İlk kez görmesemde ilk kez görmüşcesine çarpıldım seni başka bir elde gördüğüm an,
Gelmeni isterdim, sularda gördüğüm, ateşte, bütün yerlerde gördüğüm seni gerçekte de görmek isterdim,
Hep gitmemesine ve gelmemesine adayarak yazdığım mektupları okumanı istediğim zaman,
Biçare bir aşkla bağlanmış olduğumu farkettim, kaçmak istedim, senden, kendimden ve belki de sevmekten,
Kaçmanın hala bizleri koruyacak, yaşama devam sloganlı bir tedavi olduğuna inanıyorum,
Mesela bizleri şenlik yeri cennetten kaçırmadılar mı aniden,
Bir elma uğruna dedemiz bütün zenginliği ve şatafatı terk etmedi mi?
İnsan zaten bilmeden yaptığı her işten, sevginin ne olduğunu bilemeden sevdiği her şeyden zarar görmüştür,
Yoksa her tanıdığım, her seviyesini bildiğim ve kalbim yerine aklımı kullanabildiğim sevgiler,
Hiç can yakmayan bir düş değil miydi, efendiydi, saygılıydı, özeldi,
Ama insanı esir eden duygularıdır, akıl değil,
Yıllar geçmesine rağmen hala bir yanın sancımaz mı ey güzel insan?
Gözlerin bir resimde takılı kalır, geçtiğin sokaklarda durursun bir süre, sanki her şey yıllar öncesidir, hala aynıdır,
Hâtırâların gözünde bir hiçtir zaman,
Köşklerin bahçelerinde güreşen iki kuğuda bazen, evin yıkandığı suların kirli kirli aktığı caddelerde,
Hiç düşünülmeyen anlarda saklıdır mâzinin yarası,
Islandığın yağmurda akan gözyaşın güneşin ve çocuk gülüşlerinden oluşan bir bahar gününde dahi akıyorsa,
Hala suçlu olanı sen san,
Suçluluk senin değil halbuki,
Ey güzel insan,
Sende hissettim şeytanın varlığını,
Sende hissettim duygularımı dudaklarında öldürdüğün vakit azrailin varlığını,
Sende hissettim yazlar boyunca gözlerimi sonbahara çevirdiğinde mevsimleri değiştirebilen bir Mikail'in varlığını,
Çünkü bir güzel insan değiştirmişti, bozmuştu benim mevsimlerimi,
Sende hissettim karanlık bir odada inci tanesini aramanın ne olduğunu,
Dünya karanlık bir mahzendir, ellerine bir şey geçer elbet ama bilemezsin ne olduğunu, hatta bir şey bulduğunu, bulamadığını,
Sende hissettim bazen bir mektubun Lokman Hekim ilacından daha tesirli ve kanı kurutan, ellerini kurutan ve hatta dişlerini dahi kurutan bir zehirden daha zehirli olduğunu,
Ama yazmadın, ne bir mektup ne de bir şiir sensiz kaldığım günlerde,
Belki de ne yazacağını bilmiyordun mektubuna,
Sende hissettim hiçbir şey yazılmayan mektubun sırf ellerinin kokusu sindi diye, gözlerin üzerinde ne yazacağını bilemeyerek saatlerce, günlerce, haftalarca düşündü diye o mektubu bağrına basmayı,
Ben bir mektup yazmanı istedim senden, bilmiyordum mektubunda ayrılığı yazdığını,
Ayrılık haberi öyle verilemez bir mektuptan,
Gözlerime bakmalısın, ağladığımı, ağladığını görerek ayrı yollara giderken arkadan da birbirimize bakarak ayrılmalıyız,
Gitme böyle ayrılamadan,
Ey güzel insan
Kollarına yıkılmak isterdim, yalnız sarılmak istediğimden değil,
Kendimden kaçmak istiyorum senin şehrine, düşüncelerimi yarıda bırakıp, tüm kitaplarda ki anılarımla varmak isterdim senin sayfalarına,
