklamaktadır. İlk vahy olan Alak suresinin akışından anladığımıza göre bu inişlerin birincisi “ ا ق ر أ ikra” ile başlayan 1. ve 2. ayetlerin gelişinde, ikincisi de yine “ikra” ile başlayan 3. ve 5. ayetlerin gelişinde olmuştur.”

14 - 15. Ayetler:

“Son sidrenin yanında, Ki onun yanında oturmaya değer bahçe/ mesire yeri vardır.

Bu ayetlerde vahy mahalli açıklanarak âdeta adres belirtilmektedir. Bu ayetlere göre, 7-10. ayetlerde anlatılan kompozisyon (Allah`ın sarkması, yaklaşması ve kuluna vahyetmesi) , yanında oturmaya değer bir bahçe olan son sidre ağacının yanında vuku bulmuştur. (Necm Suresi; Birinci Cilt; 410)

Özetle ifade edecek olursak; Necm / 7-10 bahsedilen olaylar, yani (Allah`ın yeryüzüne inmesi, yaklaşması ve kuluna vahyetmesi) , yanında bahçe konağın (cennet-ül me`va’nın) bulunduğu son sidre ağacının yanında gerçekleşmiştir. 14, 15. ayetlerde bu ilk vahyin vuku bulduğu mahallin adresi verilmektedir.” (Necm Suresi; Birinci Cilt; 412)

Yalnız anti parantez acizane ben, Sevgili Hakkı ağabeyin eserinde, ravilere (rivayetçilere) ve müfessirlere karşı kullandığı: “Müteşabih ayetleri ve mecazları anlamayan zihniyet, Bu ayetlerdeki ifadeleri çarpıtarak” veya başka yerlerde; “çarpık anlayış” gibi sert ifadelerine katılmıyorum. Onların anlamamış olmaları çarpıtma anlamına gelmez. Belki bunun gibi katılmadığım onun daha başka fikir ve düşünceleri olabilir fakat, bu onu sevmemi, onun yaptığı Kur’an çalışmalarını takdir etmemi engellemez.

Neyse biz yine konumuza dönelim inşallah ve Allah görülebilir mi? Konusuna devam edelim biiznillah:

Şimdi de Risale-i Nur’dan iki örnek verelim:

“Dördüncü Meyve: Rü'yet-i Cemâlûllah meyvesini kendi aldığı gibi, o meyvenin her mü'mine dahi mümkün olduğunu, cin ve inse hediye getirmiştir ki; o meyve ne derece leziz ve hoş ve güzel bir meyve olduğunu bununla kıyas ebedilirsin. Yani, her kalb sahibi bir insan, zîcemâl, zîkemâl, zîihsan bir zâtı sever. ” (31. Söz, Dördüncü Esas)

Günümüz Türkçe’siyle: “Dördüncü Meyve: Allah’ın güzel yüzünü görme (Rü'yet-i Cemâlûllah) meyvesini kendi aldığı gibi, o meyvenin her inanana dahi mümkün olduğunu, cin ve inse hediye getirmiştir ki; o meyve ne derece leziz ve hoş ve güzel bir meyve olduğunu bununla karşılaştırabilirsin. Yani, her kalp sahibi bir insan, güzellik sahibi, olgunluk sahibi, iyilik sahibi bir zatı sever.”

Yukarıda, Risale-i Nur 31. Söz’den yaptığımız alıntıda; Peygamberimizin Allah’ı gördüğünü ve Allah’ı görme meyvesini “…insan ve cinlere hediye…” olarak getirdiği belirtiliyor yani, bu hediyenin buraya, dünyaya getirildiği ifade ediliyor.

Ayrıca, “…her kalp sahibi bir insan, güzellik sahibi … bir zatı sever” deniyor, pekala o “güzellik sahibi” zatı göremeyen bir insan onun güzellik sahibi olduğunu nereden bilecek?

“Hamisen: Fıtratın letaif ve müzeyyenatını temaşa etmekle, Fatırın marifetine ve rüyetinin temaşasına iştiyak göstermektir.” (Nur’un İlk Kapısı, 9. Ders, 8. Mukaddeme.)

Günümüz Türkçe’siyle: “Beşincisi: Huyun (mizaç) yumuşak duygularını ve o duygularla bezenip süslenmişliğini ibretle seyretmekle, ‘fıtrat veren Allah’ı tanımaya ve O’nu görme ve seyretmeye özlem göstermektir.” (Nur’un İlk Kapısı, 9. Ders, 8. Mukaddeme)

Yukarıdaki Risale-i Nur, Nur’un İlk Kapısı’ndan yaptığımız alıntıda ise; Allah’ı tanımaya ve tanımakla yetinmeyip görmeye ve görmekle de yetinmeyip seyretmeye özlem göstermektir.

