Aşkın ince teli, gök kubbesinde
Rüzgarlar estikçe her demden çalar
Bir seher vaktidir gerisi yalan
Doğan ışın huzmesi dünyalar çalar
Mevsimler bahardan kışa dönerken
Ömrümün gülleri boynunu büker
..
bir gün batımı
kıyıdayım.
hafif lodos var
sıcaklığı yüzümü okşuyor
yakamozlar arasında
sallanan bir sandal misali
oturmuş bekliyorum
..
ney sesiyle uşşak mı söyler
gün batımı yazdığım sevdan
ipek ipek
dut yaprağına
işlediğim /sevgili
hangi dalda yitirdin
____________ gözlerimi
..
Hüznün rengi sarı
Mevsimi sonbahar
Bazen bir çift gözdür mekanı
Ya da iliştiği bir dudak kıvrımı
Kimi zaman dalından düşen kuru bir yaprak
Çoğu zaman kızıl bir gün batımı
Ama en çok da
..
Giderim buralardan
Sana kalır, görmediğim tüm düşler
Söyleyemediğim türküler,
Ve dokunamadığım umutlar.....
Giderim buralardan..
Heybemde yarım kalan kavgam,
Yıllanmış acılar....
..
Her gün batımında,
O kor kızıllık ruhuma
Bir hançer sanki.
Tenime değen her tel saçın
Acıyı, hüznü
Ve adı konmayan aşkı
Saplıyor yüreğime
..
gidecek bir yer VAR..gidesim geliyor...gidipte geri dönmeden orda kalasım geliyor...sonsuzluk dehlizlerinde kaybolasım var...gidipte ebediyen o dehlizde kalasım geliyor....acılar dağlamış yüreğimi feryadıma arşa haykırasım geliyor...vel hasıl EY HAYAT...senden sonzusa kadar göçüp gidesim geliyor.....SERSERİ....
GÜN..doğmadan neler doğar diyen...HAYAT...gün batImı gündüzlerin sabahıda KARANLIK...HER şeyin ilacı zaman diyen HAYAT.... zamana bırak diyen... zamanında anlamı hiç yok.....ARTIK......bilirim her acı zamansız gelirde....acılarım merhemi bulunmuyor..............ARTIK.............SERSERİ............
kutla sevgili....eserini kutla..göz yaşlarımı kutla çektiğim acılarla övün....bir yüreği nasıl kanattığını kutla....SERSERİ....
..
FOÇA''DA BİR GÜN BATIMIMI
Tüm sevdalıklarımın hayranığında..
Foça güzelliğindeki özlemlerimi yüklenerek,
Foça''da bir gün batımı ve bir kahve içimi..
Bülbül yuvası kadar bir yer bulmak
Ve içinde bir ses bir nefes seninle olmak..
..
Anladık,
Can veriyorsun toprağa;
Ve seninle ısınıyor tüm Doğa.
Yaşam seninle var elbette;
Sayende,
Işıl ışıl gökyüzü..
Düşünüyorum da;
..
sus....
İçimde uzak bir kadın
Hüznüm kadar taze bakışları
Yalnızlığım kadar yakın…
Sakın söyleme
..
Ey,küçük sandal!
Balıkçı teknem
Taşı beni.
Gidelim gün batımına doğru.
Yeni doğan bir gün var çünkü.
Yeniden başlamak var hayata
Başlamak var gün batımında.
..
Sana haber vermeden gideceğim bu şehirden
Sana damla damla gözyaşlarımı
Bir de sen dolu hatıralarımı bırakacağım,
Yeryüzünün herhangi bir yerinde
Örneğin, küçük bir balıkçı kasabasında
Seni bensiz, beni sensiz yaşayacağım,
Her gün batımı hüznünde
..
kız hadi
kızıl günle
kızıl gün batımı
kızıllığına bakır çalanda
kıyıya gel akbükün koyuna
salma kendini
..
Seni,
Son kibrit çöpümün ışığıyla,
Yağmur damlalarından topladım
seni!
Sonbaharda güneş rengine dönen,
Ve sonra annesinden ayrılan çocuklar gibi
Dallardan dökülen yapraklardan topladım...
..
“Yazımız böyle yazılmış” diyenler yalan söylüyor aslında. Bütün hikaye, kendi yazdığım eğri büğrü cümlelerden ibaret. Güzel şeyler de olsa, bir ilkokul çocuğunun acemiliğinde tutuyorum ya kalemi,
çok isteyerek yazdıklarımı istemeden silmek zorunda kalıyorum sonra. Sonsuz olsun istediğim kimse kalmıyor bu naylondan dünyada.
Bitmesi muhtemel olan herşey bitiyor, Ege'li bir rüzgarın söylediği şarkıdaki gün batımı, ömrümün tam ortasına oturmuş bir kitabın yüzümde bıraktığı gülümseme ve boğazımdaki yumru,
ve gitmesi muhtemel herkes gidiyor sonunda...