Bir limandır gönül, bense bir gemi olmak istiyorum sadece,
Çürümek istiyorum senin denizine demir atmış halde,
Bir gün tekrar buluşalım, eskilerin buluştuğu pastanelerin kenarlarında kimseye görünmeden,
Gözlerime ilk günkü gibi bir heyecanla bak, ateşin ruhumun toprağını yaksın,
Sen bir ateş, sen bir bahar, sen bir güneş, sen bir ay, sen bir mehtapsın,
Yıkılmak isterdim kollarına, sarılmak yetmiyor bazen, içime çekmeliyim seni,
Damarlarımda sen olmalı, aklımda sen, sözlerimde sen olmalısın her an, seni anmalı uslanmaz yüreğim; durmadan,
Ey güzel insan
Soğuk rüzgarlardan hiç sıcaklık beklenir mi ki şimdi bir izbelikte ellerim tir tir titreyip, belime sokulan soğuk bir meltem kaburgalarımı dondururken durmuş vaziyetteyim,
Sen hiç memleketinden gelen en ufak bir eşyaya dahi içinde yılların doğurduğu ne üdüğü belirsiz bir tuhaf duyguyla baktın mı durağan durağan,
Sen hiç masum masum güldüğünde aslında dünyanın gururdan ve kompleksten ibaret olmayan bir fanilik olduğunu, gelip geçmekte olduğunu farkettin mi?
Aynada gördüğün yüze kızma boşu boşuna, bir boş kitaptır şu bedeni insanın, ne sayfalar suçlu ne kapak,
Ama beni herkes gibi okumanı istemem, öylece bir köşede yarım kalmak,
Sen hiç bir şiiri yazdığımı gördün mü canlı canlı, ya da sana bir şiir adadığımı,
Niçin üzerine alınıyorsun o zaman bu şiirin insanını,
Kim bilir kim olduğunu, ama sen, sen san,
Sen olduğunu sanarak bir acıyla titret vicdanını,
Ey güzel insan
Özlemek içinde bir çığı taşımaktır, özlemek karlar kalbine yağarken bir zemheri de ateşlerde yanmaktır,
Gözlerimin kapaklarında soğuk bir kaç damla birikirken,
Kalbimin içine sinmiş, kışları duyulan soba kokuları gibi bir ağır duman var kokuların hepsini yenen,
Günden güne içime çöken karanlık sisler kokuları koklamayı, güzellikleri görmemi ve belki de hayatı yaşamamı öldürmüyor mü beklerken,
Bıktım; yolunu değil, artık beni sevmeni beklemekten,
Gidiyorum, katlanmak zor artık sana, bütün heveslerim öldü,
Heveslerim olmadan, umutlarım olmadan, senin içinde olduğun hayaller olmadan senin yanında seni düşlemek zor, halbuki ben sana bir kültürü getirdim,
Ben sana Anadolu'ya Orta Asya'dan taşınmış, İslam'la yoğurulmuş bir insanı getirdim, medeniyeti serdim ayaklarına,
Ben sana bir kültürü getirdim,
Aydınlığı, medeniyeti, uygarlığı getirdim,
Doğrusu ben sana katlanılmaz bir gürültü getirdim,
Kusura bakma seni yorduğum için; aşkla, hevesle, koskocaman bir harsın ihtirâsıyla sana bir kitaba başlarcasına başladığım için,
Belki seveceğini umud ederek, seni yanlızlık mağarandan gün ışığına çıkardığım için, özür diliyorum, senden değil,
Senin böyle olduğunu bilmeden seni severek ruhuma yazık etmeme üzülüyorum, ruhumdan, hayallerimden, heveslerimden, özür diliyorum bu candan,
Ne olursa olsun git diyemem ben sana, beni karanlığına düşürsen bile gitme ellerimden,
Bırakma beni ey nâdan, bırakma;
Ey güzel insan
Gemiciler iniyordu rıhtımdan, upuzun bir seferin bitişiydi bu gemilerden yerin yüzüne iniş,
