Yol uzun, sonu nerede bilinmez
Kâh sevdalıyım kâh divane giderim
Çanta sırtımda, yol önümde, yola düzülen
Bir marş tutturmuşum, söylenir dururum
Yol uzadıkça, dönüp bakarım
Ademoğlu bu kadar mı korkak ve zayıf
Bu kadar mı garip ve habersiz
Bir adım önde gitmeli, kendinden emin
Basmalı tepelerin kıyılarına
Öteki geride, ezilmiş sanki biraz
Hangi menzili koysam arza
Sana çeviriyor gözünü, yanağında güller açıyor
Aldatıyor, acizdir dediğim ney varsa
Senin için girsin kalbime
Bu semâlar ben doğarken temizdi; şimdi dönüyorum
Zemin bir başka sessizdi; şimdi dönüyorum
Yavaşça sıyırıp kan kokan kefenimi
Sadrımın sihirli diyarına bırakıp
Dönüyorum tepeleri dumanlı dağlardan
Özlüyorum seni dostum,
Ağlıyorum arkandan dolunaylı gecelerde,
Üzülüyorum.
Oysa sen beni bıraktın,
Sevdiklerini bıraktın,
Hayatı bıraktın,
Sen ışıklı güller taşırsın sepetinde
Benim hoyrat parmaklarım yanar
Sen güneşi arzulayan bir mayıs çiçeğisin
Sevgi tufanlarına kapıldım ben hazanların
Aydolun yok mu bu gece
Naza gel
Sitem et
Darıl bana
Beni esgeç vakit
Bir başıma dağa yolla
Bostanda yüzünü çevir öteye
Şüphe iskelesinde
Ufku göğsüme perçinleyen sandal
Gökyüzünün bitap ve korkak kuşlarını,
Kır tozuyla okşayan, karanfil merhemi...
Götüreceğim seni.
Hayalimde bir yer var
Ormanın en derin su sesi
Ve çağlayan ırmak sesi bir yerlerde
Orada hayata varmak istiyorum
Sadece yazında değil
Hem yazın, hem kışın ve de sonbahar
Hürriyet beklerken esinti daveti
Kadim başlangıçlara sokuldu şafak vakti
Rakım yitiren bülbül gibi sevgi
Yazgı ellerimde bir hun gelinciği
Nefesim bitkin markör ummalarında...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!