Hikaye... Şiiri - Hasan Belek 2

Hasan Belek 2
196

ŞİİR


9

TAKİPÇİ

Hikaye...

Kaz Dağı'nın Nefesi...

Deniz, yorgun bir günün son nefesini Akçay'ın kordonuna usulca bırakıyordu. Ufuk çizgisi, sanki bir ressamın fırçasından dökülen turuncu ve mor renklerle alev alevdi.

Kordondaki banklardan birinde oturan Yetmişlik Ethem Baba, bu manzarayı binlerce kez görmesine rağmen her seferinde ilk kez görüyormuş gibi hayran kalırdı. Onun için bu, denizin dağa anlattığı bir masaldı ve o, bu masalın en sadık dinleyicisiydi.

O akşam, yanındaki banka genç bir kadın oturdu. Elindeki büyük fotoğraf makinesi, boynunda bir yük gibi asılı duruyordu. Gözleri Ethem Baba gibi ufukta değil, makinenin küçük ekranındaydı. Sıkıntıyla bir nefes verip makineyi yanına koydu.

Ethem Baba, yılların bilgeliğiyle dolu yumuşak bir sesle, "Gözünün gördüğünü kameran görmez bazen, kızım," dedi. Adının Elif olduğunu sonradan öğreneceği genç kadın irkildi. Mahcup bir gülümsemeyle, "Yakalamaya çalışıyorum," dedi. "Ama ruhu kaçıyor sanki."

Ethem Baba kıkırdadı. "Ruh, makineye hapsolmaz. Ruh, nefesle hissedilir. Sen şu an sadece bakıyorsun, görmüyorsun. Görmek için önce nefes almak lazım."
"Yarın sabah gün doğmadan gel," dedi Ethem Baba ayağa kalkarken. "Seni bir yere götüreceğim.

Makineni değil, ciğerlerini doldur gel."
Ertesi sabah, henüz ortalık alacakaranlıkken Elif kordondaydı. Ethem Baba, eski ama sağlam kamyonetinin başında onu bekliyordu.

Yükseldikçe, denizin iyotlu kokusunun yerini toprağın, çamın ve adı konulmamış binbir çeşit otun taze kokusu alıyordu. Kaz Dağı'na tırmanıyorlardı.
Kamyonet, yaşlı bir çınarın gölgesinde durdu. "Bundan sonrası yayan," dedi Ethem Baba. Tam o anda, üzerlerindeki gökyüzünde, kanatlarını neredeyse hiç çırpmadan süzülen bembeyaz, heybetli bir kartal belirdi. Kartal, tiz ve yankılı bir çığlık attı. Ses, vadide yankılanarak onlara ulaştı.

Elif hayranlıkla bakarken, Ethem Baba gururlu bir gülümsemeyle fısıldadı: "O benim kuşum dedi." Sonra Elif'e döndü. "Dağın sahibi 'Hoş geldiniz' diyerek Bizi selamlıyor, çünkü temiz kalp ile geleni o hep karşılar dedi."

Daha sonra bur patikaya girdiler. Bir süre yürüdükten sonra, çağıldayan suyun sesi onları Sutüven Şelalesi'nin döküldüğü o meşhur gölete getirdi. Ethem Baba, "İşte burası da Hasan'ın boğulduğu yerdir," diyerek onun hüzünlü aşk hikayesini anlattı. Elif makinesini çıkarıp göletin sularına vuran çınar yapraklarının o kederli dansını sessizce fotoğrafladı.

Yola devam ettiler. Yükseldikçe manzara daha da açılıyordu. Ethem Baba, nefeslenmek için durdukları bir noktada eliyle karşı yamaçları işaret etti.
"Bak kızım," dedi. "Bu dağın güzelliği dillere destandır ama bu güzellik, dünyanın ilk rüşvetine de sahne olmuştur. Mitolojide Tanrılar bir düğün için bir araya grldiğinde, nifak tanrıçası Eris, üstünde 'En Güzele' yazan bir altın elmayı ortaya atar.

Güzellikleriyle meşhur üç tanrıça, Hera, Athena ve Afrodit, elmayı sahiplenir. Tanrıların babası Zeus, bu zor kararı vermesi için o dağda çobanlık yapan Truva prensi Paris'i görevlendirir."
Hikayenin tam burasında,
Ethem Baba'nın gözleri kısıldı, sanki o anı görür gibiydi. Yarışmayı kazanmak için tanrıçalar vaadlerde bulundular; "Hera, Paris'e krallıklar ve Asya'nın hükümdarlığını vaat etti."

"Athena ise gireceği her savaştan zaferle çıkması için vaadde bulundu".

Ama kurnaz Afrodit, Paris' e dünyanın en güzel kadını, Sparta Kraliçesi Helen'in aşkını sunmayı vaad etti. Ve çoban Paris, güce ve zafere değil, bir kadının aşkına sattı oyunu. Ve elmayı Afrodit'e verdi. İşte dünyanın ilk güzellik yarışması, burada, bu topraklarda dünyanın ilk büyük rüşvetiyle son buldu.