Risale-i Nur’da bunlar gibi 14 yerde daha, Allah’ı görmek meselesi bahis konusu edilir, hemen hepsi de “ahirette görmeyi” ifade eder fakat, gerçek bir mü’min (inanan) için dünya ve ahiret farkı yoktur, onun için ikisi de birdir.

Biz neden ve niçin göremiyoruz veya göremeyiz?

Bunun en önemli ve başta gelen sebebi; Allah ile aramıza aracılar koyuyoruz (peygamberler ve mürşitler gibi) bu birinci perdemiz oluyor.

İkinci Sebep: O peygamber ve mürşitler Allah ile görüştüklerinde, onlar ile Allah arasına olmayan perdeler koyuyoruz, aslında koymuyor, bin bir türlü tevillerle varsanıp ve öyle inandığımız için bu perdeler tecelli ediyor, oysa ki; bütün insanlık birleşse de araya her hangi bir perde koymaya gücü yetmez fakat, bu da bizim için ikinci bir perde oluyor.

Üçüncü Sebep: Durumu bu hale getirince de doğal olarak Allah’ı göreceğimize inanmıyoruz, inanamıyoruz.. Ve dolayısı ile; Allah ile aramızda aşmamızın neredeyse imkansız olduğu iç içe üç perde meydana geliyor. Elbette ki; en zor aşılabilecek perde bu en son ve en kalın perde olan üçüncü perde oluyor, çünkü bu psikolojik ve nöro-psikolojik bir perdedir.

Allah’ın isim, sıfat ve şuunat perdelerini aşmak kolaydır fakat, bizim kendimizin koyduğu perdeleri aşmak çok zordur. Mesela birkaç örnek verelim:

Batı dilinde; deizm, determinizm, sekülerizm vb.ları, İslam literatüründe ise; sırf tenzih, sırf teşbih, sebeplere takılmak, dünya saadeti vb.ları gibi ve ayrıca yukarıda da değindiğimiz gibi, psikozlarımız, nevrozlarımız ve nöro-psikozlarımız ise, en kalın ve olmayan perdelerimiz gibi.

Dördüncü Sebep ise: “O peygamberdir görür”, “o mürşittir, o şeyhtir veya o üstaddır görür, biz kimiz ki”, şeklindeki inanışlar görme konusundan iman ve amel (yapma) konusuna da taşarak 'o peygamberdi inanır ve yapar biz nasıl yapabiriz' gibi düşünceler dindar olmayan pek çok kimsede de şöyle bir yansımaya neden oluyor, “o dindardır namaz kılar”, “o dindardır içki içmez”, “o dindardır adam öldürmez, biz öyle yapamayız” vb.leri gibi.

Acaba durum gerçekten böyle midir, söz konusu kimseler yapabilir de bizler yapamaz mıyız?

Eğer öyleyse, şöyle bir soru akla geliyor:

Allah tarafından gönderilen değil, aslında vahyedilen 4 kitap, sadece o kitapların vahyedildiği peygamberler veya arkadaşları uygulasın diye mi vahyedilmiştir?

Hayır, aslında böyle bir şey yoktur, onu biz kolayına kaçmak için uyduruyor olmalıyız, gerçekte Musa’ya (as) uyanlar aynen Musa (as) gibi, İsa’ya (as) uyanlar aynen İsa (as) gibi, Muhammed’e (asm) uyanlar ise aynen Muhammed (asm) gibi olmak zorundadırlar. Bu aynen onlar gibi olmak; iman, ahlak ve kurallar yönünden olmalıdır yoksa, onların mevki, makam veya kişilikleri yönünden onlar gibi olmaya çalışmak olmamalıdır.

Neden böyle olmalıdır?

Çünkü, onlar bizim aramızdan peygamber olarak seçilmişler ve bize örnek ilan edilmişlerdir.

Bu sebeple; her hangi bir peygamber Allah’ı görmüş ise, pekala biz de istersek ve şartları yerine getirebilirsek O’nu görürüz demektir. Elbette bunu başarmak zordur ama, imkansız değildir.

Acizane derim ki; sakın ben kimim deme, her insan bir evrendir.

İşte, buraya kadar Allah’ın nasıl görüleceğinden bahsettik, bu görülme eşyanın hakikatine veya eşyanın kanununa göre idi yani, bizde Allah’ı görenler gibi; Allah ahlakıyla ahlaklanır isek nur oluruz ve nur istidadı nisbetinde kendinden üstün nuru görebilir kaziyesinden yola çıkarak bir görmekten bahsettik, yoksa Allah dilerse görünür, ister bir suret şeklinde, ister suretsiz olarak.

