Allah’ın sevgi, şefkat ve merhameti üzerinize olsun.
Bu yazımızın konusu; Allah’ı görmek mümkün müdür veya Allah istediği varlıklara görünür mü? Sorularının cevabını bulmaktır, inşallah ve biiznillah.
“İndiği zaman necme kasem olsun ki (Parça parça inmiş ayetlerin her bir inişi kanıttır ki) arkadaşınız sapmamıştır, azmamıştır. O, hevasından da konuşmuyor. O, kendisine vahyedilen vahyden başka bir şey değildir. Ona, onu müthiş kuvvetleri olan öğretti. O, üstün akıl sahibi. Ki istiva etmiştir O. Ve O, en yüksek ufukta idi. Sonra yaklaştı ve hemen sarktı. İki yay uzunluğu kadar, ya da daha yakın olmuştu. Hemen de kuluna vahyettiğini vahyetti. Gönlü, gördüğünü yalanlamadı. Onun gördüğü şeyden kuşku mu duyuyorsunuz? (onun gördüğü şey hakkında onunla mücadele mi ediyorsunuz?) Ant olsun onu, başka bir inişte daha gördü. Son sidrenin yanında. Ki onun yanında oturulan bahçe vardır. O zaman sidreyi kaplayan kaplıyordu. Göz şaşmadı ve azmadı.” (Necm: 1-17)
Yukarıdaki 13. ayette; “Ant olsun O’nu, başka bir inişte daha gördü” dediği görme, aşağıdaki 23. ayette ifade edilen görmedir:
“…Arş`ın Sahibi`nin yanında çok itibarlı, itaat edilir, güvenilir. Arkadaşınızı cin çarpmış değildir. Ant olsun o, O`nu apaçık ufukta gördü. O gayb hakkında cimri de değildir.” (Tekvir: 20-24.)
(Bu ayet mealleri sevgili Hakkı Yılmaz ağabeyin henüz daha üç cildi tamamlanmış olan ‘İşte Kur’an’ isimli eserinden alıntıdır.)
Yukarıdaki ayet meallerinde apaçık Allah Resulünün Allah’ı gördüğü, Allah tarafından yemin edilerek beyan ediliyor ve bu ayetlerin siyak ve sibaklarında ise; inanmayanlara zem ediliyor. Devam edelim:
“Allah göklerin ve yerin Nur’u dur. O’nun nurunun misali; içinde lamba (çerağ) bulunan bir kandil gibidir. O lamba bir sırça (billur kap) içindedir. Bu sırça inci gibi parlayan yıldıza benzer. Ne doğuya ne batıya ait olmayan mübarek bir ağaçtan zeytinden tutuşturulur. Ki onun yağı nerdeyse kendine ateş dokunmasa bile ışık verir. Nur üzerine Nurdur. Allah kimi dilerse Nur’una yöneltir. Ve insanlara birçok misaller verir. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.”(Nur:35)
Bu ayet içindeki: “Allah kimi dilerse Nur’una yöneltir.” cümlesi de bu konuda pek çok şey ifade ediyor; demek ki Allah isterse, Nur üstüne Nur olan kendi nuruna insan, cin vb.larını yöneltebilir. Bu ayette sözü geçen Allah’ın Nuruna yönelmek demek dar kapsamlı bir ifade olduğuna göre yani, sadece Allah’ın Nuruna doğru yönelmeyi ifade ettiğine göre; yönelmek ise aynı zamanda o yöne dönmenin ifadesidir, dolayısı ile Nuru görmek anlamına da gelir.
“Allah’a yöneltir” denilmiş olsaydı, bu ifade çok geniş kapsamlı olurdu ve bir çok şeyi ifade ederdi; Allah’a yönelmekle birlikte imana, dine, doğru yola, vd.leri gibi.
Ayrıca bu ayetin içindeki söz konusu cümlenin siyak ve sibakına (altındaki ve üstündeki ifadelere) baktığımız zaman, vardığımız bu sonucu değiştirmemize sebep olacak her hangi bir çelişik beyan yoktur.
