Halk Nasıl Anlar 1 Şiiri - Sevinç Kavuk

Sevinç Kavuk
1200

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Halk Nasıl Anlar 1

Kuruluş ve işletmelerde söylentiler bolluğuyla samimiyet nasıl anlaşılır? Ürün mü tanıtılır? Üretim ya da işletme mi öne çıkarılır? Bilgiyi denetleyen organlar var mı? Sosyal duyarlıklar ödül sertifikalarıyla nasıl canlandırılıyor? Yardım yatırımlarıyla yaratılan imaj ile yaşam standardı veya tarzı, yani tutumu örtüşüyor mu?

İlaç şirketleri örneğin, hastalıklara yönelik ilaç araştırmaya odaklı oluşu, ilaç alamayan fakirlere yardım kaynakları olanağı yaratmaya yöneliyor oluşu, övünme payı ile imaj kazancı arasında, özelleştirme kaynaklı hazırlık aşamasına kanunların yenilenmesini de beraberinde getiren özellikleriyle, anlayışı cazipleştiren, kolaylaştıran iş adamları uluslar arası elçilikler olarak düşünülürse, yani ‘diplomatik hareket için ticaret’ kuruluşları olarak kurumsal alanlarla kimi konularda bir bakışta anlaşamayabilirler, bu anlaşılamayanı bir kenara koyarak, en azından anlaşılan konuları ilerletmek için birlikte çalışmaya engel olamaz denilmesi, bir global çalışma başarısını destekleyen en güzel unsurlar olarak etkileyişinin büyük olduğu zaman zaman (evrensel görüşler çapında da) konuşuluyor…

Globalle lokalin birleşmesinden oluşan, ürünlerin, bugün gen daha da zorlandırıyor, yerel kültüre uyarlanışına verilen özenle ancak uluslararası yakınlaşma sağlıklı bir olguya ulaştırılabilir. Ama denetimi (dış katılımcılar doymuş olarak veya kullanılıyor oldukları sanısıyla yerliler engel yaratmaya yönlendirilebilir, bir fırsatla karşılaşınca) çıkmaza saplanabilir. Yerli-yabancı yatırım dengeleri, bu arada daha başlangıçta, özellikle ve önemle başlangıçta, gözden kaçırılabilecek en ufak bir farkı kaldıramaz olacağına özeni de koruyabilmeli, her iki tarafın tanımları ‘denetim’ ile sağlıklı kararlara dayalı olmalı. Aksi hali, savaş çıkarmaya fırsatçılığı besler, tabi güçlü olan bu fırsatı değerlendirecektir. Dağdaki gelip bağdakini kovuyor hali, yerliyi yerliye boğdurur ve sefasına bakar keyfiyeti doğar kolayca…

İslam ne birilerinin tekelindedir, ne de yetkileri daraltma, genişletme ticaretine alet edilmesiyle hak ve hukuk sızlatıcılığıdır. Kurumsal olan Osmanlı tarihi ele alınıyor sık sık, can suyunu veren hayati yanı Türk varlığını tanımlamaya dayanıyor… Kurtuluş Savaşıyla, eskiyi yenileştirme kültürüyle bağdaşan, her gençliğin kendi çağıyla uyumlu yaşamı için sağlığını koruyabilen, aykırılığa varmasını engelleyebilecek önlemlerin gerçeğini halk anlar. Anlamak istemeyenler fırsatçılığı kullanıyorlardır denilmesini bu çerçeve içinde de yaratmak, fırsatçılığın önünü açan kozlardır…

Yapılan bir iyiliği anlatmak, yaptığı iyiliği anlatmaktan farklı olarak, hem iyiliği yapanların varlığı onurlandırılıyor, hem iyilik varlığının gerekliğini yaşatmaya sağlıklı olgulardır. Yaptığın iyiliği başa kalkma denilen anlam anlaşılabilmeli. Fırsatçılık da anlaşılmalı yapılanla-söylenilen anlamlarıyla. Fırsatçılığın en etkin aracı olmuştur torpil kıyağı…

Torpiller ne yarattı? Demirel Türkiye’nin depremidir derim çocukluğumdan bu yana. Torpil denilen, ‘gemisini yürüten kaptan oluyor, benim de gemim yürüsün’ anlayışı ile ‘karakteri’ gün ve gün zayıflatan, buna alkış tutmak da keyif bedeli olduğuyla, toplum, birey, hak, hukuk, vatan, iletişim ve ilgileşimi sarsan depremler oluşturuldu… depremler oluşur demedim, oluşturuldu dedim bile bile. Yaşamak için doğmuş olmak yeterli değildir. Bir bebek, kimi canlılar gibi, doğuştan kendi başının çaresine bakamaz. Yıllarca emek verilir, yıllarca da yatırım yapılır bir deprem olgusuna.

Doğada da yaşanıyor deprem. Doğal olarak felaket karşısında birlikte davranılıyor. Torpil ruhuyla uyuşturulanlar da bu aynı birlikte, felaket anında dahi fırsatçılığına kullanan olurlar artık. Bu torpilciliği sokuşturanlar, Allah ve inanç duyarlıklarını hiç şaşmadan görsel tutması gerektiğini bilir ve uygularken fırsatçılığa şansını korur yine şaşmadan. Bu birilerini aracı olarak kullanma yetenekleri yıllarca güçlendirilen toplum, yeni bir toplum olarak belirir çırılçıplak. Duygusuz bir dikta rejimden faydalanmayı anlamış olarak, kendini bu hırs ve şehvetin akımında olduğunu kolayca anlayamaz, anlamaya zahmet etmeye gerek de duymaz artık… Bir toplum varlığı, milli şuur, vatan sağlığı torpille yürümüyor ama… bir cemaat sokar torpil besleyiciliği sadece…