Ayrılığın bitti bir yerdir limanlar, ondandır her gönülde bir limandır, gemiciler gelir gider,
Ama bazı seferler gelemez bazen, denizde ki gemi yandı derler sana da inanmazsın, yanmak bahanesidir bazen gitmelerin,
Ne yapsa ellerini dolduramaz insan bazen, çiçekleri ellerine aldığında dikeniyle kanamaya başlar ellerin, bazen,
Zehir olur senin içinde artık eski tutunduğun dallar kırık olduğu zaman tadını degişmediğin ballar, kokusunu terk edemediğin güller,
Bir insan böyledir işte, bir gelir ki geldiğinde dağların onun yollarına boyun eğerek düzleştiğini sanırsın,
Bir gelir ki üzerine sinen başkalarının kokusuyla uzatır sana çiçeklerini, ihanete uğramış gibi, öyle paramparça bakakalırsın,
Bir boşluk hissederken ona karşı kalbinde, geldiği an havanın yandığını hissedersin, acıyla yanarsın,
Uğruna yanma, kendine yan,
Uğruna yandığın sadece kendinsin,
Ey güzel insan,
Yollar bitmez bir öyküye açılır, hele hele otobüs yolculuklarında başını cama dayayıp dışarıyı seyretmeler,
Akşam ezanının girmesinden önce, sadece bir kaç insan seyredebilir bu çökmemiş gündüzün mor ışıklarını,
Sadece bir kaç insan, tüm sofraları terk ederek iliştikleri parklarda dururlar, herkesçe anlamsız bir yerde beklerler,
Sanki karanlıklardan bir şey çıkıp, arkandan bir insan yetişir gibi hissedersin de hep yanılırsın, belki de senin gelebilme ihtimalin her şeyden güzeldir,
Sana gelebilmek için neler vermezdim ki, hayır gururdan ve senin inâdından korktuğum için değil, bazen gelemezsin,
Aynı şehirde, aynı mahallede, aynı sokakta, hatta bazen aynı evde bulunursun da gitmek mümkün olamaz,
Çünkü sevmenin de sınırları var,
Gidememeni ister kader, gitmemen gerekir; çırpınırsın, çıldırırsın da bütün hücrelerin onu çekerken bir adım dahi atamazsın ona doğru, içinin yangınlarla dolu olduğunu,
Eyüp Aleyhisselam gibi yandığını, Nuh Aleyhisselam gibi sudan azaba yürüyen oğluna çaresizce baktığını bilsen bile bırakır ellerin,
Belki de senin cennetinden başka bir cehenneme gitmesi gerekir, çünkü artık çaresi yoktur konuşmanın, sohbetin ve bekleyişlerin,
Artık gözlerimde yoktur, zaman ve mekan,
Ölüm eskisinden daha yakın,
Ey güzel insan,
Selamet kimdedir, hayâ, takva ve hümâ kimdedir ey dervişlerin önünde bel bağladığı, kulların kapında türbene yüz sürmek istediği; şeyhim, şâhım, sultânım,
Bütün hayat sadece bir sırrın içerisine saklanmış bir maksuttur, gerçekleşirse hem rüya biter hem yaşam,
Maksudun maksadı nedir, hayâ, takva ve hümâ kimdedir? Toprağın içerisinden uzat ellerini ve yeniden yaz, kimse bana bir şey yazmamışken sen yaz,
Ölümün şehrinden ölmüşler şehrine yaz,
Bir tane bana, bir tane ona, bir tane şehre, bir tane kendine yaz,
Mektubu yazan kimdir, hayâ, takva ve hümâ kimdedir?
Gün doğmamışken yaz, bitmemişken tan,
Kalbine bir mektup bıraktım bu şiirle,
Ey güzel insan
Kayıt Tarihi : 18.7.2022 09:41:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Burak Salman](https://www.antoloji.com/i/siir/2022/07/18/guzel-insan-58.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!