Bu konuda daha başka ayetler olmasına rağmen, biz bu kadarla yetinip, konu ile ilgili bazı hadislerden de, kaynakları ile birlikte örnekler verelim inşallah:
Bir defasında Abdullah bin Ömer, İbn Abbas'a birisini gönderiyor, 'Muhammed Rabbini gördü mü? ' diye sorduruyor. İbn Abbas da, '(Ateşte yanmayan) hulle ile Hz. İbrahim'in, kelam (Allah ile konuşmasıyla) ile Hz. Musa'nın, rü'yet (Allah'ı görmek) ile Hz. Muhammed'in seçkin kılınmasına hayret mi ediyorsun' şeklinde cevap veriyor. (Müstedrek, 2:469.)
İbni Ebû Huzeyme ise kuvvetli bir isnatla Hz. Enes'ten rivayet ettiği bir hadiste, Enes; 'Muhammed Rabbini görmüştür' diyor. (Kütüb-ü Sitte Tercümesi, 14:290.)
Hâkim'in Müstedrek'inde İbn Abbas'ın rivayet ettiği bir hadiste, Resulullah (a.s.m.) 'Ben Rabbim Azze ve Celleyi gördüm' bilgisi yer alıyor. (Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi, 2:653.)
Ehl-i Sünnetin itikadi bir mezhebi olan Eş'arî ekolüne mensup olan birçok ulema bu rivayetler ışığında Peygamberimizin Rabbini gördüğü görüşünde birleşiyor.
İbn Abbas'ın 'Gördü' demesi ise, 'Allah'ı göz kamaştırmayan nuru ile gördü' anlamındadır. Bu konuda İbn Abbas'tan iki rivayet vardır. Birisine göre: “Resulullah Rabbini gözüyle gördü.”, diğerine göre ise; “Kalbiyle gördü.” (el-Alûsî, Rûhu'l-Meânî, 27:53.)
Sahih-i Müslim'de rivayet edilen Ebu Zer hadisi konuya ayrı bir açıklık getiriyor. Abdullah bin Şakik Ebu Zerr'e diyor ki: 'Resullahı görseydim, ona soracaktım.' Ebu Zerr, '-Ona ne soracaktın' diyor. '-Rabbini gördün mü diye soracaktım.' Ebu Zerr, 'Ben sordum, 'Bir nur gördüm' buyurdu' diyor. (Müslim, İman:292.)
Bu hadislerin açıklandığı hadis kitaplarında şu kaideler hatırlatılıyor: “Sahabe bir sözü söyler de, başkaları ona muhalefet ederse, o sahabenin sözü delil olmaz. Madem ki İbn Abbas'tan Allah'ın görülmesi hakkında gelen rivayetler sahihtir, o halde onları kabul etmek gerekir.”
Her iki rivayetin de kaynağı, yukarıda 1. ve 17. Ayetlerinin meallerini verdiğimiz Necm Suresi'nin 13. âyetidir. Bu âyette, 'Ant olsun ki, O'nu bir başka inişte daha gördü' buyuruluyor.
Tirmizi'de bu konuda şöyle bir rivayete yer veriyor: Tabiinden İkrime, Abdullah bin Abbas'ın 'Muhammed Rabbini gördü' demesi üzerine soruyor: 'Allah 'Gözler onu göremez o ise bütün gözleri görür' “ (En'am:103.) buyurmamış mıdır? ' Bu soruya Abdullah bin Abbas şu cevabı veriyor: 'Vay senin haline! Allah kendi nuru ile tecelli ettiği zaman vaki olmuştur. Resulullah Rabbini iki defa gördü.' (Tirmizî, Tefsir-i Sure 53.)
Kur’an’ı Kerim’de Allah Rasulü’ne vasıtasız olarak telkin edilmiştir.
Buna şu Ayet-i kerime delildir:
“Kat’i olarak şu ki, sen Kur’an’ı, Hakim ve Alim olan Zat’tan aldın.”(Neml: 6)
Pekala, Peygamberimiz Allah Rasulü Kur’an’ı Allah’tan alırken, gözlerini mi yummuştur? Böyle bir rivayet olmadığına göre, o halde Allah Rasulü Kur’an’ı Allah’tan alırken de O’nu görmüş olmalıdır.
Allah Resulü şöyle demiştir:
“Rabbimi tıfl-ı emred (genç bir delikanlı) suretinde gördüm”
Pekala, sadece Peygamberimiz mi Allah’ı görmüştür?
Hz Ali şöyle demiştir:
“Görmediğim Allah’a kulluk etmem”
Hz Ömer ise:
“Kalbim Rabbimin nuru ile Rabbimi gördü.” demiştir.
Hz. Ali bir keresinde Ashab’a şöyle der:
“Ben bildiklerimi size anlatsam sizler şu kılıçla kafamı uçurursunuz.”
Ashab-ı Kiram’ın yukarıda sözü geçen ayet ve hadislerden haberleri olmasına rağmen, Hz. Ali’nin bu kanıda olmasının sebebi; Hz. Ali’nin bu konuda görüp bildiklerinin, söylediklerinden çok daha fazla olduğunu gösteriyor.
O halde acizane bana göre: Yukarıdaki ayet, hadis ve diğer açıklamalarda hep “gördü” ifadesi kullanılmıştır yani, Allah’ı gördükleri ifade edilmiş, “göründü” şeklinde bir ifade kullanılmamıştır. Oysa ki; Allah ne isterse yapabilir olduğuna göre, Allah bize nasıl isterse görünebilir, kendini gösterebilir veya bize kendini gördürebilir. Örneğin:
Bizim gözlerimizin yapısını o an için değiştirebilir veya gözlerimizin önüne renkli latif veya nurdan bir perde çekebilir (aynen güneşi görebilmemizi sağlayan renkli bir cam gibi) veya bizi kendi boyutuna dahil eder veyahut ta bizim gözlerimizin tahammül edip görebileceği rengarenk nurdan görünümler içinde, anlatılamayacak, ne görülmüş, ne de görülecek, eşi ve benzeri olmayan muhteşem bir güzellikte görünebilir veya bize kendini gördürebilir.
Mesela bir namaz esnasında aniden bir görünür ki, insanın dili tutulur, gözleri nurla yıkanır, kalbi nura gark olur, ruhu O’nunla kucaklaşır, o öyle bir haldir ki; sonsuz sonsuzluklarca karşısında öylece durup O’nu seyretmek ister, ama ne çare bir daha görünmez ve bu da yıllar sürerse; kalbi kanar, cehennem ateşleri ruhunu okşar. Bu hal diliyle O, şöyle der: “Beni bulan sakın kaybetmesin, ola ki kaybederse, daim Beni arasın.”
Ayrıca en önemlisi şu ki: Bir insan görmediği bir varlığa nasıl aşık olabilir? Bu mümkün müdür? Elbette bunun imkan ve ihtimali yoktur, hele hele söz konusu Allah ise; bunun asla imkan ve ihtimali yoktur. Öyleyse:
“Cennet cennet dedikleri, üç beş köşkle üç beş huri,
İsteyene ver Sen anı, bana Seni gerek Seni.”
Diyebilir mi sevgili Koca Yunus?
Elinde bir kazma ve bir kürekle giderken soranlara: “Ben Cennet ve Cehennemi yıkmaya gidiyorum ki; insanlar bunlar için ibadeti bırakıp Allah aşkına yönelsinler.”
Diyebilir mi o koca yürekli Allah aşıkı sevgili Rabiatü’l-Adeviyye?
