sular soğuk
kasvetli odalardan kurtulmadı yalnızlığımız
güvercinler tünemese ilk sabahlı balkonlarımıza
yıpranmamış gülüşlere hasret yüreklerimiz buruk...
sokağa açılan perdelerimizde her gün ayrı bir hüzün
bizi gülmeye doğurmamış annelerimiz
nisan şaşkınlıklarıyla demliyoruz çaylarımızı
soluksuz ve dolu dizgin birlikteliklere yanmadı hiç ocağımız
dupduru bilendiğimiz ölümlere bile acemi yakalandık
şair yüreği taşıdık
ama hiç okşayamadık pencere önü çiçeklerinin
gün alası hüznünü...
dünya köyünün delisi biz değilsek de
öyle sayarak avuttuk mutsuzluklarımızı
avluda meyvelenen ağacı gözümüzden kaçırdık
mavi ve sarı bir aydınlığa inen yokuşu
ama alazlanan yanaktaki gözyaşı hariç...
sık sık boğazımıza dururdu bu harçsız keşmekeş
kan tutardı içimizi gökyüzüne bakınca
tanrı çisil çisil ağlardı sanki yalnızlığımıza
yağmura dokunmak sevgilinin gülüşlerini anımsatırdı
unutmayı başaramadık
ama anımsadık hep
asla unutmamamız gerektiğini
bizden öncekinin
bizden sonrakinde yaşadığını...
kum fırtınasına benzerdi zamanı kovalamak
gözgözü görmez bir cehennemde gece bir de gepgece
ağustos taşıydık her zaman o yüzden çok üsüdük
zehirli bir büyülenmişlikte bekledik ilk adımı
cayır cayır bir bozlakta bozuk düzen ulaşılmazlıklı
içimizi gurbet kemirmedi biz gurbeti de bitirdik de
gele gele sıra cahil ölüme geldi
gece
bir de hep gepgece...
Kayıt Tarihi : 29.4.2012 23:21:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!