Yine kıyımlar önsöz,
Tanıtıma çağların gölgesi düşüyor.
Neresindeyiz acaba yaşadıklarımızın…
Elimin tenine değmesi,
Kaç yüzyılın kimyasını taşıyor bağrında.
Ve sana ilk tadında bakabilmek için;
Erken uyu diyor bana içimin kiremit kokulu kadını….
içindeki batağı dinlendir….süz çamurlarını…
Güçlendirici maddeler kat içine…buğday sapları, biraz tuz….
poşetlere sararak olgunlaşmaya bırak….bu sızımsı yapıyı….
İnsan kirli yanlarını da estetik kılabilmeli…..
eğit gözlerini….ellerini disipline et….
Sorumluluk almaya mı benziyor dokunmak ….
büyüsünde boğulmaya mı….
git öyleyse hep içeriyi özleyerek …
gitmeyi başaramaz insan…
hesaplaşmalarını bitir ki bir yanın hep küs kalmasın sana.
Hava kış saatini vuruyor yinede yağmur koksun oda….
saçlarımın her telinde bir Azrail.
kestikçe!
kuyruğu kesik yılanlar,
deliliğin kargaşasına vurdu kendini
Kalp kıymasından köfteler herkesin sofrasında….
afiyet olsun…..
kalbinizi bitirmeden doymanıza izin vermez bu yaşam…
üzerine bir bardak kan….artık sırtınız yere gelmez….
iyide beyninizde tükendi…
canınız sağ olsun…
Yaşamın atıl alanları bunlar…
üzerine konuşamadığımız…
zil çalar bu bir teneffüs aralığıdır sana yüklenenleri öğütmeli….
hep aynı ismin toplamının çınladığı zamanlara kim gülebilir ki…
savrul…
git ve yaşa…
Benim gönül ırmağım biraz deli….
Okyanus sanıyor bazen kendini..
uzansan ayakların değecek tabanlarına….
Ayı gördü mü med cezir çılgınlıklar yükleniyor…
Benim gönül ırmağım, bazen sen sanıyor kendini….
Dibe vuruyor bazen…yalpalayıp duruyor sarhoş….
ben gittiğim bütün şehirlerin
kederini gördüm
bütün denizlerin gözlerini
ki beklemektir rengi suyun
ben vardığım her insanın
Rüzgarın yönlendirmeye yetmediği
Bir yel değirmeni hapis edilmiş
öğretilerin kurbanı ayaklarıma….
Enerjisini dönüştüremeyen yel değirmeninin hapis hüznü bu….
mimari yorgunluğu…
işlevinin dışına çıkmış viktorya dönemi acısı…
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!