Ve Allah’a aşkı olmazsa bir insanın, Allah’ın varlıklarını bunca şefkat ve merhametle sevmesi nasıl mümkün olabilir? Leylasını sevmeyen Mecnun, Leylasının mahallesinin köpekleriyle çamurlar içinde yatmaktan nasıl gurur duyabilir? Demek ki, bırakın sevgili için feda olmayı, sevgiliye ait her hangi bir şey için de insan feda olabilir çünkü, sevgiliyi gerçekten seven, sevgilinin sevdiklerini de sever, ondan gelen her şeyi de sever. Fakat şöyle ki: Sevgiliye olan sevgisi başka, sevgilinin sevdiklerine olan sevgisi başka ve sevgiliden gelenlere olan sevgisi yine bir başkadır. O halde:
“Beni Cehenneme atıp vücudumu öyle büyüt ki, benden başkası oraya sığmasın.”
Diyebilir mi o, yüce gönüllü şefkat abidesi sevgili Eba Bekir-i Sıddık?
“Ben milletimin imanını selamette göreyim cehennem ateşlerinde yanmaya razıyım.” Ve hatta: “Birkaç kişinin imanın kurtulmasına vesile olayım Cehenneme girmeye razıyım.”
Diyebilir mi o, “Bütün varlıklar benim kardeşimdir” diyerek gönlünden her varlığa şefkat ve merhamet taşıran sevgili Bediüzzaman?
Yukarıda: “Bir insan görmediği bir varlığa nasıl aşık olabilir? Bu mümkün müdür? Elbette bunun imkan ve ihtimali yoktur, hele hele söz konusu Allah ise; bunun asla imkan ve ihtimali yoktur.” demiştik, o halde buna göre; Allah’ın her göründüğü kimse O’na aşık olmuştur öyleyse; her Allah aşıkına da Allah görünmüş demektir. Sevgili Rabbim bunu bizde de, daim ve ebedi eylesin inşallah, amin.
Yalnız şunu da belirtmek gerekir ki: Allah genellikle önce kalp gözüne görünür veya kalp gözüyle görülür ve daha sonra baş gözüne görünür veya baş gözüyle görülür. Bu bir imtihandır; birinci görünüşten sonraki dönemi kul samimi bir aşkla tamamlarsa, ikinci görünüş gerçekleşir, yoksa kul orada takılıp kalırsa ikinci görünüş hiç olmayabilir.
Ey Alemlerin Rabbi Olan En Yüce, En Güzel ve En Sevgili Olan Zat! Sana sınırsız şevkimiz ve sınırsız şükrümüz var, bize Seni daimi gördür ve bizi Seninle yaşat, amin
“Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Sen her şeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın” (Bakara, 32)
(4. Ağustos. 2008 – İzmir)
Allah’a emanet olun…
Ali OskanKayıt Tarihi : 4.8.2008 05:09:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Açıklama: Bu araştırma yazısı, sevgili İhsan Ertem Bey Kardeşimizin “Allah Nasıl Görülür? ” isimli yazımızın altına eklediği riyasız, samimi ve dostane yorum münasebetiyle vücut bulmuştur. Allah ondan razı olsun ve Allah’ın muhabbeti onun üzerine olsun inşallah, amin. Fikirler, ilmi olmak şartıyla; kardeşane sevgi, saygı ve muhabbet çerçevesinde, ihlas ve samimiyetle çarpıştırılarak hakikatler meydana çıkar. Sevgi ve esenlikler… Allah'a emanet olun Ali Oskan - Açıklama (2) : Allah’ın selamı, rahmet ve muhabbeti üzerinize olsun. “Başkalarının sizin hakkınızda su-i zannına sebep olmayınız”, çünkü, “sebep olmak yapmak gibidir” hükmünce, acizane bende okuyanları bu makale ile hem kendim ve hem de aktardığım kaynaklar hakkında su-i zanna sevkettiğimi düşünerek bir açıklama yapma ve “Allah Görülebilir