kalbim
çıkmadan yerinden
bir çocuk fırlıyor içinden
başlıyor zamanın saat kulesine tırmanmaya
dünyanın sıfır derece meridyeni titriyor sanki
önce batıdan çekiliyor bir yana
sonra doğudan 
farkına varıyor
önce saatin vakti göstermediğini
düşüyor zihnime böyle bir farkındalık
tefrika edildiğim günlerde 
kayıtlara geçiyor yitik zamanlar
eğilip kulağıma fısıldıyor
onu seviyor musun
söğüt dalları bir o yana
bir bu yana
en telaşlı yürüyüşlerinde akrep
yelkovanın  kıskançlığı yüzünden 
vapuru kaçırdığım günde
yağmur altında onunla karşılaştım 
durdu zaman
ve o nazarın efsunundan kurtulmanın zorluğunu
siz bilemezsiniz
ayrılmanın zorluğunu da 
bocalayışımın kelimeleriydi 
anlatmak istediklerimin meramıydı
ve bahaneydi ayarsız saatler
ve gecenin içinden
bulup çıkarmaktı yıldızları…
yıldızlar tükenmeden
karaya vurmuştum bir kere 
çırpınıyordum ıslak kaldırımlar üzerinde
belki sonsuz bir rüya doğuruyordum 
kim bilir
temaşa ettirdiği şehrin sokakları arasına 
yolumuzu düşürdüğümüzde
bir daha söylediğini görüyordum 
o rüzgarlı cümleyi
ayar saniyenin peşinde koşmaktı
her koşu 
her adım 
her nefes 
ayarlanmış bir saat gibi
ziyan değildi 
bir saniyesi bile 
yürürken rıhtımda
buldum kendimi  birden 
bir çocuğun avuçlarında
ne kadar ona benziyordu 
ya da bana 
ya da akrabaydık…
candan bir yan vardı aramızda
aynı yolları adımladığımız
aynı çamurda
izimiz aynı
gece
gündüz 
bütün insanlar  gibi
aynı şehrin bulvarlarında
ayarı bozuk saatlerimizle 
vakit kaybediyoruz
varsın saatler durmuş olsun
varsın sevmelerimiz bilinçsiz olsun 
aklıma bile gelmiyor
ne renktir radyasyonlu yağmur bulutu 
yağmur olup yağmadan önce
o fettan bakışlar
Allah vergisiydi
gözlerime değince
ürpermemek 
en uzak ihtimal demekti
sanmıştım ki o kır düğününde
bütün çiçekler kopacaktı dalından
sanki o yolunu değiştirecekti de
eli boş dönecekti kırlardan
ben boşuna bakacaktım papatya falına
ismini sayıklayacaktım
bıkıp usanmadan
seviyor
sevmiyor 
keşke 
kaybolmuş kimseler olsaydık 
kaybolduğumuzu bilmeden 
yürüseydik sonsuza doğru
başka bir alemin içine 
hala kendi alemimizde 
yaşadığımızı sanarak
keşke
hasretle hatırlayacak bir günümüz olsaydı 
bu yüzden 
ne ağaç kabuklarındaki yosunları arıyor gözlerimiz
ne karınca yuvalarını
ne ateş yakıyoruz 
dumanımızı yükseltebilmek için 
ne aynalarımızı tutuyoruz güneşe
redfer
İlyas KaplanKayıt Tarihi : 29.4.2025 18:34:00
 
 
 
 
 Şiiri Değerlendir
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!