Kaçmak istedikçe ayağımıza dolaşan
Susturmak istedikçe avaz avaz bağıran
Görmemek istedikçe her yerimizi saran
Bir şey var aramızda anlatılamayan...
Unutmak istedikçe daha çok hatırlanan
Canım Oğlum Volkan’ıma
Doğduğun gün yağmur yağıyordu
Aylardan Aralık
Günlerden Perşembeydi
Çileli hayatıma bir ışık doğmuştu sanki
Kırık dökük anılar etrafa yayılmışken
Senli geçen günlerim beynimi kemirirken
Sensiz kalan ellerim, bu kadar üşüyorken,
Bilir misin Sevdiğim... Gitmek,
Unutmaya Yetmiyor....
Size sesleniyorum ey benim aziz halkım
Una, şekere pirince ideallerini sattın
İyi ki öldüm diyorum görmedim bu günleri
Boşuna buluyorum ölüm törenlerimi
Ben size ağlıyorum, ey benim garip halkım
Can her sabah olduğu gibi annesinin öpücükleriyle uyanmış, sadece bayat ekmek ve zeytinden oluşan, kahvaltısını çay yerine ılık su eşliğinde ettikten sonra boyacı sandığını sırtına vurarak yola koyulmuştu...Büyük alışveriş merkezlerinden birinin önünde herzamanki yerini aldığında, güneşte yavaş yavaş yükselmeye başlamıştı...Güzel bir gün olacak diye geçirdi içinden...Eğer beklediği kadar çok ayakkabı boyarsa öğleden sonra arkadaşlarıyla misket oynamayı düşünüyordu...Her şey beklediği gibi gelişti...Arife günü olduğu için, insanlar alışveriş merkezine hücum etmişler sanki birbirleriyle yarışıyorlardı...O gün herzamankinden daha çok ayakkabı boyadı ve daha çok para kazandı küçük Can. Artık misket oynamayı hak etmişti. Alışveriş merkezindeki misket satan dükkanlardan yırtık pantolonunun cebini dolduracak kadar çok misket aldı ve sandığını oradaki boyacı arkadaşlarına emanet ederek misket oynamak üzere mahalledeki arkadaşlarının yanına koştu. Bir kaç saat kaçamak yapmanın ne zararı var diye düşündü. Nasılsa tüm gün çalışarak kazanacağının beş katı kadar para kazanmıştı. O gün şanslı günlerinden biri olmalıydı. Zira misket oyunun da da en çok kazanan o olmuştu. Akşama doğru sandığını almak üzere alışveriş merkezindeki arkadaşlarının yanına gitti. Onlara emanet ettiği sandığını alıp tam evin yolunu tutmak üzereydi ki yaşlı ve temiz giyimli bir bey yanına yanaşarak, gel oğlum seninle biraz işim olacak diyerek onu şık mağazalardan birine götürdü. Annesi tanımadığı kişilerle konuşmamasını söylese bile o aldırmamış, bu temiz giyimli yaşlı beyden ona zarar gelmeyeceğini biri sanki kulağına fısıldamıştı..Yoksa diye içinden geçirdi küçük çocuk bu bey bana yeni elbiseler mi alacak...Aman Allahım..gerçekten bugün şanslı günüm..Her şey tahmin ettiği gibi gelişiyordu...Yaşlı bey önce şık bir pantolon gösterdi satıcı bayana, hemen çocuğa uzattı görevli, çocuk büyük bir sevinçle giydi pantolonu...Bir de gömlek geldi arkasından..Heyecandan eli ayağına karışıyor bir paçaya iki ayağını birden sokuyordu..Gömleğin düğmelerini kaç kez düzelttiğini hatırlamıyordu bile...Kısa bir süre sonra herşey tamamdı...Pantalon, gömlek, ayakkabı ve sıra paltoya gelmişti...Koyu renkte şık bir paltoyla kıyafet tamamlanmış çocuk aynada kendini görünce ne kadar uzun boylu ve güzel bir çocuk olduğuna hayret etmişti...Yaşlı adam da büyük bir keyifle geriye doğru kaykıldı...Bir daha bir daha baktı çocuğun üzerindeki giyisilere...Can eski pantolonun