mi? (2) ” isimli ikinci bir makale daha yazma gereğini hissettim. Sevgili Mehmet Çoban Bey kardeşimiz. bizim “Allah Görülebilir mi? ” İsimli yazımızın altına ilave ettiği yorumunda; “Yorumlarınız biraz zorlamaydı” şeklinde bir ifade kullanmış, sanırım bu yazımızı acele veya bilinç altından dışarı çıkmak isteyen bir başka düşüncenin zorlaması sırasında okumuş olmalı ki; bu yazımızı yanlış anlamış, oysa ki; bu yazımızın konusu, en başında da belirttiğimiz gibi: “Bu yazımızın konusu; Allah’ı görmek mümkün müdür veya Allah istediği varlıklara görünür mü? Kalp gözüne mi görünür, baş gözüne mi? Sorularının cevabını bulmaktır, inşallah ve biiznillah.” olmakla birlikte, yazımızın tamamında yorumlarımız hatta yorumumuz bile yoktur desek yeridir, ancak aktardığımız kaynaklardan çıkan bilgilerin daha iyi anlaşılabilmesi için, bir takım teşbihi (simgesel) anlatımlar ile acizane bana ait ufak tefek düşünce ve bilgileri aktardık biiznillah. Ayrıca, 4 ayet meali ile dolaylı yönden bizim veya naklettiğimiz kaynakların zanda olabileceğimizi ima etmiş ve yorumunu ise şöyle sonlandırmış. “Rabbim bizi zanlarımızdan korusun inşallah.” Amin. Allah ondan azı olsun, hem bu acizi uyarmış ve hem de dua da bulunmuş, Allah kabul eylesin inşallah. Bizim “Allah Görülebilir mi? ” isimli yazımızda zan var ise eğer, aktardığımız kaynaklarda vardır fakat, acizane ben kendilerini bu yola adayanlarda zan olabileceğini düşünemiyorum. Bir de Mehmet Bey kardeşimizin yorumunu tahlil edelim biiznillah: Önce, yazımızın altına iliştirilen yorumda kullanılan ayetlerin, siyak ve sibaklarının aktarılmaması, bu eleştirinin bilimsel bir eleştiri olmaktan çıkarıyor. Bu sebeple yorumdaki söz konusu ayetlerin kimlere, nasıl, hangi zamanda, hangi sebeple ve hangi şartlarda inmiş ve kullanılmış olduğu da belirsizleştiği için ve yazımızın konusu ile de birebir bağlantısı kurulamaz. Fakat yine biz bir tahlil yapmaya çalışalım. İlk olarak yazımızı eleştirmek veya bizde zan olma ihtimali için kullanılan ikinci ve üçüncü sırada verilen ayetlerin tahlili ile başlayalım: En’âm Sûresinin 116. Ayetinde: “Eğer yeryüzündekilerin çoğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna uyuyorlar ve onlar sadece yalan uyduruyorlar.” Yûnus Sûresinin 36. Ayetinde: “Onların çoğu ancak zannın ardından gider. Oysa zan, hak namına hiçbir şeyin yerini tutmaz. Şüphesiz Allah onların yapmakta olduklarını hakkıyla bilendir.” Bu iki ayet dikkatle okunursa: “Yeryüzündekilerin çoğu” ve “Onların çoğu” ifadeleri öne çıkıyor. Yani, bu iki ayet zanda olanların, yeryüzünde veya her hangi bir toplumda çoğunluğu teşkil ettiğini açık bir şekilde ifade ediyor. O halde, Türkiye’de, bizim yazımızın ana temasını oluşturan, Allah’ın görülebilir olduğu gerçeğini ileri süren kaç kişi var? Veya Daha ileri gidelim, bin yıldır kaç kişi oldu? Bunlar çoğunluk muydu, azınlık mıydı? Veya şu son yüz yıldır kaç kişi korkmadan bunu yapabildi? Acizane ben 35 yıldır bu konuların içindeyim, Risale-i Nur dışında ne duydum, ne de gördüm. İkinci olarak; dördüncü ve