Mezarın karanlığından ilk çıkan bu mısralar
Eskiden bir hicrana ağlarken döktüğüm damlalar
Bedenim mekanik işliyor ama kafam başka yerde
Boynum ki iki dünyayı ayıran kesif bir bulvar
Ölmüş bir kadın yatıyor yerde, solgun bir yüz
Bir kırık şiirim ben, kimse duymadı
Mısralarımda hiç kimse kaybolmadı
Kelimelerim bu dünyada tanınmadı
Hiçbir yerde hiçbir kimse okumadı
Kim bilir aksak şiveli bir sanrı mıydı?
Yoksa arza adanmış bir kıyametin yankısı mıydı?
Kara bir ışıkta umutsuzluğa dalmış saçların
Ama o karlardan bile küçük ellerin nerde?
Artık saramadıklarına göre kolların
Acep ne yapıyorlar her gece bu şehirde?
İnsan bu, tebessümle gözyaşı arasındaki sarkaç
Varlık erimiştir bu bahtsız sarkacın salınışında
Bizden ötesi hep rüya, bizde saklı hep sevda
Haykırışlar ve kımıldayan gölgeler hala orada
Kulak ver gecenin senfonisini yaratan seslere
Asıl müzik dışarıda, şehirde, kırlar ve bayırlarda
Sarımtrak bir ışık görünür uzak ufuklarda
Geceden kara, dertten ağır ve ezici tonlarda
Bir Eylül daha geçti sensiz sevgisiz
Kurumuş yapraklar sensiz savruldu yellerde
Sensizliğe ağladım günlerce sessiz sessiz
Kolkola yürüdüğümüz o yağmur bahçelerinde
Hazan sarsa da alemi bize hep nevbahardı
Ben miydim, içrek ve nihan bir sûret gibi zamana düşen
Yoksa zaman mıydı, benim suretimi paramparça eden?
Kavimler kavrulurken Sahyun Nebilerinin gözyaşlarında
Kuru bir dalda iz bırakıp giden bir karınca var
Kıyı boyunca insandan kaçıyor ışıklar
Esrarlı, erişilmez ve sisli seviyorum o beldeyi
Diyordun bana kalbimde hatırası var
Şimdi deniz kül rengi ve canlılıktan mahrum
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!