Her ülkenin kendine özgü bir anlayış kıvraklığı var olduğunun hislerime kaydı vardı, daha küçük yaşlarda. Kaydettim sürekli, memuriyet, sivil, hukuk ve serbest yaşam diyerek izlenimleri raflara yerleştirmek isterdim hep. Ev hanımı özelliğim öne çıkardı kendince dönem dönem. Hiçbir şey bilinen değil, tek bilinen, ayrıca bir yazılı anlaşma, ara sıra sözlü anlaşmalarda dikkate alınır, hoşa giderse. Memuriyetten yazılı bir haber daha kolay ve rahat bir anlayışa sığdırılabiliyor, o da kısıtlanabilir hürriyetine ulaştırılıyor yenilerde.
Bir anlayışa sığdırabilme diye ilgilendiğim, serbest yaşam konumu altında örneğin toplamayı denemiştim;
Aile ilişkisi, ev kime ait ise orada, eşler arasında, gelir düzeyi etkilenim kazanabilir an ve an
Aile ilişkisi, ev kime ait ise orada, komşular arası ilişkiler yorulmasın özeni belirgindir bazen
Alie ilişkisi, ev kime ait ise orada, alış verişte, seyahatte yurt içi veya yurt dışı ayrıcalık olur
İş hayatı süresinde bütün ilişkiler bazen kolay algılanabiliyor, zira, iş saatlerinde diğer gerçeklerden uzak kalınabiliyor, soluk alınabiliyor, sorumluluk duygusu hatta olağanüstü sağlıklı ve sağlam duyum duruşundan bile haz alınabiliyor. İşsiz kalınırsa, hastalık, kaza gibi kötü tesadüfler icabet ederse, sabır diliyorum dayanabilmelerine. Bu kötü tesadüflerde de fırlatılmış olunabilen durum ile ne yapılacağını çok azı düşünüyor. Bir memur, kötü bir tesadüfle, 'hayır' kararı aldıysa bir işin yürürlüğü için, o hayır’ı mahkeme kolay kolay evet’e çeviremez. Kimin elindeyse düdük, keyfine göre çalabileceğine uyulmalı oynuna tarihlerce alıştırılıyor…
Avrupa Birliği ile birlikte bir yaşam için:
‘’’’ Ne Demek! Buyur....
Kalbini kıracağın birini bulamadın mı?
Yazık,
Sen şimdi üzülürsün, sıkılırsın.
Neyse senin üzülmen,
Beni de üzer bilirsin,
Sana kalbimi yolluyorum,
İstediğin gibi yerden yere vur,
Lafımı olur;
Ne demek! Buyur… ……’’’ Sevgili Şairimiz Zeki Geniş bey’e teşekkürler
başarılmalı… elbette bir genel çoğunluk başaramaz bunu, birkaç çiçekle de yaz geldi denilemiyor… hep azınlık kararı, çoğunluğu diye bir cümleyi bile bitiremeden daha ‘hep bana hep bana’ tepesinde duran için, aşağı doğru gayet iyi kayılır… Bolu dağında kayak mevsimi yakınlaşıyor demek istemedim dersem de yalan olur...
