9 Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi 1990 mezunu. Entellektüel, Gazeteci ve Yazar.
O beldeyi bilir misin Nora, son gidişindi
Ruhum gölgelerde dolaşan bir gezgindi
Seher yelleri estirirdi o buruk öpüşmelerimiz
Ve unutulmuş bestelerin nağmesiydi sevişmelerimiz
Klasik ormanın meşelerini
Çoktan yosunlar kemirdi
Apokalips’in soğuk bakla kırı atları
Ve yuvarlanan elem çığları
Hayatımdan doludizgin geçti
Görkemli çağların mahzun kavşakları
Bir hülyalı nehrin kenarında
Yorgun ve solgun bir evcik vardı
Yaşlı bir viyolonist ve yanında
Bir şuh keman ve bir de viyola vardı
Bana aşkı sorarsın ey mükedder mahrûh
Aşk odur ki; biri solarken öteki doğan tek ruh
Sende ben, bende sen olan kalpteki nûh
Kavuşmak belki bir sürûr, belki bir sınavdır
Ayışığı ve gözyaşlarıyla dolu bir ses
Karla kaplı durgun sonsuzluklarda mecalsiz bir nefes
Dağların bellerini saran mavimtrak sisler
Üzerinde yaşadığı karlar kadar saf gözler
Isıtıcıdır karlara doğan güneş kadar
Bir sel istilasıydı bu piyano tuşeleri
Dibinde Alman hülyaları ve geceleri
Eserler dinleyicilere yansırken bir gizden,
Dinleyiciler de eserleri yansıtıyor derinden
Bilge, bu fani dünyanın süsü ve gözüdür
Bilgi ise mülk-ü Süleyman'ın mührüdür
Bütün âlem cansız ceset, ilim ise pür-i cândır
Dürr-i beyzâ, bâb-ı meçhul ve ferman-ı cihandır
Usulca yürüyordum, kimseye ait olmayan bir sokakta,
Nobran zaman omzuma dokundu, fark etmedim.
Bir pencere kapandı içimde, söndü ışıklar o revakta
Ve dışarısı da içerisi kadar karanlıktı artık göremedim
.
Ben miydim rüyada gördüğüm bennu?
Yoksa bennu mu beni gördü dokundu?
Yalnızlığa çırak verilmiş bir çocukken,
bana Eşref’in sarhoş gece ilhamı okundu.
Bir erdem harâbesinden arta kalan heykeldi insan,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!