Zaten literatürde de hep öyle bahsedilmiş, “görmek”, “seyretmek” denilmiş, “görünmek” denilmemiş. Bir tek Musa Aleyhisselamın örneğinde olduğu gibi “yer yüzüne indi” manasına “tecelli etti” denilmiş.

Bir de yukarıda örnekler verdiğimiz Hakkı Yılmaz ağabey çevirisinde: “Ve O, en yüksek ufukta idi. Sonra yaklaştı, ve hemen sarktı. İki yay uzunluğu kadar, ya da daha yakın olmuştu.”, “Allah`ın yeryüzüne inmesi, yaklaşması ve kuluna vahyetmesi” ve “Allah`ın sarkması, yaklaşması ve kuluna vahyetmesi” şeklinde ifadeler kullanmıştır.

Birinci yazımızda da:

“Oysa ki; Allah ne isterse yapabilir olduğuna göre, Allah bize nasıl isterse görünebilir, kendini gösterebilir veya bize kendini gördürebilir. Örneğin:

Bizim gözlerimizin yapısını o an için değiştirebilir veya gözlerimizin önüne renkli latif veya nurdan bir perde çekebilir (aynen güneşi görebilmemizi sağlayan renkli bir cam gibi) veya bizi kendi boyutuna dahil eder veyahut ta bizim gözlerimizin tahammül edip görebileceği rengarenk nurdan görünümler içinde, anlatılamayacak, ne görülmüş, ne de görülecek, eşi ve benzeri olmayan muhteşem bir güzellikte görünebilir veya bize kendini gördürebilir.”

demiştik, o halde, bizim O’nu görebilmemiz, O’nun bize görünmesi, bize kendini göstermesi veya bize kendini gördürmesi veyahut ta bize kendini seyrettirmesi olabilir ve bunları gerçekleştirebilir.

Son sözüm şudur ki; Hızır, Şeytan, melek vd.leri ve hatta yarım da olsa cinler bile istedikleri şekil ve suretlerde görünebilirler iken, Allah neden ve niçin görünemesin?

Ey Alemlerin Rabbi Olan En Yüce, En Güzel ve En Sevgili Olan Zat! Sana sınırsız şevkimiz ve sınırsız şükrümüz var, bize Seni daimi seyrettir ve bizi Seninle yaşat, amin

“Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Sen her şeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın” (Bakara, 32)

(12. Ağustos. 2008 – İzmir)

Allah’a emanet olun…

Ali Oskan
Kayıt Tarihi : 12.8.2008 15:32:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Erdal Toygun
    Erdal Toygun

    Meşhur âlim Franklen bir gün okulda ders verirken talebelerinden biri demiş ki:
    -Efendim, siz hep Allah (c.c)'ın varlığından bahsediyorsunuz. Halbuki her varlık gözle görülüyor. Fakat Allah'ı göremiyoruz. Lütfen Allah'ı gösterir misiniz?

    Bu dehşetli soru üzerine, Franklen sınıftaki öğrencileri dışarı çıkarmış. Öğle üzeri, güneşin en şiddetli olduğu bir zamanda onlara gözlerini kırpmadan güneşe bakmalarını söylemiş. Fakat birkaç saniye sonra tüm öğrencilerin gözleri göremez hale gelmişler.

    Bunun üzerine Franklen, başları eğik, hâlâ gözlerini ovuşturan ve silen talebeye şöyle hitap etmiştir.
    -Evlatlarım, hepiniz güneşe on saniye bakamadınız, gözleriniz kamaştı, sulandı, göremez oldu. Biraz daha baksaydınız, hepiniz kör olacaktınız. İşte bu güneş, Allah'ın bir eseridir. Siz Allah'ın eserine bile on saniye bakamadınız. Allah'ın kendisine nasıl bakabilirsiniz? o Kudreti kendinde kim görebilir. demiş...
    Sevgilerimle.

    Cevap Yaz
  • Mehmet Gözükara
    Mehmet Gözükara

    'Ey Alemlerin Rabbi Olan En Yüce, En Güzel En ve Sevgili Olan Zat! Sana sınırsız şevkimiz ve sınırsız şükrümüz var, bize Seni daimi seyrettir ve bizi Seninle yaşat, amin

    “Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Sen her şeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın” (Bakara, 32) '

    Paylaşım için teşekkürler.

    Yüreğine sağlık.


    Cevap Yaz
  • Ümüt Güngör
    Ümüt Güngör

    Yüreğinize gönlünüze sağlık elbette Allah görünmez.Ne mutlu onun yolunda gidenlere gitmeye çalışanlara.