beşinci sırada verilen ayetlerin tahliline siyak ve sibakları ile geçelim: Yunus Suresi; 65: “Bu itibarla, [hakkı inkar edenlerin] sözleri sana acı ve sıkıntı vermesin. Çünkü kudret ve üstünlük bütünüyle Allah'a özgüdür: her şeyi işiten O'dur, her şeyi özüyle bilen O.” Yunus Suresi; 66: “Unutmayın ki, göklerde ve yerde kim varsa hepsi ister istemez Allah'a aittir; hal böyleyken, peki, Allah dışında tanrısal nitelikler yakıştırılan varlıklara yalvarıp yakaran kimseler (böyle yapmakla) neye uyuyorlar? Sadece zanna uyuyorlar; yalnızca tahmine dayanıyorlar.” Yunus Suresi; 67: “[Oysa,] bağrında dinlenesiniz diye geceyi ve [işlerinizi] görüp gözetesiniz diye gündüzü var eden O'dur; işte bunda, dinleyip [ders almak] isteyen insanlar için ayetler vardır.” Necm Suresi; 26: “Çünkü, göklerde ne kadar çok melek olsa da, onların şefaati [hiç kimseye] en ufak bir fayda sağlamayacaktır; meğer ki Allah dilediği ve razı olduğu kimse için [şefaat] izni vermiş olsun.” Necm Suresi; 27: “Bakın, [ancak] öteki dünyaya [samimiyetle] inanmayanlar, melekleri dişi varlıklar olarak görürler; …” Necm Suresi; 28: “…ve onların bu konuda hiçbir bilgileri olmadığından yalnızca zannın ardından giderler: ama zan, hiçbir zaman gerçeğin yerini tutmaz. O halde, Bizi anmaktan uzak duran ve bu dünya hayatından başka bir şeye önem vermeyenlere mani ol,…” Necm Suresi; 29: “…ki bu onlar için bilinmeye değer tek şeydir. Şüphe yok ki Rabbin, kimin O'nun yolundan saptığını ve kimin O'nun rehberliğine uyduğunu hakkıyla bilir.” Görüldüğü gibi; bu ayetlerde “zan” sıfatı ile tavsif ve mevsuf edilmiş zanlıların işledikleri cürümlerle, bizim yaptığımız işin hiçbir ilgi ve alakası yoktur. Üçüncü ve son olarak ise; birinci sırada verilen ayetin bizim konumuz ile bağlantısına geçelim: Al’i İmran Suresi; 7: “O, sana Kitab’ı indirendir. Onun (Kur’an’ın) bazı âyetleri muhkemdir, onlar kitabın anasıdır. Diğerleri de müteşabihdir.4 Kalplerinde bir eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onun olmadık yorumlarını yapmak için müteşabih âyetlerinin ardına düşerler. Oysa onun gerçek manasını ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar, “Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır” derler. (Bu inceliği) ancak akıl sahipleri düşünüp anlar.” Sevgili Mehmet bey kardeşimiz bu ayetin altına şöyle bir not düşmüş: “Sizinde bildiğiniz gibi, genel kanı, itikadi konular 'içtihad' yorum olmaz.” Evet öyledir, doğrudur ama bir farkla; sadece ve sadece itikadi konularda bu böyledir, “genel kanı” kesinlikle ve asla bunun içine girmez. Çünkü, “genel kanı” “kültür” demektir, bir başka deyişle “ataların dini” demektir, bu sebeple Kur’an’ın ruhuna aykırıdır zira, Kur’an bu “kültür dinini”, “ataların dini”ni yıkmaya gelmiştir, yıkmak için gelmiştir ve geldiği tarihten itibaren ta kıyamete kadar da, yıkmaya devam edecektir inşallah. Bu sebeple; “genel kanı” içtihad veya yorum kabul eder, hem de sonuna kadar fakat, doğru olan “itikad”lar yorum kabul etmez. Aslında, yalnız müteşabih ayetler değil ama, Kur’an’ın