Bazen bir dokunuş yeter anlatmaya,
Bir okşama,şöyle gözlere bir bakış yeter
Bazen bin dereden su getirir,
bin kerede söylesen anlatamazsın.
Sırtını döner gider.
Belkide sessiz kalmak lazım,
Demir kendini Bakır sanırmış,
Sen ona Altın demeden önce.
Oysa altın olan senin yüreğin,
Demir olansa değer verdiklerin.
Hata yapa yapa doğruyu bulacağız,
Eninde sonunda bizde sarraf olacağız.
Hayatta iki kör tanıyorum,
Birisi senden başkasını görmeyen ben,
İkincisi beni göremeyen sen.
Sevgide bir okyanus misali,
Uçsuz bucaksız alabildiğince,
Bakar bakar göremezsin sonunu,
Atarsın içine kendini olabildiğince,
Boğulmadan önce son çırpınışdır bu,
Şimdi çek ciğerlerine sonsuzluğu,
Taşduvarların da acıyı ipe serdiler.
Kuytularında yemlediler korkuyu.
Sene 1813 kıtlık var yokluk var bilesin!
Zulm var hayınlıkla geldiler Kalekapıya,
Giripde böldüler seher vakti uykuyu.
Surdan sura ipi gerdiler ucunda yağlı ilmik,
Bende
kendimi
sarraf sanırdım.
Altını pırlantayı
bir bakışta
tanırdım.
Ben hep Kendimle savaştım,
ve hep kaybeden ben oldum,
Kazanmak için her seferinde ortaya,
Yüreğimi ve sevgimi koydum..
Şimdi kaybettiğime mi üzüleyim,
Kazandığıma mı sevineyim,
Bugün yine bir ateş düştü içime,
Yine yüreğimde bir yangın,
Yine bir acı tarifsiz,
Ve yine sen düştün Düşlerime.
Yine sana dokundum.
Yine seni kokladım.
Çocukluğumun düşleri vardı,
Okuyup adam olacaktım,
Geç öğrendim vaktim dardı,
Adamlığım bir cahil kadardı.
Çocukluğumun düşleri vardı,
Boştur sokakları Kaleiçi’nin,
Çalarsın kapıları tek tek açan olmaz,
Sıkı sıkıya kapalıdır pencereler ışık sızmaz,
Üç beş insan kalmış köhne konaklarında
Onlarda belli değil daha ne kadar yaşarlar buralarda.
Karanlık çöktü mü,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!