Parmağı kınalı yavuklu bekler
Her gün hasretine hasretlik ekler
Aklına düşmesin yüreği tekler
Yakışırsın hilal kaşa Mehmed'im.
Anası yangındır er Mehmed'ine
Babanızı bağışlayın çocuklar, o çok kibirli
Tanrı'ya şükretmekle azalmaz oysa insan,
Devşirin şimdi masanın etrafına
Eller kenetli...
"Mum dualarıyla kutsa Tanrı'm ekmeğimizi
Paslı jiletle kesmiş ebe Musa'nın göbek bağını
Kendinde yokmuş...
Külliyen yalan!
Herkes bilir
Elektrikli evde mumla oturduğunu...
Babası var elbet
Anası var ama yok
Annem diyor haspaya
Oysa öksüz kuş kovalamak onun kastı
Fırsatını heer bulduğunda....
Başını kaldırıyor
Minik elleri annesinin göğsüne yaslı,
Ateş gibi yanıyor yine
Avuçlarından akmasın diye
Sıkıca kavrıyor onu Sahte Sahibe...
Karıştığımız yerden, çöz beni seyis
Şimdi ağlamak vakti değil
Acıyan yerine bastır kalbinin,
Vur beni bir an önce...
Kimsenin hakkı değil ölmek
Kış
Oturmuş okula karşı
Önünde kasketi, içinde mendili
Sanki birazdan sokağın alnının terini silecek...
Bir zamanlar
İncecik, ucu sivri bir çığlığı palazlıyor rüzgar,
Bir ağıdı diline dolamış...
Meyveden yoksun ağaçların sesine
Ancak bağrı yanık, serseri rüzgar kulak verir...
Azra ıslığını çalıyor rüzgâr,
Topla dağılacak ipek saçların.
Düşerse peşine yüklü bulutlar,
Tut elime konsun, yağmur kuşların.
Her an eşi ile gezen üveyik,
Azra yaslı ömrün gamlı yokuşu
Sabahında yolum, in beş yüz adım,
Sen misin bana yük, akşamın kuşu
Uzar aynı yollar bin beş yüz adım.
Okurken kendisiyle okuyucuyu da mısralar arasında koşturan ,yürüten, dinlendiren ,sözcüklerin güçlü podyumunda sesi bazen çığlık bazen gök gürültüsü olan Jaani'yi okumak şefkate dair bir ayrıcalık.
Okurken kendisiyse okuyucuyu da mısralar arasında koşturan ,yürüten, dinlendiren ,sözcüklerin güçlü podyumunda sesi bazen çığlık bazen gök gürültüsü olan Jaani'yi okumak bana çok iyi geliyor.
Şiirin hakkını veriyor