Düşün ki bir an, sen ben olmuşsun, ben de sen
Düşün ki bir an, sen beni sevsende, ben seni sevmesem
Yada sever gibi görünsem
Biraz dalga geçsem seninle, vakit geçsin diye.
Ve sen beni ölesiye sevsen
Rüyalarını hep benimle süslesen
Oturmuşsun pencerenin önüne,
dışarı seyrediyorsun.
Nereye baktığını bile bilmeden, umarsızca.
O sırada bir silah sesiyle irkiliyorsun
Sanırım bir maganda kurşunu.
Merak ediyorsun
Bilmezdim,
gecelerin bu kadar kahpe,
bu kadar hain,
yalnızlığınsa, yenilmez olduğunu
Yıllar yılı farkına bile varamamışım,
içimdeki çocuğun büyüdüğünü
Kadere inanabilseydim eğer sizler gibi,
..... çok daha kolay olurdu mutlu olmak.
Her şeyi atıp üzerinden,
sorumsuzca yaşamak.
Kadermiş demek..! ! !
Hiç vijdan azabı çekmeden,
9 Yaşındaki oğlum Enver'in okulda ders konusu olarak yazdığı iki adet şiirini iki tane pırıl pırıl Atatürkçü çocuk yetiştirmenin verdiği gurur dolayısı ile burada yayınlamak istedim
(I)
Atam öldün gittin, öldün ama bizim için yaşıyorsun
Kalbimizde yaşıyorsun
Seni resimlerde görüyorum
Kanadı olmayan bir kuş misali
Mavisi olmayan deniz gibiydim
Yaprağını dökmüş ağaç misali
Avare gezinen rüzgar gibiydim
Sen çıktın karşıma, tuttun elimden
Nasıl sesin çıkmaz, su diyemezsin
Gücün kalmaz, dur diyemezsin ya!
Sev diyemiyorum işte....
Gel yanıma küçüklüğüm
Kucaklasın seni, ihtiyar benliğin
Sevsin, okşasın, öpsün
Ne kadar çabuk büyüdün yumurcak desin
Koklasın taze tenini
Ve yoklasın ihtiyar beynini
Güzel söz söylemek, sadece insanlara mı mahsustur?
Köpüklü dalgaların,lodos rüzgarının
Memleketteki yavuklundan gelecek mektup kadar
Kıymeti olamaz mı yanında
Daha çok ağlatmaz mı, daha çok öldürmez mi adamı
Kendini parçalamaz mı
Uzun boyu ve kara kuru yapısıyla ilk bakışta farklı bir ciddiyete sahipmiş gibi görünse de, Kordon da ki en ciddi devlet dairelerinden birinin neşe kaynağı ve maskotuydu Ahmet. Çocuksu ruhu ve genlerinde taşıdığı espri yeteneği ile dairenin olmazsa olmazlarındandı. Her ne kadar yaşını başını almış bir genç olsa da yine de en küçüklerden biri olması nedeniyle erkek memurların kardeşi, genç kızların kankası, orta yaşını geçmiş ablalarının ise evladı gibiydi. O kadar içli dışlı, sıcak bir hava vardı ki, bayanlar bile kadın kadına sohbetlerinde Ahmet’in gelmesiyle sohbeti kesmez, hatta Ahmet i de sohbete dahil ederlerdi.
Her ne kadar abartılmış olsa da sonuçta inkar edilemez gerçek olarak tanınmış bir var-yemezdi bizim Ahmet. İzmir e yarım saat mesafedeki küçük bir ilçede ihtiyar anne babasıyla oturuyor, belediye otobüsünün dışında bir arkadaşının arabasıyla daireye gelmesi veya sefertasında getirdiği öğle yemeğinin dışında, büfe de bile bir şeyler yediğinin görülmesi günün konusu oluyordu.
Milli ve dini günlerdeki daire içi bayram seremonileri Ahmet le daha bir kalabalık, daha bir renkli, daha bir neşeli ve öneme binaen kutlanır olmuştu. Her bayram sonrası Ahmet giriş kapısında ilk gelen ve bekleyen olarak ağabeyleriyle sadece tokalaşır bayan kankaları ve ablaları ile ise sarılıp öpüşmeden göndermezdi içeriye.
hani butun siirlerin altina ayri ayri yazmak gerekir ama yalnizca sunu soylemeliyim bir insani tanidigima memnun olmak nasil bir duyguymus anladim.tesekkurler 'var' oldugunuz icin...