O elma, o rüşvet, sonrasında koca Truva'yı yaktı kül etti.
Elif, bu hikâyenin ağırlığı altında hem büyülenmiş hem de sarsılmıştı. Bu kez deklanşöre basarken, sadece bir manzarayı değil, binlerce yıllık bir hırsın ve tutkunun gölgesini de yakaladığını hissetti.

Biraz daha yürüdükten sonra, geniş bir düzlüğe çıktıklar. Yörüklerin ve Türkmenlerin geleneksel "hayır şöleni"ne denk geldiler. O cömert sofrada, insanların gülen yüzlerini, birlikte pişirilen keşkeği, paylaşmanın hazzınıda fotoğraflarına ekledi.

Sonunda zirveye, Sarıkız'ın rüzgarlı makamına vardılar. Ethem Baba, iftiraya uğrayan o ermiş kızın hikayesini anlatırken, Elif, türbenin taşlarına konmuş bir uğur böceğini ve arkada uzanan sonsuz körfez manzarasını tek bir karede birleştirdi. O gün, Elif'in makinesi hiç susmadı. Ama artık ruhsuz kareler değil, her biri bir efsane, bir anı, bir duygu taşıyan fotoğraflar çekiyordu.

Ethem baba sonrasında artık yavaşça aşağıya doğru inelim dedi.

Elif bu gezi için kendisine çok teşekkür etti ve
İstanbul'a döndü. Kalbi ve beyni tepeleme öğrendikleriyle doluydu.
İleriki günlerde şehrin en prestijli galerinden birinde "Nefes" adını verdiği sergisi, açıldı. Ziyaretçiler sergide sadece manzara fotoğraflarını görmediler;

Hasanboğuldu'nun yeşil hüznüne, Paris'in seçim yaptığı yamaçların kibirli sessizliğine, Yörük sofrasının sıcaklığına ve Sarıkız'ın zirvedeki yalnızlığına tanıklık ettiler. Sergi büyük bir başarı kazandı, düşündüğünden daha fazla fotoğrafı satıldı. Elif, sanat dünyasında kendine yeni ve çok daha derin bir yol açmış oldu,
ama Elif için gerçek zafer bu değildi.

Serginin kapanmasından bir ay sonra, yine o eski kamyonetin içinde, Ethem Baba ile birlikte Kaz Dağı'nın virajlı yollarını tırmanıyordu. Bu kez yanında ne bir makinesı yoktu. Sadece Ethem Baba'nın taş evine, bir dostu görmeye gitmişti.

Evin önündeki asmanın gölgesine oturdular. Ethem Baba, yine odun ateşinde demlenmiş o meşhur adaçayından doldurdu fincanlara. Bir süre hiç konuşmadan, sadece karşılarındaki vadiyi, denizin gümüş parıltısını izlediler.

Şehrin gürültüsünden sonra bu sessizlik, Elif'e en güzel melodi gibi geldi.
Elif, "Başardım, Ethem Baba," diye fısıldadı. "Ama sayende."
Ethem Baba gülümsedi. "Sen zaten başarmıştın kızım," dedi. "Makine sadece mühürledi."
Tam o anda, gökyüzünün derin maviliğinde o tanıdık silüet belirdi. Bembeyaz, heybetli kanatlarıyla süzülen o kartal... Sanki onları bekliyormuş gibi tam üzerlerine geldi, bir an havada asılı kaldı. Sonra, sanki bir selam, bir onay gibi, tiz ve net bir çığlık bıraktı vadiye.

Elif ve Ethem Baba, aynı anda başlarını kaldırıp gökyüzündeki o muhteşem dosta baktılar. Kartal, onlara son bir kez baktıktan sonra kanatlarını rüzgâra teslim edip zirvelerin ardında gözden kayboldu.

Ethem Baba, Elif'e döndü. Gözleri nemliydi ama yüzünde bilge bir tebessüm vardı.
"İşte şimdi hikâye tamamlandı," dedi. "Dağ, dostunu tanıdı. Ve yoldaşına haber verdi. Artık sen de bu dağın bir parçasısın kızım. Ne zaman nefesin daralırsa, gözünü kapat ve onu hatırla. O kartalın çığlığı, her zaman yolunu aydınlatır."

Elif, hayatının en anlamlı fotoğrafını o an çekti. Ama makinesiyle değil, kalbiyle... Ve o fotoğrafın adı basitti: "Dostluk."

Hasan Belek
03 08 2025
Akçay

Hasan Belek 2
Kayıt Tarihi : 25.8.2025 20:22:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Ayşe Zeyrek
    Ayşe Zeyrek

    Hocam harika bir hikaye. Hikaye içinde hikaye..
    Tebrikler değerli hocam..

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)