GÖK DİYE BOYADILAR
Bir sabah değil bu.
Bir aydınlık değil.
Sadece lambası patlamış bir hücrenin
karanlığına uyanıyorum.
Duvar karşıda.
Yüzüme yüzüme susuyor.
Her fırça darbesiyle bir şey örtmüşler.
Gökyüzünü değil,
gerçeği saklamışlar.
Burada gecenin sesi yok.
Zaman, saat değil;
sorgu arasında sıkışmış
birkaç nabız atışı.
Kimi öldü,
adı anılmadı.
Kimi yaşadı,
ama nefesi tutuk kaldı.
Ve bazıları,
yalnızca duvara başını yaslayarak
öğrendi ağlamayı.
Kayıt Tarihi : 17.8.2025 16:03:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Koğuşun ışığı günlerdir yanmıyordu. Lambası patlamış bir hücrede karanlık, geceyle gündüzü birbirine karıştırmıştı. Artık sabahın gelişi bir horoz sesiyle değil, gardiyanın anahtar şıngırtısıyla anlaşılıyordu. Karşı duvar hep aynı sessizlikle bakıyordu. Birileri, yıllar önce üstüne fırça sürmüş. Rengi solmuş maviye bakınca, insan ilk anda gökyüzü sanıyordu. Oysa gökyüzünü değil, gerçeğin üstünü kapatmaya çalışan bir boyaydı. Burada zaman saat işlemezdi. Nabız atışlarının arasında sıkışıp kalırdı. Kimi mahpusta ölürdü, adı anılmazdı. Kimi sağ kalırdı, ama nefesi hep tutuk kalırdı. Geriye sadece duvarlar tanık olurdu. Bir akşam, yan koğuşun sessizliği çöktü. Bir nefes eksilmişti. Gardiyan fark etmedi. Ama biz duyduk. Çünkü bazı sesler sadece aynı kalple atanların kulağına çarpar. Bir gün kendimi duvara yasladım. Soğuktu. Betonun içinden sızan nem mi, yoksa yılların yükü mü bilmiyorum. Ama o an anladım: Burada insanlar ağlamayı bile gözyaşından değil, duvarın taşından öğreniyor. Ve işte o duvar… gökyüzü diye boyanmıştı. Ama aslında her şeyin üzerini örten bir suskunluktu.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!