Siyaset ama torpille yürümüyor. Çağdaş yatırıma güven kazandıran akıl istiyor, uygulanan sistem istiyor. Bir Milletvekili anlatısı dinledim: Ahmet amca, Ahmet baba diyor bu halk bana, seçer beni. … Kişisel bir bilinci güven sağlığına yeterli bulan bir topluluk olduğumuzu anlatıyor diyelim buna…

Bugün bir taraftan; ‘benim bildiğim kadarı olacak’ boyutuna bu rahatlığı (toplum, vatan duyguların vicdani kompleksleriyle) yaşama geçirmeye acele etmek, uyanışa zaman tanımamaya mağdurluğu oyuna sokmak, ne kadar çok hak, hukuk, kanunu bu acelelikle sarsmakla, herkes kendi aklınca az kayıp vererek, tümden yıkmaya saldırıya geçişte o kadar başarı sağlarlar. Ne kadar az konuşurlarsa, o kadar ‘acaba’ endişesini hayatta tutabilirler. Bu hayat kendi hayatlarıdır, buna dış güçleri de katarlar, zaten katılır bu gönüllü davetle, böylece anlaşılmaları daha da zorlaşır. Ne kadar çok dert yaratırsa, kendilerine sığınanlarla ağalık, hükümdarlıklarıyla kasılırlar. kula kulluğu alıştırırken Allah demeyi hiç esirgemezler. Tam güvencelerini sağlamış olarak, hem içten hem dıştan memeleri emme olanaklarını genişletir, kısıtlanmadığı bu süreçte her ülkeye sızlanırlar, yutturduklarına kendileri de inanırlar. Bu inanç maddi olduğu kadar manevi güç kazandırmasıyla sözde bir eğitim için de kullanılır. Ve artık isteklerine sınır koymayı kabullenmez, sürer gider…

Diğer taraftan; bu düşünce halleri sonuçlarıyla saygınlık bekliyor olmak ne üzücü sefillik. Bakan, milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması bu çağda ne kadar acil, ne kadar kaçınılmaz bir gereklilik…

Bu arada çok şükür; Bir vatanın maaşıyla kükreyen varlıkların yaratılışına, sömürgeci ülkelerin halkları dizlerini dövmeye başladıklarını hissettiriyor zaman zaman. Bunun devamıyla inanıyorum ki, bir düşüncenin midesi oluşur, içine kurt düşmüş meyvesi, yemeği görülmeye başlar…

büyümesine acımasızca şans tanınan fırsatçılık, acımasızca daha çok kanatacak… 168 ülke böyle kanadı, kanatıldı… kanıyor… şimdi öylesine…

Vicdanı komplekse, ahlakı kaygıya sürüyen, biraz da göz yummayla ne kaybeder dinin, hakkın, hukukun diyebilen iş birlikçi bir torpil silsilesi ve o akan salyasıyla emdiği her ülkeyi kerizliğe sıfatlayarak ruh karartan bir yeni toplum ki, yüreği yırtık tapucular, yurtçulukta fesatlığın kurban eseri … Her iş başına varım diyene seğirtmenin bu armağanı: Önce işimi sağlama alayım sonra yoklarım sorunu, soranını gibi, tuhaf yeteneklerle hep ne çok ziyaretler kazandık

Vatikan ne çabuk halkının yanında yer aldı
Ayinlerinin hayrı tebessümlere can kattı
Bizimkilerin canı patlıcan mı demedim bu farkıyla
Çalmaz hikmetine bakmadan acı patlıcanı kırağı

Biri etti, biri kıvırttı, biri sattı, biri yuttu hallerde
Sen kendin ettin kader diyemem…

Ne akıyor toprağa gen değişimi ve özelleşmelerle
Ne yayılıyorsa göklere soluyoruz ciğerlerimizle
Ne içilir su yerine, bilgi yerine birliği bölmelerle
Taşınan bu tırmanış doruğu ve savaş ve utancı hissedilen

Masadan yolsuzluğa hız katan bu bir sözde benzerliği
Bu sivrilmeye açık ‘iyiliği koru kötülüğü yaşat’ hali
Emilen memeler bebeklerden kısıtlanan hangi emelleri
Taşıyan bu tırmanış doruğu ve savaş ve utancı hissedilen

Mevsim Sonbahar Eylül Ortası Bu Yaşam ve Yıl 2007

Sevinç Kavuk
Kayıt Tarihi : 14.8.2007 06:28:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Ramazan Gökçe
    Ramazan Gökçe

    İslam ne birilerinin tekelindedir, ne de yetkileri daraltma, genişletme ticaretine alet edilmesiyle hak ve hukuk sızlatıcılığıdır…kurumsal olan Osmanlı tarihi ele alınıyor sık sık, can suyunu veren hayati yanı Türk varlığını tanımlamaya dayanıyor… Kurtuluş Savaşıyla, eskiyi yenileştirme kültürüyle bağdaşan, her gençliğin kendi çağıyla uyumlu yaşamı için sağlığını koruyabilen, aykırılığa varmasını engelleyebilecek önlemlerin gerçeğini halk anlar… anlamak istemeyenler fırsatçılığı kullanıyorlardır denilmesini bu çerçeve içinde de yaratmak, fırsatçılığın önünü açan kozlardır…



    teşekkürler Sevinç hanım,,yine güzel bir yazı,,tebrikler,,,

    Cevap Yaz
  • Seyit Er
    Seyit Er

    Paylaşımlarınız için teşekkür ediyorum.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (2)

Sevinç Kavuk