cebindeki misketleride alarak yeni paltosunun cebine koydu büyük bir zevkle...Az önce cebini şişiren misteketler bu geniş cepler içinde kaybolmuşlar gibi geldi ona..Mutluydu..Yarın bayramdı ve ilk kez bu kadar şık ve güzel elbiselerle çıkacaktı arkadaşlarının karşısına..Nasılda caka satarım diye düşünüyordu ki..yaşlı adamın sesiyle irkildi...Tamam yavrum..Artık eminim..Torunumda seninle aynı yapıda..Elbiseleri çıkarabilirsin..Bu giysiler sana olduğuna göre ona da olacaktır...Çocuk duydukları karşısında yaşadığı hayal kırıklığını üzerinden atmaya çalışarak soyunma kabinine doğru yöneldi...Üzerindekileri çıkarırken bir parçası da sanki orada kalmış gibiydi. Eski elbiselerini giyerek yaşlı adamın avcuna sıkıştırdığı birkaç kuruş bozuk parayla oradan ayrıldı...Hüzünlenmiş, kısa bir süre içinde olsa farklı olmanın hayali elinden alınmıştı...Sandığını vurdu sırtına..Eve gitmek üzere yola koyuldu...İlk kez fakir olmanın ne kadar acı olduğunu hissetti yüreğinde...Arkadaşlarının yanından geçerken onların sokak lambası ışığı altında misket oynadıklarını gördü, görmezden geldi.İçlerinden biri seslendi ona, Can gel haydi misket oynayalım...İşte o an hatırladı..Buruk bir şekilde cevap verdi onlara, oynayamam, çünkü misketlerim bayramlık paltomun cebinde kaldı...
Bazen sevdiklerimizi ödüllendirmek isterken ne kadar bencil davrandığımızın ve farkında olmadan bir başka sevgiye muhtac insanın/veya insanların kalbini nasılda kırdığımızı anlatan bir öykü sadece..
Yine uyandım bu sabah sensizlikle beraber
İçimi bir hüzün kapladı derin bir keder
O beni yanağımdan öperek uyandırdığın günler
Artık geçmişte seninle beraberler
Dayanamıyorum sensiz soluk almaya
Ne çok yıpratıyoruz seni dilimizden düşürmeden
Sana sahip olmak için hiçbir şey yapmadığımız halde
Yapmıyoruz çünkü zaten sana sahibiz sanıyoruz
Öyle ya sana dair ne çok şiir,yazı ve roman okuduk
Artık çaba sarf etmesek de olurdu
Nasılsa biz sevgiyi biliyorduk…
Yaklaşık bir yıldır diş ağrısı çektiğim halde bir türlü diş doktoruna gitmeye cesaret edemiyordum...Aldığım ağrı kesicilerle bir süre kendimi oyaladım durdum…Ama birgün baktım ki durum vahim ve acilen bir diş doktoruna görünmem lazım…Zira dişimde kocaman bir oyuk açılmış ve dilimle sürekli o oyuğun içini kurcalıyorum..Ben kurcaladıkça canım daha da çok yanıyor..Sonunda arkadaşım Aynur'un önerdiği dişçiye gitmeye karar verdim…Telefonu o açtı ve benim yerime bir saat sonrasına randevu alarak telefonu kapattı..Bir yandan da kıs kıs gülüyordu...Git bak çok iyi bir doktor diyordu ardından da …Neden gülüyorsun diye soracak oldum..Sen git de neden güldüğümü anlarsın …çok memnun kalacağına eminim diyerek bir kahkaha daha patlatmıştı…Bana bak dedim, sen bana bir oyun oynuyorsun ama şu an kestiremiyorum ne olduğunu…Ya bu diş doktoru çok acemi ya da kaçık biri …sen boş yere gülmezsin…Birden ciddileşerek, hiç kötü bir doktora ben seni gönderiri miyim…Sadece çok esprili biri de o yüzden gülüyorum…Hem oraya gittiğinde dişçi korkundan eser kalmayacak inan bana…'Tamam bakalım göreceğiz' diyerek randevu saatime yarım saat kaldığını fark ederek telaşla çıktım…
