sen de
gün batımı gibisin...
gönlümü kızıla boyayan
hüzün kokan
bir zaman dilimi..
kalbime teğet geçen
sevinç dalgası
..
Geldiğinde zamanın donma vakti
Gelip gitmeler, sevmeler yalanmış
Beşikten mezara bir köprü var ki
Hazanda solup, ölmeler yalanmış…
Ağır emaneti alıp koynuna
Kara kara düşünmeler yalanmış
..
kaç zamandır çocuksu düşlerden haber yok
son rüyalar da gözlerimi terkedip gitti
dün uyuyamadım,sigaralar içtim,kendimi içtim
bir hayat sabaha dogru bitti.
sabah oldu,güneş sancılı ve tez doğdu
bir kaç dakika erken
..
Baş omuza kalp kalbe basılı
Hayallerin uykusunda sırma saçlı
Bir nefes iki bedenle birbirine yaslı
Ömrün vakti masumiyette saklı.
Gün çiçeği güneşten aldı hareketi
Muhabbetlerinden oldu bereketi
..
NİYAZİ (Gülce üç gül)
Sabah vakti aynı saat, çıkıyordu evinden,
İşin ehli her zanaat, geliyordu elinden,
Geçinirdi kıt kanaat, bizim komşu Niyazi.
Barınağı toprak damdı, büzülerek yatardı,
..
Bir 'ah! ' işittim dün imbatta
Bahtsız aşıkların acılı iniltisiydi
Belki de beklediğim tek şeydi
Tek ben olmadığımın işaretiydi
Belki son nefesiydi birilerinin
Kim bilir hangi sevda nerelerde bitti
Eşlik eden rüzgarların sesi
..
Lalelere bürünseydin ya İstanbul
Kuşluk vakti esseydin hep serin serin
Köşeli İstanbul
Zikzak İstanbul
Bulutların hasret sana
Gün batımı es geçmekte
Her yerin köşeli
..
Karanlıklar bağrında
Tüketilirken zamanı
Yakılan çırayla aranır
Kaybolan dünler
Savrulur kızıl saçlarda
Ayrılık poyrazları
..
Bir yorgun yürek, ıssız ışıksız
Bir kuru ağaç, dalsız yapraksız
Geçiyor mevsimler, baharsız yazsız
Suçlusu sen değilsin, kader vefasız
Akmıyor pınarım, kurudu suyum
Zifiri karanlık, düştüğüm kuyu
..
Bir damla düşerse toprak tenine,
Gider dere olur bak düzenine.
Nice güzellerden bir tanesine,
Özünden yanarda çağlar ırmaklar.
Dağlardan düzlere iner dereler,
Toplanır çay olur bendin pareler.
..
Gölgelere dolanır yanlızlığın ayak izi
Uçarı bıçkın bakışlar umarsız
Yürek yangısında bıcak gözyaşlarım
Tırmalar beni tırmalar kelimelerin sessizliği
Geçit bulamaz
Mayın tarlasına düşer hayallerim
Zamana puslanır bakışım
..
Günlerden Perşembe. Saatin önemi yok; bir gece vakti işte. Önemli olan bu gece bir şehrin yağmur altında kalışı. Bu gece gözü yaşlı, puslu bir hayat çırpındı ıslanan şehirde. Bu hayatı taşıyan karmakarışık bir yürek, sırf zorunluluk için geçirdiği günlere son noktayı koyup şehrin kuytu sokaklarında saklanan temiz, sakin bir mekâna attı kendini. Oturdu, kendine bir içki ısmarladı. Ellerinde duran yaşanmışlıkları silmeye çalıştı acemice. Dışarıda gürültüler, korna sesleri; dışarıda yağmur ve rüzgâr...
*
Şehrin kuytu sokaklarındaki iki kalabalık insan, yalnızlıkları şerefine geldikleri Kuytubaşı Lokantası’nda buluştular. Birbirlerinden habersiz yalnızlıklarını şarap tadında kutlarken, hayatın rengini aradılar bardağın içinde. Kadın, kör bir düğüm gibi uzattı elini şaraba; adam, şarabın kokusunu çekti sînesine. Kadın dudaklarını dokundurdu, adam bir yudum aldı. Derken içkilerini yudumladıkları bu anda bakıştılar. Bakıştılar ve bakışları paramparça olmuş gibi şaşırdılar.
- Beni parçalayan bu gözler de neyin nesi?
..
Hani!
