Benim doğduğum ev tahta
Direkleri çamur
Bir tarafta danalar
Bir tarafta biz yatarız
Altımızda kurumuş eğrelti otları
Yatağımız bu, yorganımız bu…
Gümüş tenli yıldızlarla dolu bir gece
Kızıl saçlı bir kadın gibi hamileydi güneşe
Sarı buğday başaklarının biçileceği gün
Düşünde düşler hayalinde hayaller gördüğü
Yoksul ama onurlu işçiler tırpanlarını biliyordu
Biliyordu yıkılmış duvar gibi yaşanın ne olduğunu
Bir varmış bir daha varmış
Yoksullukları hiç yokmuş
Dünya denilen ülkede
Göbekli puro içen insancıklardan
Pek çok varmış
O kadar yiyorlarmış ki
Hadi sen de git buralardan
Bekleyeceğin yer değil burası
Yaşadığım yerleşkelerden
Elini eteğini çek git
Duraklardan
Otogarlardan
Uçuyor içimin kelebekleri
Sadece
Sadece bir gün
Bir ömür
Kanatları
Ama kanatları uçsuzca
Derin Sokaklarda gezdirdim
Çoğul yalnızlığımı
Sokak lambasının ışığında
Tarihin kirli sayfaları gibi
Ezberledim kaldırım taşlarını
Samani sarhoşluğum
Gözlerim çivilenir yaşamın döngüsüne
Uzaklara dalar fısıltı kadar yakınken
Başımı dayadığım omuz mutluluk yumağım
Sonbaharı yaşatıyor özlemin
Yaşamak yaşlanıyor beklerken
Yoksunluğun ateşi gözlerime parlayan
Doğduğum gün eskittim
Bütün ayakkabılarımı
Dolaştım ovalarını vadilerini evrenin
Tüm suyunu bitirdim ırmakların
Sözcüklerini konuştum dillerin
Dokunulmuş kumaşlar gibi
Tüm çiçeklerini söktüm yer yüzünün
Bir daha açmayacak
Mezarı üstünde firavunların
Tükettim suyunu ırmakların
Teneşirlenmesin ölüler
Yeşertmek için sol yanımı.
İçimin bir yerinde
Tutuyorum seni
Işık geçirmez gecenin içinde
Adını koyduğum günden beri
Şu kavgamız olmasa
Boş verip gideceğim ben de
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!