Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
BU İŞİN SAĞI SOLU KALMADI ARKADAŞLAR
Akdeniz coğrafyası bizleri böyle sıcak ve içten kılan köylülerin çocuklarıyız... selam olsun hepinize...
sevgili arkadaşlar...
sizlerin fikir ve görüşlerini takdirle izliyor ve birçok gencimize, hatta büyüğümüze örnek olablecek düşüncelerinizi cesaretle ortaya koyuyorsunuz. takdir ediyorum sizleri...
yüreğinize, kaleminize sağlık. bana kalırsa, bu günlerde sizin gibi pırıl pırıl gençlerin yeniden bir direnişin tarihini yazabilecek güce sahip olduğunu görmek onur verici. sizler var oldukça, fettüşçüların ve bilmem hangi emperyalit güçlerin destekleyip önümüze koyuduğu bu siyasal akımın koltuğu her daim sallantıda olacaktır.
Çamlıca da bir Kıbrıs gazisinin balkonuna türk bayrağı astığı için adamın başına gelmedik koymadılar. polis jandarma vs. vatana, bayrağa tahammülü olmayan bu zihniyeti emin olun oturduğu yede kalsa bile, onları hiç mi hiç rahat bırakmayacağız. söz veriyoruz size...
bu günden sonra herkes damına veya balkonuna bir Türk Byrağı asmasını öneriyorum. bunu sizlerde bütün yakınlarınıza önermenizi rica ediyorum. mademki bu vatan düşmanları bir Türk bayrağından bu kadar rahatsız oluyorlarsa görsünler bakalım, bu millet nasıl bayarağına, vatanına nasıl da sahip çıktığını anlasılar. her eve asılacak her bayrak, vatan hainlerinin yüzünde dalgalandıkça bir tokat gibi vuracak yüzlerine.
Bahçeli gibi renk değiştiren politikacılarımız olmasaydı bu ve benzeri siyasal akımlar varlıklarını fazla sürdüremezlerdi. yıllardır toplumu kavramlar kargaşasıyla bölüp, sonra iki ayrı kutba düşürerek kavga ettirmezlerdi kardeşi kardeşle...
Hep söylüyorum. ülkede bu işin sağı solu kalmadı. Toplum olarak davamız bir, amaç birdir. her Türk evladına düşen görevler birdir. bu vatanın bölünmez bütünlüğünü sağlamak için bu güç birliğini oluşturmak gerekli...
neden mi bu gaygı ve endişemiz? aşağıda ortaya atılan söylentilerden dolayıdır da ondan...
nedir mi bu söylentiler? işte bu ve benzeri seneryolar şöyle: TSK'ni yıldırmak ve yıpratmak için, askeriye harp okullarında öğrenci alımı için yapılan sınavlarda en düşündürücü idiialarından biri nedir biliyor musunuz? sözde; askeri harp okullarında sorulan sorulardan biri şöyleymiş:
'soru: 1- sevgili öğrenciler; farzedelim denize Atürk ile Hzreti Muhammed aynı anda düşerse, hangisini kurtarırdınız? ' vb.sorular soruluyormuş...
Bana kalırsa bunun doğruluğunu anlamak için TSK' lere sorulması ve yalanlanması için, bununla ilgili kamuoyuna medya tarafından açıklanması gerekli.. bu soruyu vb. şeyleri matık açıcından düşününecek olunursak TSK asla ve asla böyle saçma bir soruyu dile bile getirmezdi. sizce de, bu yalanlar kasti düzenlenmiş söylentiler değil midir?
bizlerin zamanında ülkede daha aydın ve daha vatanperver kadınlar, erkekler vardı. ama şimdi, güzelim yurdumun kadın kitleleri sindirilmek istenmektedir. zira dah çok düşünen ve daha çok bilinçlenmiş ve de düşünceler yumağıyla meşgul kadınlarımız parmakla sayılacak kadar azaldılar...değil bilgisayar kullanmak, kimilerine göre RADYO-TV izlemek 'günahlar' kategorisine girmiş durumda.
yani altmış- yetmişli yıllarında yaşayan kadın kitleleri şimdiklilerinden daha çağcıl, erğitimli ve daha ileriye dönük bakabilme kabiliyeti içindeydiler onların şimdikilerden apayrı bir yaşam tarzları vardı. daha moderen ve esnek bir yapıya sahiplerdi onlar. hani bu yeni siyasal yapılaşma var ya, kadının fazla bilinçlenmesini istemediği gibi, hep geriye dönüş özlemi çekmektedirler.
çünkü o zamanlar kimse kimseye kafanda saçların var mı, eteklerin uzun- kısamı, ayrımı yapılmazdı hiç. çünkü bu art niyrtli bakış açısı yoktu toplumumuzda. bir kadını tanımlarken açık mı, kapalı mı diye sormak kimsenin aklına gelmezdi.