    Allaha emanet olunuz saygı ile ümüt güngör


    Rabbim Birliğini Tasdik Ederiz

    Dallarda yapraklar hu çeker gördüm,
    Melekler rahmete gül eker gördüm,
    Topraktan dünyaya gün açar gördüm,
    Rabbim birliğini tasdik ederiz.

    Yaralı insanı sağlam edendir,
    Mutsuzları birden mutlu edendir,
    Bizlere yaşama tutan nedendir,
    Rabbim birliğini tasdik ederiz.

    Rahmeti sonsuzdur bağışlar bizi,
    Gözetir korur o her birimizi,
    Esirgemeyiz ona hiç sevgimizi,
    Rabbim birliğini tasdik ederiz.

    Ona inanmayan kahır çekecek,
    Kim ne ekti ise onu biçecek,
    Fanidir bu ömür elbet geçecek,
    Rabbim birliğini tasdik ederiz.

    Namazlar kılarız şükür diyerek,
    Besmele çekipte nimet yiyerek,
    Mekkeye varırız lebbeyk diyerek,
    Rabbim birliğini tasdik ederiz.

    Ümidim aşığım onun yoluna,
    Canımı sererim aziz adına,
    İnanmayanlar varmaz bunun tadına,
    Rabbim birliğini tasdik ederiz.

    ümüt güngör

    Amenna demiştik Kâlû Belâ’da
    Oyalandık bir an yalan kal’a da
    Kavuşmadan önce o son selâda
    Rabbim birliğini tasdik ederiz..........Mücella PAKDEMİR

    Ümüt Güngör





    (c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.


    --------------------
    Bu şiirin hikayesi:

    Yüreğinize gönlünüze sağlık Onur hanım sanırım sizde benim bu mükemmel şiire mutlaka yorum ekleyeceğimi tahmin etmişsinizdir.Hakkın birliği konusu olur onun adı geçerde ben dururmuyum.Onu inkar edenler düpedüz karanlıklar içindedir.Ne mutlu rabbini bilene vatanını milletini bayrağını sevene.

    Allaha emanet olunuz saygı ile ümüt güngör






    puan
    9,7
    (4 kişi)



    yaz | oku








    --------------------





    'Rabbim Birliğini Tasdik Ederiz' Şiiri Hakkında
    'İnsanın içine huzur veren dizelere imza atmışsınız. Her iman sahibinin okudukça mutlu olacağı bir şiir. Tam puanla kutluyorum. Nice paylaşımlara. Esenlikler dileğimle...'
    Rumuz: minik kus

    Şiir hakkında yazılmış 10 adet yorumu okumak için tıklayınız..

    Cevap Yaz
  • Gürsel Pal
    Gürsel Pal

    Yüreğine sağlık.Bende bir yazı ekliyeyim alıntı larak.
    İnanıyor Musun



    Adamın biri her zaman yaptığı gibi saç ve sakal traşı olmak için berbere gitti. Onunla ilgilenen berberle güzel bir sohbete başladılar.Değişik konular üzerinde konuştular. Birden Allah ile ilgili konu açıldı...

    Berber: ' Bak adamım, ben senin söylediğin gibi Allah'ın varlığına inanmıyorum.'

    Adam: ' Peki neden böyle diyorsun?'

    Berber: ' Bunu açıklamak çok kolay. Bunu görmek için dışarıya çıkmalısın. Lütfen bana söyler misin, eğer Allah var olsaydı, bu kadar çok sorunlu, sıkıntılı, hasta insan olur muydu, terkedilmiş çocuklar olur muydu? Allah olsaydı, kimseye acı çektirmez, birbirini üzmezdi.Allah olsaydı, bunların olmasına izin vereceğini sanmıyorum...'

    Adam bir an durdu ve düşündü, ama gereksiz bir tartışmaya girmek istemediği için cevap vermedi. Berber işini bitirdikten sonra adam dışarıya çıktı. Tam o anda caddede uzun saçlı ve sakallı bir adam gördü.Adam bu kadar dağınık göründüğüne göre belli ki traş olmayalı uzun süre geçmişti. Adam berberin dükkanına geri döndü.

    Adam: ' Biliyor musun ne var, bence berber diye birşey yok'
    Berber: ' Bu nasıl olabilir ki? Ben buradayım ve bir berberim.'
    Adam: ' Hayır, yok. çünkü olsaydı, caddede yürüyen uzun saçlı ve sakallı adamlar olmazdı.'

    Berber: ' Hımmm... Berber diye birşey var ama o insanlar bana gelmiyorsa, ben ne yapabilirim ki?'

    Adam: ' Kesinlikle doğru! Püf noktası da bu! Allah var, ve insanlar ona gitmiyorsa, bu gitmeyenlerin tercihi. İşte dünyada bu kadar çok acı ve keder olmasının nedeni!'

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (4)

Ali Oskan