Ne yazdıysam kendim yazdım ben. Geleceğe verilmiş sözler de değildi hiçbiri anlık kederler ve sevinçlerdi hepsi. Bir gün unutacağımı bildiğim ama hiçbir zaman unutmak istemediklerimdi. Aynı göğün altında olmaktan mutluluk duyduklarım ve beynmin her bir hücresinden silip atmayı isteyip beceremediklerim.
..
KAÇ SEVDAYA YUVA OLUR BİR GÖNÜL
Yel vurur kurur da gün ile göynür
Kaç sevdaya yuva olur bir gönül
Araya araya belki bir ömür
Elbet leylasını bulur bir gönül
..
Geçmiş gün beyhude değil Ey Hayyam
Ruhunun pusulaları ıssızlığında kalbinin
Ufkunu kapatmışsa bir isli cam
Rakkase şalında savrulur Ömer Hocam
Masallar akşam sefası olur açar kalbimizde
Şiirin gül kokulu bahçelerine gireriz
..
Hem batısı güzel gözlerinin, hem doğusu
Hem tonu güzel bakışlarının, hem kokusu
Hem rengi güzel sesinin, hem aşka dokunuşu
Hem yazımı güzel adının, hem aşkla okunuşu
Hem sıcağı güzel gül teninin, hem sevdaya al al oluşu
..
Ne baharın gelişi,ne küresel ısınma ne de seçim…Hele işim; gidip geliyorum işte..
Var la yok arasına sıkışmış, bakıp ta görmeyen bir çift göz, işitmeyen kulak… vel hâsıl duyarsız mıyım? Çok şeye tanık olmuş bir duvar misali… Süzülerek gelin gibi renk armonisi yaratan çiçeklerde öksüz kaldı benden yana… Çiçekleri severim oysa…
Yılların çetelesi mıh gibi aklımda saklı kaldı… Sadece bu… Bu işte… Ne atılan nutuklarda, ne unutulan sözlerde takıldım… Önüme bakmadım hiç… Hep dikti başım. Dik ve mağruru oynamayı sevdim… Kendimle yarıştım. Hep kalabalıklar içinde yalnız… Söz de de özde de… Söz söyledim tokat gibi çarptı duvarlara… Duvarlardan ses geldi… İnsandan tıs yok… Yürürken adımlarım yeri kucaklarcasına sertti… Fincancı katırlarını ürküttü mü ne? Üzerine çekti hak etmediği şimşekleri… Durup dururken mi yalnızlaştı hep… Neden? Öğretilen doğrular mıydı? İnsanın çıkarına değişken sözde doğrular mıydı? Sahi neydi? Hak ve adalet duygularının zamana göre oynadığı tahterevalli oyunu muydu bu? Sıkıldım artık… Mış gibi yaşamaların içinde yapayalnız kalpleri görmekten… Ve sahte gülüşleri seyretmekten…
Can,can en çok takıldığım anlam yüklü olması kelime…Akan sular durmalıydı..Oysa nerde,nerde can olmak…Can olmak bu kadar zor muydu? ha…Sahi çok mu zordu? Kendi kanından bile kaçışları yaşamak..Nerde can…Küçücük çıkarlar uğruna yakılmış gemiler…Derya da sessizce dalgalarla boğuşmak neye değdi? Hiç gelmedi ki insan denizine vefa…Bir pula satılan vefanın vefasızlığına neden ağıtlar yaktık uzun uzun…İnsanoğlunun tanımadığı limanlara rüzgarlar ektik farkında olmaksızın mı acaba? Gün doğuşunun o muhteşem güzelliğine yüz çevirerek hep gün batımı hüzünlere dalıp ağlamaklı oluşumuz neden di? Hep bekledik gelenimiz olacak diye…Anne yavrusunun yolunu gözledi…Can cananını,dost yarenini…Ne gelen vardı,ne giden…Ay ışığında geceyi yaren bildik gönüle..Gündüzün güneşinde kamaştı gözlerimiz ve göremedik…Ne yazık!
Yokum hiçbir şeyde…Hiçbir yerde yokum…Gönül çağlayanının önünde setleri yıkarak koştum…Yorulmaksızın…Ama yoruldum işte…Ne Mevlana’nın dünyalara bedel hoşgörüsü,ne Pir Sultanın haksızlığa baş kaldırışı,Hacı Bayram Velinin Balım sultan ı sahiplenişi vardı bu devirde…Darağacı hep kurulu…Giyotinler hazırdı hep biçmeye Fransız usulü..İngiliz entrikaları hiç bitmedi ki…Oyunlar oynandı dizi dizi…Ne kadar çok senarist varmış meğer..Yorulmaksızın bir daha,bir daha seyredilen…Kulaklarımı tıkadım ve gözlerimi bağladım…Bu dünyayı çirkinleştiren her şeye bayrak açtım bende…Yokum…Hiçbir şey de yokum! ! ! ...Oynamıyorum işte…
04.07.2007/Çanakkale
..