Hiç arkana dönüp bakmadın bile
Öylesine alıp başını çekip gittin,
Onca yılların hiç hatırı yokmuş meğer,
Aşkımızı, sevgimizi hiçe sayıp gittin.
Uzayın boşluğuna bıraktın bedenimi
Sonsuz girdaplara sürükledin yüreğimi,
Gül söktü yüreğini rüzgara verdi,
Rüzgar uğultular içinde inim inimlendi,
Kaktüs çöl içinde dikenlere büründü,
Volkan önünde boynunu büküp diz çöktü,
Sincabın yüreği gümbür gümbürdü,
Yas tutan yüzüm, gözüm, sözüm hecelendi.
Gün yine senden uzaklarda,
Yine sensiz doğuyor,
Yine rüzgar susmuş,
Karanfiller kederli.
Buğulu bir bahar sabahında
Güzel köyüm yine bensiz,
Öğlen saatiydi,
Güneşin kızgınlığında
Harmanına ara vermişti
Yaşlı dede,
Esmer, sıska küçük torunu,
Onun peşi sıra sürüklenmekte,
Solan bir gülün akşamıydı,
Güneşte solmuştu birlikte
Karanlığa gömülmüştü sanki her şey,
Yürekler suskun ve çaresizdi,
Göçüp giden bir baharın yorgunluğu gibiydi.
Süzülüp gidiyor nedense seninle birlikte her şey,
DOLUNAY ŞAFAĞINDA
Bu sabah yine sensizdim,
Yolculuğumu hiç anlayamadım,
Bir dolunay şafağıydı,
Yine terk edip gittin,
Kesin bu son gidişin,
Bu kez dönüşün olmayacak biliyorum,
Yine prangalara vurdun beni,
Yine sonsuzluğa terk ettin beni,
Bu da benim belki son hüznüm
Ayın yakamozunda yıkandı bu yürek,
Nisan yağmurları sıcaklığında,
Nafiledir, yine de gelmeyeceğini bilerek,
Hep düşler, beklerim seni yıldızlar altında.
Hercai menekşesinde bulurum kendimi,
Özlem diye bir güzele vuruldum,
Özlem denen hasret içinde kavruldum,
Ay gibi parlayan yüzüne tutuldum,
Selvi gibi süzülen endamına çarpılıp,
Mavi gözlerinin,
Sonsuz derinliğinde kayboldum.
Hani o zeytin yeşili gözlerin vardı ya!
Bulutsuz yağmur sağanağında sihirliydi yüzün,
Hele alıp beni deryalara sürükleyişin,
Ve rüzgara acımasızca terkedişin vardı ya!
Şimdi perişanım peşinde peşinsıra.
Senli, sensiz, pejmürde geçen günlerim,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!