Sen büyülü bir aşkın
Çentik attığı mermilerde
Yolculuklara çıkarken
Ben Yıldızlar ağlattım gökyüzünde
Yalvarışlarımla
Ve
Sonsuzluğun ve çaresizliğin demir attığı bu yerlerde
Ne geçmişim var şimdi, ne deli sevdalarda yitmişliğim
Varsın gelsin ölüm, ister Mezarı Şerifte, ister Kabil de
Nerede olursa olsun, fark etmez mezar denilen beşiğim
Özlemlerim işgal edince yüreğimi,
Delice bir arzuyla gelip o şehri yakmak istiyorum,
Vazgeçiyorum daha sonra;
Eğer ateşe mahkûm olursa o şehir
Bende yanarım,
Bilmekteyim yanmaların acısını
Köprüler kurarım
Yüreğimdeki yolculuklarda
Sana kavuşmak için
Her gün batımında kanarım
Güneşin kanını emerim akşamları
Işık vermesin diye
Güney Çin Deniz’nde
Büyücü bir kadın
Dileğimi sordu,
Seni diledim
Sen zemheri ayazında
Yaz güneşim
Olmaz ya
Bir gün, ansızın geliversen
Sensizliğe buz kesmiş bir akşamüstü
Ya da, hasretin üç beş nöbetinde
Dudaklarında o eşsiz gülüşün
Ellerinde koca bir özlem
Yıldızsız semaların resmini çiziyorum
Dolunayda gözlerine
Sana dokunup ağlamak istiyorum
Ağıtlar yakıyorum
Yüreğimdeki kan lekelerine
Bir bilsen
Daha dün gibi, çınlar dalga dalga kulaklarımda sesin
Öylesine umarsız, öylesine duygusuz, öylesine bahtsız
“Seni Sevmiyorum, İstemiyorum” nedeni yok bitti deyişin
Oysa ne çok sevmişim ben seni KADINIM, hiç hesapsız
Onurum, ayaklar altında ezilirken çürümüş çöpler misali
Bir ses ver
Sevgili
Bir nefes
Oysa
Ayrılık değil bana yokluğun
Sen sustukça
O gün
Sabah güneşinde buğulanmış
Bir menekşenin damlaları kadar sıcak
Akıvermişti gözlerimden içeri gözlerin
Korktum bir daha hiç açmadım
Kaçmasın diye gözlerimden gözlerin
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!