İslam düşüncesinde hidayet, insanın doğru yola yönelmesi ve iman etmesi sürecidir. Ancak bu süreç, yalnızca Allah’ın iradesiyle şekillenir. Zuhruf Suresi'nin 40. ayetinde yer alan "Öyleyse sağır olanlara sen mi dinleteceksin veya kör olan ve açıkça bir sapıklık içinde bulunanı hidayete erdireceksin?" ifadesi, bu ilahi iradenin ve insanın seçme özgürlüğünün bir arada varlığını vurgular. İnsan, hidayete erme noktasında kendi iradesiyle karar verirken, Allah’ın rahmeti ve yönlendirmesi her şeyin üzerindedir. Nebimiz Muhammed , insanları hidayete erdiremezdi; yalnızca Allah’ın dinini tebliğ etmekle sorumluydu. Bu, İslam’ın temel öğretilerinden biridir: Hidayet yalnızca Allah’ın elindedir ve bir insanın kalbine inşa edilecek iman, sadece Allah’ın dilemesiyle mümkün olur. Bu noktada, insanın kalbi Allah’ın tasarrufundadır. İnsan, mutlak bir acizlik içinde doğar ve ölümüne kadar her an Allah’a muhtaçtır. Bu durum, hem insanın ruhsal yolculuğunda ne kadar aciz olduğunu hem de Allah’ın kudretini ne kadar derinlemesine hissettirdiğini gösterir. Günümüzde, özellikle halk arasında anlatılan evliya ve gavs masalları, insanları hidayete erdirmek gibi büyük bir kudret atfeder. Ancak İslam’da gerçek hidayet, yalnızca Allah’a aittir. Kur’an’a baktığımızda, nebilerin dahi insanları doğru yola iletme konusunda yalnızca birer araç olduklarını görürüz. Onlar, Allah’ın mesajlarını insanlara aktarmakla görevliydiler ve insanları hidayete erdirmek için Allah’ın iradesine tamamen teslim olmuşlardır. Bu, evliya ve gavs figürlerinin zaman içinde yanlış bir şekilde aşırı yüceltilmesinin önüne geçilmesi gerektiğini gösterir. İnsanlar, Allah’tan başka kimseye gerçek anlamda hidayet verme yetkisini atfetmemelidir. İnsanın iman etmesi ve hidayete ermesi, Allah’ın ruhu kuluna üflemesiyle mümkün olur. Ruh, Allah’ın yarattığı ve sadece O’nun tasarrufunda olan bir varlıktır. Hiçbir insan, hiçbir resul, hiçbir evliya, hiçbir mürşit, ruhu bir başkasına veremez. Ruh, sadece Allah’tan gelir ve O, dilediğine iman nasip eder. Bu gerçeği reddetmek ve Allah’tan başkasına hidayet verme gücü atfetmek, şirke girer. Şirkin tanımı, Allah’a ait olan bir sıfatı ya da kudreti bir insana veya bir varlığa yakıştırmaktır. Bu bağlamda, halk arasında yaygın olan "bir bakışla insanları hidayete erdiren evliya" gibi düşünceler de yanlıştır. Hidayet, bir bakışla, bir el hareketiyle ya da bir sözle gerçekleşecek bir şey değildir. Hidayet, insanın kalbinin Allah’a yönelmesi, O’nu kabul etmesiyle gelir ve bu, yalnızca Allah’ın dilemesiyle mümkün olur.
Kur’an, tüm insanlara hitap eden bir kitaptır ve her insan, Kur’an’ı anlamak ve hayatına geçirmekle sorumludur. Eğer insanlar, olaylara ve insanlara sadece dünyevi bakış açılarıyla yaklaşırsa, doğruyu yanlıştan ayırt etmekte zorlanırlar. İslam’a dair gerçek bilgi, sadece Kur’an ışığında elde edilebilir. İnsanlar, olayları sadece dünyevi ya da manevi masallar üzerinden anlamaya çalışırlarsa, bu onları sapkınlık yoluna sürükleyebilir. Sonuç olarak, hidayet yalnızca Allah’ın elindedir. İnsanlar, evliya veya gavs gibi figürlere aşırı bir bağlılık beslediklerinde, gerçekte Allah’tan başka bir kaynağa yönelmiş olurlar. Kur’an’a dayalı bir anlayış, insanı gerçek hidayete ulaştıracak olan yoldur. Hidayet, yalnızca Allah’ın takdiriyle gelir ve buna en yakın olma çabası, Allah’a yönelmekle, O’nun rızasını kazanmakla mümkündür.
çatı katındaki odanın
kuytu bir köşesinde
kumaşındaki eski yağmurların
hüzünlü kokusuyla
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta