Ben sana yürekten bağlı,
Ben sana gönülden tutulmuş,
Ben sana delice sevdalı,
Sen vefasız olsan da
Sen sevgisiz olsan da
Sen beni sevmesen de
Sabahları erken başlar
Her gün mani okunurdu
Eğilirdi öne başlar
İlmek İlmek dokunurdu.
Çözgü ile çözünürdü
Bir hüzün çöktü yüreğime
Sensiz geçecek günler bekliyor beni
Gözlerim yollarda, gözlerim ıraklarda
Gözlerim hep arayacak amma bulamayacak seni
Gözlerim sen gelinceye kadar yaşlı
Gözlerim sana hasret kalacak.
Asırlar boyunca, bağlı özüne
Aldatmaz kimseyi, sadık sözüne
Dostları sevgiyle bakar gözüne
Düşmanları yılar, Aslan Mehmetçik
Gözü ile baksa, düşman geberir
AB’ ye gireceğiz diye diye
Kültürümüzden ödün verdik niye
Kaybettiğimiz nice sene uğruna
Verdiler mi hepimize hediye
Bir parmak bal çalıp ağzımıza
Sanırdım gönül buz tutup karlanmış,
Yürek sevdalanmış yakıp gidiyor
İnceden inceden bir kor harlanmış
Aşkım nehir olmuş akıp gidiyor
Akıllanmaz yine gönül bağlarsın
Dışarıya çıktığında hava bulutluydu ama birden bire toz duman içerisinde kalacağını tahmin etmiyordu. Rüzgarla birlikte yerlerde bulunan her şey oradan oraya savruluyor, gözle görülmeyen toz torak ise birbirine karışarak yüzüne doğru anide çarpmaya gözlerinin içine dolmaya başlamıştı. Genç adam ağır adımlarla yürüyerek günün tadını çıkartmak istiyordu beklenmedik şekilde başlayan rüzgar buna izin vermiyordu. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi üstüne bir de yağmur damlaları düşmeye başlamıştı. Aklından “İnşallah bu yağmur hızlanmaz” diye geçiriyordu. Havanın bu şekilde bozacağını tahmin etmemişti. Üstündeki kısa kollu geniş yakalı beyaz renkli gömlek ve ayağındaki spor ayakkabıları hiçte bu şartlara uymuyordu.
Genç adam tüm bunları düşünerek yürürken korktuğu başına gelmişti. Yağmur gittikçe hızlanmaya, tüm hışmıyla yere doğru bardaktan boşalırcasına yağmaya başlamıştı. Kısa süre içerisinde gömleğinin ıslaklığını vücudunda hissetti. Evden çıkarken özene bezene taradığı saçları ise rüzgarla iyice karışmış, yağmurla da yapış yapış olmuştu.
Yağmurun hızlanmasıyla tüm insanlar hızlı bir şekilde hareket etmeye, bulabildikleri saçak altları ile dükkanların tentelerinin altlarına veya binaların girişlerine sığınmaya başlamışlardı. O da diğer insanlar gibi sığınacak bir yer bulmak için çevresine dört gözle bakmaya başladı. Birden gözüne bir pastane ilişti. Hiç tereddüt etmeden içeriye daldı. Etrafa biraz göz gezdirdikten sonra bir kenarda bulunan iki kişilik masalardan birine doğru ilerleyip sandalyelerden birini çekip oturdu. Pastane içerisini biraz inceledikten sonra “küçük mütevazı bir yer” diye düşündü. Kısa kollu olan gömleği iyice ıslanmış, kolları soğuktan ürpermişti. Garsonun
-Hoş geldiniz efendim, sözüyle irkildi.
-Ne alırdınız?
-Bana bir fincan çay getir de içim ısınsın, dedi.
Altay dağlarına eşsin gözümde
Senle gülücükler açar yüzümde
Edirne'den Kars'a sensin özümde
Kurultaya sahip olmuş Erciyes
On iki ay taşır üstünde karı
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!