gözlerindeki ışığı göstermek isterdim
gökyüzünden evvel
gülüşünün sıcaklığını göstermek isterdim
güneşten evvel
Parçalanmış bedenler, kanayan yaralar
ve akan yaşları görüyor gözlerim
Korkak yürekler, umursamaz vicdanlar
ve münafık suretler görüyor gözlerim
Binlerce cihad, onbinlerce mücahit
Bembeyaz aklar düşmüş sakallarına
Acılar inmiş çizgi çizgi şakaklarına
Şairler seni söyler sazın telinde
Nasıl böyle harap oldun Kureyş ilinde.
Prangalar takarlar Habeşli Bilal’ime
yine bir gece
dilimin bağının çözülmesine ramak kala,
infilak etti zihnimdeki düşünceler
ruhi sancılar yayılmaya başladı atardamarlarıma
beni sanki hiç bırakmayacakmışcasına sıkan
bu caninin adı da ne?
Kırmızı bir kumaş üzerinde; hilâl ve yıldız muâzzezdi.
Hilâl ve yıldız berk oldu milletle, haçlıyı ezdi.
Tutsak bir kuş dahi bu topraklarda kat’a ötemezdi.
İnkisârım “Medeniyyet”edir kimseye değil.
Türk, tarihte esarete baş kaldırandır
insan
acube-i hilkat mı
sorgulayan bir hayvan mı
eşrefi mahlukat mı
dar mı yayvan mı?
kutsal mı bayağı mı?
Gördüm hakikatın kendisini, bu gözlerle
Üzülmek olur mu birlikteyken sevdiğinle
Lakin oluyormuş hüzün, kasvet ve keder
Bir kere dahi kutlayamasam da seninle
İstesem de olmaz artık senin gibi biriyle
Kaç kez döndük bu yoldan evlilik amacıyla
aşk
varlığını bu cihana kanıtladığında
deldi ferhat dağları,
düştü mecnun çöllere
kerem peşisıra arşınladı yolları
ayıplamadı kimse tahiri
Biliyor musun bugün seninle yağan karı seyrettik
Burnundaki kızarıklıkla beraber yürüdük,
kar tanelerine aldırış etmeden
Üşür gibi de değildin aslında hiç
aksine benimleyken için kıpır kıpırdı her zamanki gibi
Seninle hiç beraber karlı havada bir gün geçirdik mi?
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!