Adres Bağdat caddesi üzerinde Kızıltoprak semtindeydi…Cadde üzeri bir adres olduğundan bulmakta zorlanmamıştım…Zira o kadar büyük bir tabela asmıştı ki bir miyop bile rahatlıkla o tabelayı görebilirdi...Telaşla taksiden inerek heyecanlanmamaya çalışarak kendimi muayenehanenin kapısında buldum…O da ne.... Kulaklarıma inanamıyordum..İçerde sanki bir konser var gibiydi…Biri gitar çalıp şarkı söylüyordu…Kapının üzerindeki ismi bir kez daha kontrol edip, yanlış birinin kapısına gelip gelmediğimi kontrol ettim…İsim bana verilen isimle aynıydı…Aynur’un neden güldüğünü anlamaya başlamıştım..Bakalım içerde beni ne gibi sürprizler bekliyordu…Zili çalarak geriye çekilip beklemeye başladım…Fakat çalan gitar sesi ve eşliğinde söylenen şarkı nedeni ile zili kimse duymuyor, kapı açılmıyordu…Çaresiz şarkının bitmesini beklemek en akıllıca hareket olacaktı…Aslında güzel bir erkek sesiydi ve oldukça profesyonel bir şekilde gitar çalıyordu…Kısa bir süre sonra parça bitmiş birkaç kişinin alkış sesini duymak beni şaşırtmıştı…Hemen zili çaldım..Zira ikinci bir şarkıya başlamasından ve uzunca bir süre kapı önünde kalmaktan korkuyordum…Kısa bir aradan sonra kapı açıldı…Genç bir kadın kapıyı hafif bir tebessümle açarak…Hoş geldiniz diyerek beni bekleme odasına aldı…Otuzların başlarında oldukça güzel sarışın bir kadındı…Doktor bey az sonra yanınızda olacak dedikten sonra buzlu camlı bir kapıdan içeri girerek gözden kayboldu…Yaklaşık birkaç dakika daha orada öylece bekledim..Müzik sesi kesilmiş yerini dolgu aletinin vızıldayan sesi almıştı..Halbuki ben gitar sesini o sese tercih ederdim…İçerden kadınlı erkekli gülüşmeler, konuşmalar, kahkahalar duyuluyordu…Duyduğum bu sesler dişçi koltuklarında bağıran, çığlık atan seslere bir tezat teşkil ediyordu…Gerçekten ilginç biri olmalı diye düşünmeye başlamıştım…Yaklaşık on beş dakika daha bekledikten sonra bir genç kız, orta yaşlı esmer bir kadın ve elli yaşlarında bir beyin odadan gülümseyerek çıktığını görmek sıranın da bana geldiğini işaret ediyordu…
En arkada uzun saçlı, saçlarını arkadan bağlamış, kırklı yaşların ortalarında son derece güleç yüzlü ve iri yarı yakışıklı biri daha vardı…Beyaz önlüğü olmasa kimse onun diş doktoru olduğunu tahmin edemezdi…Oradan ayrılan insanlar bir doktorda değil de bir misafirlikten dönüyor gibiydiler…Hasta olan genç kız olmalıydı ki haftaya Çarşamba yine aynı saatte Burcu’cuğum diye seslendiğinde genç kız, gülerek arkasını dönüp evet anlamında ona el sallamıştı…Genç kızın dişçiden korktuğu için anne ve babasıyla geldiği, karşısındaki adamı gördükten sonra bu korkusunu üzerinden attığı anlaşılıyordu…
Yalan isimli çiçekçiden çiçekler aldım sana
Özene, bezene süsledim itinayla
Ödeşmişliklerden bir kart hazırladım
Sana yolladım...
Şaşırıp üzülmüşsün, sitemler etmişsin
Bir gecelik,
Yada bir anlık
Yaşanan hazlar
Doyurulmaya çalışılan,
Obez duygular
Romea Jülyet nerde!
Çağımızın en iyi kadın şair ve yazarlarındansınız.İki kitabınızı okumak şansına eriştim..Bedel ve Ödeşme. Şiirlerinizle bir arkadaşımın bana göndermsiyle tanıştım.Son yıllarda ciddi bir kadı9n şair sıkıntısı çeken Edebiyat Dünyasında yer almanız beni sevindirdi.Son kitabınız Aradığınız Eleman Ben de ...