Hasan Esat Heptunalı Şiirleri - Şair Has ...

Hasan Esat Heptunalı

bir sabah ezanının hemen ertesinde okunmalı,
adıma yakılan o son türkü…
alaca karanlığında gecenin,
o, her şey dahil karanlığa yürüşümde…
……………………
gün gelir de …

Devamını Oku
Hasan Esat Heptunalı

Koridorda ayak sesleri,
Şakırdadı az önce yan kapının kilidi
Sayıma geldiler yine belli
Üç buçuk adıma, yedi adım
İçinde bir ranza
Ve kocaman bir dünya

Devamını Oku
Hasan Esat Heptunalı

deniz kokusu geliyor dağların ardından
o kadar uzağımda ki
bi o kadar da içimde namussuz…
denizi terk eden son tayfa ile
demlendim az önce
merak edersen onu

Devamını Oku
Hasan Esat Heptunalı

bastır(ıl) mışlıklarına…
hükümran olmak ne güzel bi duygu...
ve…
ne acı…
öpmek yanlış kurbağayı…
beyaz atlar öleli çok oldu…

Devamını Oku
Hasan Esat Heptunalı

ege kıyılarında
bir sahil kasabası..
ve bir sirtaki...
karşı sahilden
meltemin getirdiği...
kadehte de rakı hani...

Devamını Oku
Hasan Esat Heptunalı

şimdi…
gitme vakti demiştin hani…
titrekti sesin…
erimişti yürek …
ses etmemiştim…
edememiştim…

Devamını Oku
Hasan Esat Heptunalı

Bir tek seni almadım yanıma
Ben giderken bu şehirden
Geçmişten yadigar…
Ve sen...
Nuh’un ardında bıraktığı
Ama ona inat

Devamını Oku
Hasan Esat Heptunalı

Tüketilmiş yaşamların
Dar sokaklarında…
Çarpılıp, çırpınırsın
O duvar senin….
Bu duvar kimin, bilinmez…
Tüm mahşeri yalnızlıklardan arınmış

Devamını Oku
Hasan Esat Heptunalı

“ Mektubunda, yazdıklarının ana fikri şu olsa gerek:
sanırım gönderdiğin hikayeyi yazan kişi, bardağın diğer tarafından bakarak vazgeçmekten bahsetmiş...evet, diğer bir bakış açısıyla hayat, bir vazgeçiştir aslında... ancak ben, böyle bir yorumu pek sevmiyorum...seçimdir diyorum... özünde aynı bile olsa söylenenler... ancak seçimlerde, pişmanlığa yer yoktur.olmamalı da...zira böyle bir lüksün olmadığını ve olmaması gerektiğini düşünüyorum...aksi taktirde, kendine acımalar ve acındırmalar beraberinde gelir ki bu, bir insanın diğer bir insana taşıtmak için, içine girdiği nafile çabadır...özetle, hayatta en zor olan insan etini taşımaktır...bu yüzden vazgeçiş ya da seçimlerde pişmanlığın yeri yoktur...sadece ders çıkarmak vardır...ve böyle de olmalı…” gün gelir sevilir…damarların sökülürcesine seversin…evlenirsin.tabii bu görece şanslı azınlık için geçerli… diğerlerinin vehameti zaten malum ya da evlenmezsin ne bileyim…ama yaşarsın… Umuda, mutluluğa dair her şey. Zaman geçer, alışkanlıklar mıdır yoksa, dost olmadan sevgili olmaya kalkmanın “dayanılmaz hafifliği midir” bilinmez; iyi bir depresyon için en sağlıklı yatırımı yaparsın.Biriktirirsin farkında olmadan, fark ettiğinde ise, yaptığın yatırımın geri dönüşünü izlersin önce, çaresiz… acıtır…ve günün sonunda umduğundan çok daha fazla incinirsin… hafiflemeyi umarken. Ardından, yeni sevdalara yelken açarsın.Ama, etini doyurursun sadece ve o, her son çığlığında, eksildiğini hissedersin biraz…sevgiyi arayan, sevgisiz sevişmelerin eşliğinde… sonra, yaşanmışlıklarının erdemiyle(!)

“Bir kadınla erkeğin ilişkisi, trapez gösterisi gibi olmalı trapezin birinde duygusallık… bir diğerinde ise cinsellik…ve bunların harmonisidir insanları birbirine bağlayan…ancak, bu iki cambazı destekleyen bir ağ olmazsa o güzel gösteri ölümcül bi hal alabilir…ve gösteri trajedi ile bitebilir…işte bu ağın adı da dostluktur.bu yüzden ten ve duygu patlamasıyla başlayan bir ilişkinin acı ya da tatlı bitişinde o ağın varlığını sorgulamak gerekir…bu ağ belki ilişkinin bitmesini engelleyemez ama, çirkefinin çıkmasını engeller en azından…” dersin… dersin de… ölümün başlamıştır aslında o an fark etmezsin…

ölüm ağırdır....ölüm soğuk ve özellikle böylesi durumlarda bir anda gelmez ölüm..gelişini hissettirir...ancak...tıpkı etrafı kurtlarla çevrili bir ceylanın kaba etleri ağır ağır kurtlar tarafından yenirken geviş getirmesi gibi..paralize olur bazen insan...hissetmez...ya da hissetmek istemez bu ölümün kokusunu duymayı...ta ki...ölene kadar...ve o....son günden bir gün sonra...anlar yitirdiklerini ki...o an...geçmiş olsun anıdır...işte bu noktadan sonra insan yapmaya başlar kendine ne yaparsa...pişmanlık...öfke...boşvermişlik...açlık... intikam duygusu...kullanma isteği....ödediği faturaların acısını çıkarmak istercesine..ve hep...yeni adisyonlar açar başkalarına fatura etmek üzere... çünkü...canı yanmıştır....hem de çok...zira adalet sağlanmalıdır...duygusal mastürbasyonların eşliğinde.... oysa ki, içinde bulunduğu ortama..etrafına..etrafındaki insanlara çeşitli anlamlar yükler insan...ki bu da insan olmanın doğal bir sonucudur...ve işte bu noktada ayrışımlar başlar...neye? ..kime? ...ne kadar? ...anlam yükleneceği...ve yüklenir anlamlar...taşınması istenir karşı taraftan...karşı taraf ise ses etmez öncelikle hoşnuttur zira bu yükten...taşırım zanneder...ancak...zaman içinde bu yük taşınmaz olur...dizler titrer...öte yanda...bir yük daha bindirilir...sonra biri daha...zira anlamlar...artık yük olmuştur...taşıyana...çünkü kendi yaşam alanının daraldığını izler önceleri sessizce...oysa ki anlam yükleyen fark etmez...edemez...nasıl da yük haline geldiğini göremez...kapalıdır gözler ve görmek istediği pencereden bakar....fırtına öncesi sessizlik bulutları yaklaşmaktadır oysa ki diğer pencerede sinsice....neden sonra....bulutlar boşaltmak ister biriktirdiklerini...ve....boşaltırlar pervasızca....kaçışır insanlar panik halinde...gözlerde şaşkınlık...sevincin yitişi...izlenir travma halinde... son çırpınışlar kar etmez...ve...hayal kırıklıkları kol gezer caddelerde... amansız devriye nöbetleri...histeri krizleri...

Devamını Oku
Hasan Esat Heptunalı

Ayak sesleri…
Tınısı boş sokakların
Tüketilirken gece…
Yorgunluklara isyan
Parıldayan gözler,
Öykünmüş çocuklara afacan…

Devamını Oku