bütününü nazari itibara aldığımızda, itikad bile yorum kabul eder gibi görünüyor; kimi yerde sadece “Allahtan başka ilah yoktur diyen kurtulmuştur” diyor, buna karşılık bir başka yerde ise; imanın altı şartı ile kurtuluş ileri sürülüyor ve yine bir başka yerde ise; “Allah’a ve ahiret gününe iman edip, salih amel işleyenler kurtulmuştur” (3 şart) diyor, demek ki itikad konusu bile yer, zaman, psikolojik, sosyolojik, sosyo-psikolojik, sosyo-kültürel, sosyo-ekonomik, sosyo-politik vb.ları şartlara göre değişebiliyor. Ayrıca, en başta belirttiğim sebebin dışında; “fikirlerin çatışması ile hakikatler ortaya çıkar” denir ve gerçektende öyle oldu ve bu açıklamayı hazırlarken de pek çok şey öğrenmiş oldum, Allah Mehmet Boban Bey kardeşimizden daimi razı olsun inşallah. Ey Alemlerin Rabbi Olan En Yüce, En Güzel ve En Sevgili Olan Zat! Sana sınırsız şevkimiz ve sınırsız şükrümüz var, bize Seni daimi gördür ve bizi Seninle yaşat, amin “Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Sen her şeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın” (Bakara, 32) (10. Ağustos. 2008 – İzmir) Sevgi ve esenlikler.... Allah’a emanet olun. Ali Oskan
7 - O, sana Kitab’ı indirendir. Onun (Kur’an’ın) bazı âyetleri muhkemdir, onlar kitabın anasıdır. Diğerleri de müteşabihdir.4 Kalplerinde bir eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onun olmadık yorumlarını yapmak için müteşabih âyetlerinin ardına düşerler. Oysa onun gerçek manasını ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar, “Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır” derler. (Bu inceliği) ancak akıl sahipleri düşünüp anlar.
Sizinde bildiğiniz gibi, genel kanı, itikadi konular 'içtihad' yorum olmaz.
Zaten Rabbimizde,
En’âm Sûresinin 116 . Ayetinde
Eğer yeryüzündekilerin çoğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna uyuyorlar ve onlar sadece yalan uyduruyorlar.
Yûnus Sûresinin 36 . Ayetinde
Onların çoğu ancak zannın ardından gider. Oysa zan, hak namına hiçbir şeyin yerini tutmaz. Şüphesiz Allah onların yapmakta olduklarını hakkıyla bilendir.
Yûnus Sûresinin 66 . Ayetinde
Bilesiniz ki göklerde kim var, yerde kim varsa, hep Allah’ındır. Allah’tan başkasına tapanlar (gerçekte) Allah’a koştukları ortaklara tâbi olmuyorlar. Şüphesiz onlar ancak zanna uyuyorlar ve sadece yalan söylüyorlar.
Necm Sûresinin 28 . Ayetinde
Halbuki onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece zanna uyuyorlar. Şüphesiz zan, hakikat namına hiçbir şey ifade etmez.
Yorumlarınız biraz zorlamaydı.. Onun için bir şey söylemeyeceğim.
Rabbim bizi zanlarımızdan korusun inşaallah
bir gün sadece bir gözlemevinden teleskopla gökyüzüne baktim; bütün yasanmis güzellikleri unutabilirim lakin; bakip gördügüm o büyüleyici görselligi kelimelerle asla anlatamam!
geceler dedigimiz koyumavi karanliklarin gögsünü yarip,
evrenin muhtesem renklerini ve bu renklerin ruhlara akislenen ritmik güzelliklerinin biraktigi duygularin icinde huzuru bulmak(edinmek)
huzurlu muhabbetler dilerim sayin bay Oskan
TÜM YORUMLAR (3)