Özaldan sonra bunalar kadına sorulur oldu. bir zamanlar normal bir eşarp-yazma, bir kısa-uzun etek ve ya bol paçalı basma pijama- pantolon giyinir, başımıza bazen kundak bağlayarak gezerdik. o zamanlar bu tarzda giyinenler en kapalı sayılırlardı yani...
bizler ve bizim gibi giyinen sıradan kadınalrımız hiç değitimden düşüncelerimiz ve kılık kıyafetimizin şeklini değiştirmeden bu günlere geldik. ama bir gün baktık ki, biz ve bizim gibilerin ismi açık olamaya, farklı düşünüşümüzle ayrı düşmeye başlamışız. ondan sonra çevre baskısı başlamış oldu. bu baskılamaya yakın akraba ve bazı dostlar da eklenince, kendimizi basbayağı başka bir ükleden gelen insanlar olarak hissetmeye başlamışız. düşüncesine kapılmaya neden olacak gelişmeler sürüyor hala..
kimimiz de onca baskı ve dayatmalara direnemeyince kendini bu değirmenin suyuna kaptırıverdi. bir kaçımızda hala bir direniş içindeyiz. kimi gün ailemize, kimi gün çevremize karşı. sanıyorum bundan sonra bu direniş 'öteki seni- beni' beni yaratan zihiniyete karşı olacaktır. çünkü kadına uygulanacak bu baskıların süreceği dünden bellidir.
'biz neysek oyuz aslında. ANADOLUNUN BAĞRINDAN KOPUP GELEN YÜZYILLARIN GELENEK VE GÖRENEKLERİNİ BİR ARADA HARMANLAYIP VE İÇSELLEŞTİREREK BU GÜNLERE GELMİŞİZ.
insan kafasını sıkı sıkı bağlamakla içindeki düşünce yapısını değiştiremezsiniz ki! kararlı duruş sergileyerek gayet doğal giyiniyoruz bizler. bunu ölçüsünü bir yasayla mı belirleyecekler? Anadolunu kırsal alanlarında, tarla ve yaylalarında, köy ve kentlerde yüzyılardır nası giyiniyorsa Adolu kadını yine öyle, ölçüsünü bilen bir güzellikle giyinmesini de bilirler.
ama bu siyasal akımın suyuna kapılanlar ve onlar gibi düşünenler hala bir çelişkinin içinde ve hala bundan bir kaçış sağlamak için bizlerle polemiğe giriyorlar ne yazık. neymiş saçlarımızın teli görülmemeliymiş, neymiş sokaktaki her erkeğe nikah düşermiş. vb.
biz kadınlar olarak soruyoruz; 'o kafanızdaki o sabit düşünce yapısı nikahınızı her defasında hükümsüzleştiriyor mu? sizlere şöyle göz ucuyla bakan her erkeği sizinle nikahlanacağını mı düşümnüyorsunuz. yada yolda sokakta, alış veriş yapılan her sosyal ortamda gördüğümüz her erkeğin bizimle şey mi edeceğini düşünüyorsunuz? vs. vs. vs.
şimdi sıkı durun çocuklar! sizin de midenizi bulandıracak öyle gelişmeler oluyor ki, insana pes! dedirtecek cinsten bu olanlar...
öyle haksızlıklar oluyor ki, insanın midesi bulanıyor. sözde din adına yapılan her türlü yolsuzluk kalpazanlık insana pes dedirtecek cinsten. bu sır olarak kalması gerkiyormuş. konuşanın başı belaya giriyormuşta ondan. kimse kimseye bir şey somadan, he hakim nede savcıya sikayet etmeden sus pus seyirci olunuyormuş. sözde hakim savcı da onlardan diye bilenleri korkuyla sindiriliyormuş.Bahçeli gibi her ortama göre renk değiştirenler de olmasaydı partilerin başında şimdi askeri bu kadar çok zaafa uğratma seneryoları dilden dile dolaşmazdı hiç şüphesiz.
yani bu ülkede devlet denen bir şey kalmadı arkadaşlar. ülkeyi fettüşçüler ele geçirmişler ve onların iktidarları... bunun başını çekenlerin arsında fettüş denilen o köstebek geliyor. sözde Kuran öğretme karşılığında, gençleri kamplarda tolayıp beyin yıkama seyeansları düzenleniyor.
bununla kalsalar keşke, orada gençler ve aileleriyle gizli anltlaşmalar yapılarak, bunun karşılığında öğrenci sınavlerının her alanında iktidarla anlaşıp sınavlarda sorulacak soruların cevap kitapçığı dağıtılıyor. size soruyorrum arkadaşlar. bu gelimeler doğruysa eğer, çok mu doğal ve olağan şeyler mi oluyor artık? ve daha neler neler..
Artık sıradan bir vatandaşın çocuğu için, istediği kadar çalışıp dershanalare yatırım yapsın aileler. senin, benim cocuğumuz başarmak için yırtınsa da, malesef kazanamayacaktır. neden? bir takım fettüşun yandaşlarının çocukları ne kadar tembel ve başarısız olurlarsa olsunlar onlar kazanmıyor, zorla kazandırılıyorlar.
bu haksızlıklara insanın isyan bayrağını çekip o meclise gidesi geliyor. bir de bakıyoruz ki, oradakiler beni, seni, bizi temsil etmiyorler... zaten bizlerin olamazlar.. ağızlarından çıkan her sözle bunu apaçık belirtiyorlar. çünkü onlar ötekilerin başkan ve cumhuru. bizi etmsil ediyor olsalardı zaten burada oturup bunları yazıyor olmazdık.
bizlerin doğasına aykırı düşüyor, yapılan her söylem ve eylemleri. bu adamlar asla bizlerin başkan ve cumhur başkanı olamazlar... bizler gibi düşünenler yüzde yetmiş buçuk insan var...
hadi bizde soralım, onlara doğruları gösterelim çocuklar... azınlıkta kim varmış? biz mi, onlar mıymış görsünler...
sevgiyle kalın....
H. peköz