Bir bebeğin pasta kremasına avucunu daldırıp
Ağzına götürüşünü,
Sonra da parmaklarını
Benim dudaklarımda gezdirişini izledim,
Anıtsal dizi filmimde defalarca.
Bu yeryüzü
Bu hayat
Herkesin kendi rüyası
Uyanınca biten
Hepsi uyanıncaya kadar
Bir kabus ya da
Paylaşılamayacağını düşünmeye başladım iyicene
Ama neyin
Eksik bir şey var hâlâ, olmayan bir şeyler
Ama nerde
Serde gençlik bende olmayan
Şiirci geldi hanım..
Yazılmış şiirlerim var ele güne karşı,
taze soyulmuş el yapımı şiirlerim var!
Şiirci geldi..
Son model betonarme bol sulu,
ekşili tatlılı şiirlerim var..
İzlekler azaldıkça mavi sularda
Yeşile durur akıntılar moraltılarla
Biraz daha uzaklaşır anısı yabancılaşır
Soluklaşan yüzler kalır ansal fotoğraflarda.
Günü yaratmak, dalga tünellerinden
İNFAZ
-Hiç kimsenin yazdıklarına ihtiyacı yok biliyorsun. Bunu biliyorsun değil mi?
-Biliyorum. Biliyorum... hiç kimsenin yazdıklarıma ihtiyacı yok... ben kendimi oyalıyorum sadece.
-İyi bu konuda kararlıysan -eminsen- sorun yok demektir! Hani diyeceğim, birilerine bir faydası dokunur belki bir zaman gelir de hani ilerde bir gün bir okuyan bir feyz alan filan çıkar diye düşünüyorsan alttan alta, hiç ümit besleme derim. Yoksa yine hayal kırıklığı içinde bulursun kendini.
-Tamam. Aramızda hiçbir kontrat olmayacak bu konuda, sözüme itimat edebilirsin. Ve kesebilir misin artık bu sohbeti de, rahat bırak artık beni, hem işim de bitti seninle, gidebilirsin.
DERİN UYKU
Görüş alışverişinde bulunulan, sözü dinlenen, düşünceleri merak edilen, öğreticiliğinden faydalanılan insan olmak. İşte bu! Ben bu ruhla şekillenmişim ama işte böyle bir kalıpta böyle bir bedenle. Aynaya baktığımda gördüğüm bu ruhu bana bakanlara gösteremiyorum. Oysa fotoğraflarımda da bu ruhun yansımasını isterdim filmlerimde de. Tepeden tırnağa hem de doruktan eteğe - kelimelerin icadıyla - peki neye ihtiyacımız var bunun için? Sorusuyla başlıyor keşiflerimiz. Bu ruhu görünür hale getirmek için neye sahip olunmalıydı?
İnsan karşısında birini bulunca daha rahat yüzleşiliyor gerçeklerle... bir muhatabı olunca karşısında, onu dinlediğini, okuduğunu, anladığını, sezinlediğini düşlediği biri olduğunu, daha da keyifli oluyor bu yüzleşmeler. Hiçbir şey kendi kendinelik denli... kendi kendinelik - kendiliğinden -değil- yalnızlık -her biri bir başka icat... kelimelerimizin icadı. -sarışın ve uzun boylu- tabii ki bir Türk kızı formunda sayılmazdım - gerçek Türk kara yağız tıknaz olabilir - nerden icabetti? İcap etmek! İcabettirmek! Hah!
çerez yiyor ve rakı içiyorduk;
şu ana kadar yani
O, gün boyunca olup bitenleri düşünüyordu
bir yandan..
bense bir yandan,
günler belli bir ritimde geçerken,
BİR İNSANLIK BAHÇESİ YA DA -İNSANLIĞIN BÂÇESİ-
Yarayı deştik yine. Bari bu kez bütün mikrobu söküp çıkaralım içimizden. Bari bu kez bize yazdıklarımızın bir faydası olsun!
İnsanlığın bahçesinde bir Kraliçe -edasıyla- soylu adımla - HMA -soylu soplu- edalı, asil adımlarla yanımızda mahiyetimiz ilerleyelim ve derleyelim bakalım buket buket insanlık veçhelerindeki çiçeklerimizi. Şu iki adam -nasıl da canla başla çalışıp güzelleştiriyorlar bahçemizi bakın! Şu iki bahçevan -onlardan öğrenilecek ne çok şeyimiz vardır kimbilir? Uzaktan uzağa izlediğimiz kadarıyla bu iki yaşam ustası neler anlatabilirlerdi kimbilir nelere benzemez hayata dair.
ANTİFRİZ KİL İM
Bir mecra olmadığına göre, macera sanatını da bitirdiğine göre, aşkı da tabiatıyla göz göre göre odsuz odaksız çiğ çiğ tükettiğine göre, tamamen silinme zamanı da gelmiş olmalı hafızalardan diyerek tamamına ermişcesine silinmenin zamanı gelmişcesine bitiriyorsun demek ki öyle mi? . Başka da bir alan-veren çıkmıyor-bırakmıyor kendine demek ki denek olarak ne var ne yok tüm kayıt kuyuttan çıkıp silinecek silikleşip silkilip gözden kaybolup genelden-gönülden de bir çırpıda yitip gidileceğini sanıyordun..! Ama hops! N'oldun?
Evet, hiç bir mecra çağı bir mevki çağrısı mevzubahis mevzi zevki bırakmıyorken adından ardında bir anda... hoops! Ama bak işte yine olmadı! . Olmuyor değil mi? .
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!