Kır çiçekleri arasında
Doğayı kucaklayacak
Ve
Berrak derelerde ıslanıp
Sere serpe yatacaktık yeşil
Halımsı çimler üzerinde
..
Güller büyütüm dikensiz
Hatıram olsun dağ başında
Kalbin tam orta yerinde
Bir kurşun
Ömürümce unutamam içimde
Sevdiğim bütün serseri nefesler
..
Sonbaharın delişmenliğinden yeni sıyrılmış bir akşamın gün batımı dolaylarıydı. Diyarbakır’ın üzerini kara bir göçmen çadırı gibi örten bulutlu gökyüzünün gözyaşları daha yeni yeni toprağı alnından öpmeye başladığı bir sırada telefonumun öbür ucundan sıcak bir dost sesi “Hocam Diyarbakır’a geldim, şimdi Silvan’dayım” diyordu.
Bu ses; sözcüklere aşkın gizemini, tümcelere sevdanın yüceliğini nakışlayan sevgili dostum Şair Ahmet TAHSİN’E aitti. Bir an ne diyeceğimi bilememenin şaşkınlığı içinde kalsam da, toparlanmam pek uzun sürmedi.
Ahmet TAHSİN’le yüz yüze görüşmüşlüğümüz yoktu. Birkaç yıldan beri “sanal” diye adlandırılan internet ortamından tanıyorduk birbirimizi. Diğer dostlarımızın yaptığı gibi şiir ve makalelerimize yorumlar yapıyor, arada bir telefonla görüşüyor, asgari müştereklerde de olsa bazı paylaşımlarımız oluyordu. Ancak birbirimizi onlarca yıl öncesinden tanıyormuşuz gibi sıcak ve sarsılmaz bir dostluk bağı oluşmuştu aramızda.
Sevgili dostumun Diyarbakır’da ne aradığını sormama gelmişti sıra.
“Doktor kızımın tayini Silvan’a çıktı, ben de onunla birlikte geldim, şimdi Silvan’dayım. Marta kadar da burada kalmayı düşünüyorum” diyordu dostum.
Aksilik bu ya; 17 yıldan beri kendisinden haber alamadığım, yüzünü görme özlemiyle yanıp tutuştuğum başka bir arkadaşım da o gün Diyarbakır’daydı ve benimle görüşmek istediğini söylemişti. Bir yanda Ahmet TAHSİN, bir yanda 17 yıldan beri göremediğim arkadaşım, öbür yanda okulum ve öğrencilerim… Hangilerini, ya da hangisini nasıl görmezden gelebilirdim ki?
Önümde iki seçenek vardı; birinden birini tercih edecektim. Nasılsa Ahmet TAHSİN dostum “daha marta kadar buradayım” demişti. Demek o gün, ya da o hafta olmasa bile, onu görmek için önümde daha uzun bir süreç vardı. Gündüz zaten okulumda öğrencilerimle olmak zorundaydım. Mesai dışındaki saatlerimi de uzun süreden beri göremediğim arkadaşıma ayırmak en doğrusuydu. Ama aklım hep dostum Ahmet Tahsin’deydi. Ya hakkımda negatif düşünüp “memleketine geldiğim halde beni görmeye gelmedi” diye düşünse… Böyle bir ruh haliyle hafta sonu Silvan’a gitmek için olanaklar yaratmaya çalışıyor, hazırlık yapıyordum.
..
Azıcık kıskançlık mı sezilir
Rüzgarın nefesinde,
Onun kendisinde …
Yaşanan dostluksa
Sadedir, berrak -
Olanca duru
- Son derece
..
Çıkıp da bakmaya ne hacet?
Bir tepesinden...
İstanbul'um ki güzeldir!
Hep(i) sinden...
- - -
Bir şehir ki...iki yaka'da,
Boğaz'ı nehir...
..
Ruhumun en parlak yeridir
Üzüm karası ışıldayan gözlerin
Kaç yıl geride kalsa da
Seninle maziyi yaşar
Gençliğim.
Bir orman kuytusu
..
“Akşamın karanlığı çöker yalnızlığıma...
Nihavent bir bestedir,düşen gönül sazıma...”
........
Grupta gün batımı,
Gül kurusu kızıllığa bürünmüş mavilikler,
Yürek buruk, yürek yalnız,
Yürek yine sensiz...
..
O çocuklar gün doğumu ülkesinin çocuklarıydı,
Bu yakadaki ülke, o çocukları hiç sevmezdi...
Bu yakada yaşamadılar,
Bu yakada ölmediler o çocuklar...
Gözleri kara,
..