Hüzün taşarken pencerelerden
Seyretmek maziyi
Terkedilmiş viran bahçeleri
Ne sevinçler diriltir
Ne aşk gerçeği
Zamanın hoyrat pençelerinde
Nuh‘un gemisine dolan ecdadımız
Ölüm korkusu dalgalarında okyanusun
Türedik aynı soy, ayrı boylarda
Kan kusan şeytanın pençesinde bedenlerimiz
Satılığı çıkmış nefsimizin
Ünün dünyaları aştı
Kör gönülleri dolaştı
Ruhun hikmete ulaştı
Hak aşkıyla kucaklaştı
Kim olursan ol, gel dedin
Mademki yalan bir rüzgârın uğultusuna
Takılıp gittin
Pervaneler gibi başına dönüşümü hiçe saydın
Seni taşıyan yüreğimi
Söküp çakıl taşlarına serdim
Çiğnendikçe kanasın
Hayata bakınca dedim ki…
İyi ki öğretmen değilim
Doğruyu bilmezken
Nasıl öğretirim doğruyu
Eğri bildiklerimle
Umduğum dağlara hep kar yağıyor
Bir türlü bahara eremiyorum
Uzatsam elimi tutar gibiyim
Boynuna dolayıp saramıyorum
Uzaklarda oldun, yasaklarda ben
Gözlerinin göğünden boşaldı
Yağmur misali yaşlar
Sabır taşı çatladı da orta yerinden
O dayandı
Ekmeğine küflü, suyuna bulanık demedi
Başını eğdi yazgısına sukut etti
Senle ben
Bir asma dalında salkımız
Ya börtü böceğe yem olacağız
Ya birisinin ağzına tat
Madem ki varışımız her nasılsa
Yokluğa
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!