Avrupa Birliği ile yaşam için bıçak sırtı anlayışı kağıtta güzel, uygulama ise hakkını aramayı biliyorsan alırsın sanılır, hakkını arayacak o aracı kim olacaksa, ki o aracı olmak, o bulunmak zorunda, peki o terk ederse seni, diye de hesap var daha ardında. Bir lokma ekmeğe kaç takla atmalı soluk, demek az kalır bu adap karşısında bazen… O lokma zehir zakkum edilir ve sonra yutulsun diye bırakılır…
Kimilerinde soluk kalmıyor elbette, diri diri bir yaşamın yokluğunun seyri hiç hoş değil, ama az değil ki… Güç birlikleri de alabildiğine çoğalıyor çığ olmaya, o çığ da ne kadar ufak iken yuvarlatılırsa hayra yarar, yoksa Allah muhafaza…
eğer karar alındıysa uşaklık hizmeti sırası sende diye, o devletin makamları işlememeli… 1938 den beri buna soyundu Avrupa, Amerika da keşfetti bunu Hitler sürecinde… Aklına çare gelsin fırsatını bulamaz kimse, çünkü emniyete alınmıştır bu, daha anlaşılır anlaşılmaz yedek sonsuzca el altında duruyor ve sürekli yedeği de eklenmek şartıyla, ötekini sokarlar araya hizaya dizeye… Anayasa en güzel örnek buna, futbol sahasında oynanmaya sunulu… sermaye daha açık seçik bir ikramiye… vergisiz beslenen iyi kükrer, iyi yakarırlar, iyi yalakalardır onlar, deniliyor sık sık… Ama öyle soygun, vurgun yap ki, yaşamın ilerisine uşak çalıştırabilesin zengince… Bir ülke az vurgunla bel bükmez, okkalı olmalı…
Sahi, ben bu arada bıçak sırtı anlamını buldum; çok yakın aralık, çok az fark demek, ama nasıl kullanacağımı anlayamadım daha tam. Vergiye bir aritmetik gelir ki, bu yasayı yazan da, yazdıran da bilmez ne olduğunu, ama başı darda olan belediye bilir bunu. İhtiyaç duydukça gelirden kesinti hayata geçer, anlatılması, anlaşılması yok ki zaten, ne suçlu var, ne suç, ne ezen, ne ezilen, buna dayanabilene dünya bir zevk, bir renk… Kural denilen işe değil, kişiye yaramalı sistemi Avrupa ithali hükümetiyle mutludur seçimde oy verenler, daha Cumhurbaşkanı için de onlara başvurulacak, yarasalara işe yarayan ve ama kendini yarasa sanan duyguları sadece beslenmiş kümecikler… diğerleri için de, hep diken üstünde bir gece huzuru ile hep sabahı akşam edebilmek... geçmişe bakarken bugünü okşuyorum elimde olmadan…
Çok küçüktüm, bunlara ilgim giderek hobi oldu… Düşünce de bir hobi olabilir veya sadece hobi bir düşüncede de olabilir… ara sıra durgunlaşmaya elbette ihtiyaç duyulur… Madem şu son yılların yüklenmelerle yıpratıcılığı böyle belli ettiriyor kendini, bari bir hayrı olsun diye, düşündüm işte yine… Azınlığın bu kurtuluş yaşamı bir çare mi bilmiyorum, çoğunluğun mutsuzlukları üzüyor beni.
Çoğunluk oluyor hep, yoğunca felaketi davet eden, azınlıklar sivriliyorlar çünkü, onlar haşa, hiç bela davet ederler mi? Yahudi gibi bazen yer değiştirmeye koyulurlar…
Avrupa Birliği ile yaşam için bu kurallarla hep kendileri batıyorlar, neden Asya kuralları yaşamda kalmasın ki? Düşünüyorum hep… üzer beni, iğnem batar gibi algılanır sık sık… öyle istediğim de oluyordur belki… bıçak sırtı bir anlayış kıvraklığında bükülüyoruz işte… doğaldır, düşünme hakkını alıyor der geçerim belki… bir çiçek yaprağının dikeni olur mu hiç? Bir gül dalının dikeni oluyor, ama gül yaprağının dikeni yok ki…
Ama batıyor ise veya batıyor işte gibi bir hal nihayet oluyorsa, olsun isteniyor diyedir. Şu yorma zahmeti de öyle değil mi, boşuna mı harcanıyor yeryüzünde? Bir gül yaprağının ne çok günahsızlıkları acıyor bu benzetmede…
Hep testileri su yolunda bıçak sırtı kırıyorum ben de… hobi falan değil üstelik amaçlanmak, sadece anlamak için öncelik tanıdığım ile önceliği olmalıyı karıştırıyorum, hepsi bu…
Ekim 2007
Sevinç KavukKayıt Tarihi : 7.10.2007 17:54:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (1)