Hasan Akın Şiirleri - Şair Hasan Akın

0

TAKİPÇİ

Hasan Akın

Tozuna yokuş vurur kuru dalına dul…
Sene-i devriyesi bitmez dünyanın…
Yüreğim marazlı ayva dalında…
Ocağın karasında yüzüm…
Yaş ortudun yanmasıyım…
Bir üflesem gözlerimde kül…

Devamını Oku
Hasan Akın

(Çegil:Erzincan'da, kayısı ve üzümleri kurutmak için kullanılan, taşlarla örülü gölgeliği hiç olmayan küçük tepecik)

Taşlarla örülü bu yumağın sahibiyim ben
Adım çegil.
Her yağmur yağdıkça
üstümü çiğneyen ayaklarıyla

Devamını Oku
Hasan Akın

Mehtabın seyrine yağmur düşürdüm
Kimseler bulamaz bizi bu siste
Almışım başımı gönlüne yaslamışım
Alıp başımı gitmişim gönlüne
Dışarılar soğuk
Dışarılar kara

Devamını Oku
Hasan Akın

ömrüm ahhh ömrüm
dizlerimde tohumu toprağın
gölgeler içinde büyüttügüm
ve yagmur düsünce ıslığımın eteğine
çamurdan evler örerdim
kuruyunca çürüttüğüm

Devamını Oku
Hasan Akın

Cabar dalı oyluk sarmış ağlaşır...
Kimde demli;
Kimden öte saçların...

Derler, düşür eğerini
Geçti senden mezralı...

Devamını Oku
Hasan Akın

Bitmek bilmeyen gözyaşlarına
yitik bir ayrılık düştü...
Anamın ağrıyan yanlarına

Yüreğinin darlanan mahzeninde
sebebin oldum...

Devamını Oku
Hasan Akın

herkes nedense kapısının kilidini değiştirme telaşında...
herkes muhkem bağlıyor kendini beton yığınlarına

bugün yağmur yağacak korkusu var mesela...
şemsiyeler koltuk altlarında...
kulaklar sabah haberlerinde...

Devamını Oku
Hasan Akın

kan adı yüreğim
kanadı...
uzak diyarların türküsüne ağladı.

beyaz merhametin kızıl nehrine akan...
bir gümüş el aynası...

Devamını Oku
Hasan Akın

Bir avuç suyla yunan toprağın kulpundan
Kalbine düşen her çarpıntının
sürgüsü saklandığından beri
Gül dalında dikenleri süsleyen rüyalar
Gördüğü hayali bezermiş.

Devamını Oku
Hasan Akın

DERT SENDE...

Öyle derin bir çizgiydi ki bu gözlerinden süzülen... boğuldu sazlığın bütün ayrıkları bir bir... kasketli şapkasına sarılı çatık kaşları, cıgara dumanının aralığına daldırdı...ters baktı yamaçtan şehre... kerpiç evlerin çürümüş duvarları, yılların karasını bağlamış gözüktü beline...öyle ya; taş ocak hiç soğutmadı ki, bugüne kadar kaynayan yarayı...nasırlı ellerinde sıkıca tutuşan, ağzı korlu kazmayı, daha bir hızlı vurdu karaağacın gölgesine...toprağa sevdalı köklere kustu bütün kinini ve kırıp belini yıktı çegil üstüne... rahatladı.

Suyun saati geldiğinde zaman işlemeye başladı. Vakit durma vakti değildi ya! Tez elden suyu vurdu döne döne içen baranların başından...eğdi başını berrak suyun önünde, dudaklarını deydirip kana kana suladı yüreğini. Bir zamanlar bu yokuşlarda koşturmamış mıydı suyun peşinden... kesik suyun peşinden sürgün gitmemiş miydi... yıkık duvarlar örülmemiş miydi ellerinde... hugul bacasına serip bedenini, kiraz gölgesinde kestirmemiş miydi.... yalnızdı şimdi...dalıp gitti uzun uzun hatıralara...seyretti filmini.

Devamını Oku